Siyasetçilerin, Cumhuriyet’in 100. yılını bitirip, yeni bir yüzyıla adım attığı bu günlerde medyaya ve birbirlerine karşı etik olmayan davranış ve söylemleri “Geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer” özlü sözünü hatırlatıyor. 2002’den önce siyaset terminolojisindeki zarafet ve hoşgörünün yeri bugün hakarete dönüşürken, peşinden yargıda yüzlerce hesaplaşma ve yüklü tazminat davaları açılıyor. Acı olan ise gelecek için güzel beklentileri olan halka, geçmişi özletiyorlar.
Değerli okurlar, bugün siyasetteki yaşananları görüp, geçmişi özleyen bir yurttaş olarak, Rahmetli Süleyman Demirel’in siyasetçi olarak yaşamış olduğu ders niteliğindeki öyküsünü sizlerle paylaşıyorum.
14 Ekim 1979 ara seçiminden sonra Ecevit Hükümeti istifa etmiş. Süleyman Demirel azınlık hükümeti kurmuştu...Antalya'nın Manavgat ilçesinde vatandaşın biri, kahvehanede Süleyman Demirel'e sövüp saymış. Demirel, Başbakan olduğu için savcı resen soruşturma başlatmış, adamı içeri attırmış.
Rutin görüşmelerden birinde Demirel, Yaşar Topçu'ya "Önemli bir şey var mı?" diye soruyor.
Topçu da "Önemli bir şey değil ama sadece bilgi arz etmek istiyorum. Antalya'nın Manavgat ilçesinde vatandaşın biri kahvehanede size hakarette bulunmuş, galiz sözler söylemiş. Vatandaşı tutuklamışlar. Mahkeme şikâyetçi misiniz diye soruyor..." diyor.
Demirel de "Bu hakim ve savcı arkadaşlar bazen kantarın topuzunu kaçırıyorlar. Başbakana hakaret etti diye bir vatandaş tutuklanır mı yahu? Biz burada oturuyoruz haberimiz olmuyor. Yaptığımız uygulamalarla kim bilir adamı nasıl bunalttık ki canını sıkmışız bize galiz küfürler etmiş. Hemen Antalya'ya o ilçeye git ve vatandaşı hapisten çıkar. Tahliye et gel. Sevaba girersin." diyor..
Yaşar Topçu Manavgat’a gidiyor. Demirel'in avukatı olarak Asliye Ceza Hakimi’ne davaya müdahale kabulünü söylüyor.
- Sanığın tahliyesini talep ediyoruz. Müvekkilim Demirel, bana, bir ülkenin vatandaşı Başbakanı’na sövmez. Biz kim bilir adamı nasıl bunalttık ki küfretti.
Hakim şaşırıp duruşmaya ara veriyor. Savcı ile birlikte Topçu'yu görüşmeye davet ediyor... Hakim,
- Kusura bakmayın, bu Demirel nasıl bir adam?.. Gazeteler tam tersini yazıyor. Bu kadar hoşgörülü, insanı biz ne kadar yanlış tanımışız.. diyor.
Yeniden duruşmaya giriyorlar. Hâkim sanığın tahliyesine karar veriyor. Sanığa da,
- Demirel yok ama avukatı var, seni tahliye ettirmek için ta Ankara’dan gelmiş, ellerini öp diyor..
Sanık..
- Hakim Bey, bu bana hayatımın en ağır cezası. Beni tahliye için avukatını gönderen bir Başbakan'a dilim kopsaydı da böylesi hakaret etmeseydim. Eli, ne kelime, ayağını öpeceğim.. diyerek pişmanlığını ifade ediyor.
(Hikayeyi, Demirel’in Avukatı olan Yaşar Topçu kaleme almış)
Ah be Çoban Sülo.. kıymetini bilememişiz. Bugünleri yaşayınca anladık senin değerini.. Nasıl da ağır eleştirirdik..
Buna rağmen ne polis, ne savcı çağırdı ifadeye..
O günlerde GIRGIR ve ÇARŞAF dergileri vardı.. Nasıl karikatürler çizerlerdi..
Demirel’e giydirilen kadın mayoları hala aklımdadır..
1970’li yılların başıydı..
Demirel “Biz cumhuriyet çocuğuyuz” sözü gündemdeydi..
Bir gün Demirel, Karaca Tiyatrosu’nun en ön sırasında oyunu seyretmektedir..
Muammer Karaca oyun esnasında Demirel’e iyice yanaşıp,
- Sen cumhuriyet çocuğusun da, biz o…… çocuğu muyuz?. der.
Demirel başta olmak üzere herkes gülmekten kırılmıştı...
O gün tiyatrolarında politik oyunlar çok gözdeydi...
Özellikle Muammer Karaca ve Nejat Uygur’un oynadığı tiyatrolar dolup taşardı...
Özellikle “Demirel’e söylerim” ve “Aman Özal duymasın” oyunları kışın İstanbul’da oynar, yaz aylarında Anadolu’da turneye çıkardı...
O günün Türkiye’si, bugünden çok daha özgür ve siyasi liderleri de çok daha hoşgörülüymüş. (Alıntı)
SON SÖZ:
Her gün; “Ulan bugün ne olacak?” diye kalkıyoruz.
“Bu kadar da olmaz ki canım…” deyip yatıyoruz.
FERHAN ŞENSOY