15 Ağustos öncesi Eruh da Şemdinli de sakindi. Herhangi bir terör olayı yaşanmıyordu. Şemdinli İlçe Jandarma Komutanı Kıdemli Astsubay Mustafa Erol’un, gece 02.30 civarında kapısı çalındı. Nöbetçi jandarma, “Size önemli bir haber getirilmiş” dedi. Gelen kişiyi Mustafa Astsubay tanıyordu. “Hayırdır” dedi. Gelen kişi; “Pek hayır değilmiş. Olacaklar pakette yazıyormuş” dedi. Cebinden Bafra sigarasını çıkardı. Komutana uzattı. Sigara paketinin ardında şunlar yazıyordu: “ASALA militanları Üzümkıran mağaralarına yerleşti. Meşeli köyünden un, yumurta, şeker aldılar. Eylem yapacaklar.” 

Mustafa Astsubay zaman kaybetmedi. Bunu üst makamlara bildirdi. Hemen bir takım gönderildi. Köy muhtarıyla da görüştüler. Çevrede yabancı kimsenin olmadığı söylenmiş. Bu arada Mustafa Astsubayın tayini çıkmıştı. Doğru olmayan bilgilerle askeri oyaladığı gerekçesiyle savunması istendi. Ancak, Erol, Bafra sigarasında yazılı olan istihbaratın doğru olduğuna inanıyordu. O bilginin üzerinden 11 gün geçmişti. 15 Ağustos 1984 sabahı Türkiye, Şemdinli ve Eruh ilçelerinin basıldığı haberiyle uyandı. 

Mustafa Astsubayın tayini Giresun’un Alucra ilçesine çıkmıştı. Haberi öğrenir öğrenmez yakından tanıdığı Şemdinli PTT Müdürünü aradı. Uzun bir bekleyişten sonra PTT Müdürüne ulaştı. Müdür, “Burası kaynıyor. Konuşacak durumda değilim” deyip telefonu kapattı.

ERUH VE ŞEMDİNLİ’DE NELER OLUYORDU?

O geceye, yani 14 Ağustos’u 15 Ağustos’a bağlayan geceye gidelim. Eruh’u basacak olan “14 Temmuz Silahlı Propaganda Grubu”nun sorumlusu Mahsun Korkmaz’ın sesi karanlık içinde yükseliyordu: “Tevfik arkadaş da propaganda biriminin sorumlusu olarak caminin hoparlöründen bildiriyi okuyacak.”

Şemdinli yakınında ise “21 Mart Silahlı Propaganda Grubu”nun sorumlusu, Mahsun Korkmaz’ın yardımcısı Abdullah Ekinci, “Arkadaşlar Kürdistan Kurtuluş Birliği (HRG) kurulmuş bulunuyor. Bunu biz Şemdinli’yi basarak duyuracağız” dedi.

Çıt çıkmıyordu. Derin bir sessizlik vardı. Baskın planını hazırlayanlar tarafından silahlı gruba gün ışıdığında ayrıntılı bilgiler verilecekti. Karakolların planları taşlar dizilerek yapıldı. Gruplar ikiye ayrıldı. Birinci grupta “saldırı”, ikinci grupta “propaganda” grubu bulunuyordu. Bildiri hazırlanmıştı. Aynı bildiri basılacak ilçelere bırakılacaktı. Pankart da hazırladılar. Birisi “Peşimizden gelinmesini önlemek için ‘Yollara mayın döşenmiştir. Halkımıza duyurulur’ diye yazalım” uyarısında bulundu. Bunu da yaptılar. Dahası, Kürtçe yazılı pankartın ucuna patlayıcı madde bağlayıp asmayı kararlaştırdılar.

TEK KOL HALİNDE İLERLEDİLER

Teröristlerin başında “Agit” vardı. Eylem günü gelmişti. İlçelerden gelen son haberler, herhangi olağanüstü bir durumun olmadığı, askerlerde bir hareketlilik bulunmadığı yolundaydı. Eruh’a doğru bir grup alacakaranlıkta tek kol halinde yürüyordu. Kalaşnikoflu, roketatarlı grup yol alırken, silahların gölgesi önde uzadıkça uzuyordu. Şimdiye kadar aksayan bir şey yoktu. Her şey planladıkları gibi gidiyordu.

Eruh’u “Agit” kod adlı Mahsun Korkmaz, Şemdinli’yi Abdullah Ekinci’nin grubu basacaktı. Toplanma yerine gelmeden önce telefon kabloları kesilmişti, ilçelerin haberleşme ağı artık yoktu. Şemdinli yakınındaki grup ise trafonun önünde toplandı. Son konuşmalar burada yapıldı. Her şey hızlı bir biçimde yapılacak, herkes görevini aksatmadan yerine getirecekti.

İlçelerin basılacağı kimsenin aklından bile geçmiyordu. Hem kim basacaktı? Bölücü ve yıkıcı örgütler 12 Eylül 1980 Harekatı’ndan sonra çökertilmiş, lider kadroları yurtdışına kaçmıştı. Güvenlik güçlerine ilçelerin basılacağı konusunda tek bir istihbarat bile gelmemişti. Önlemler her zamankinden farklı değildi. Hatta askerlerin bir kısmı uyumak için yataklarına çoktan çekilmişlerdi bile.

15 Ağustos’ta iki ilçeye yapılan saldırı, Ankara’da gece yarısından sonra bir hareketlilik başlatmıştı. Ne olmuş, nasıl olmuş bilen yoktu. Bilinen ve söylenen tek şey, “3-5 eşkıyanın bir şeyler yaptığı” idi. Eruh’ta bir jandarma şehit edilmiş, Şemdinli’de askeri gazinoya yapılan silahlı saldırısı sırasında bazı askerler yaralanmış, bir asker ise daha sonra şehit olmuştu...

CAMİ HOPARLÖRÜNDEN ANONS

O sıcak ağustos akşamında her şey bir önceki gün gibiydi. İlçenin en bakımlı, yeşili bol olan yeri Jandarma Komutanlığı bahçesiydi. Karakol komutanı, bankacılar, bazı müdürler sohbet ediyordu. Müdürler, maaş azlığından yakınıyordu. Ziraat Bankası Müdürü Şaban Sezai Yılmaz, “Para geldi. Yarın zamlı maaşlarımızı alırız” dedi. Bankanın kasasında memur maaşı da bulunuyordu. Bahçenin başka bir köşesinde hanımların sohbeti sürüyordu. Olağanüstü bir şey yoktu. Ancak sinsice yaklaşan birileri vardı...

Birden kıyamet koptu. Bombalar patlıyor, Kalaşnikoflar gecenin sessizliğini bozuyordu. Ortalık “ana-baba günü”ydü. Propaganda sorumlusu ‘Tevfik’ kod adlı Mustafa Çimen, Midyatlı Ömer ve ‘Sorej’ kod adlı teröristler birlikte camiye girdiler. Hoparlörden halkın meydanda toplanması istenildi. Bir grup PKK’lı Ziraat Bankası’nı soymak için harekete geçmiş, bir grup ise bastıkları Eruh Cezaevi’nde, mahkumların kaçması için kapıları açıyordu. Koca ilçe bir grup teröriste teslim olmaya başlamıştı.

Yarın: Banka müdürü parayı nasıl kurtardı?