Bir yılı daha geride bırakmak üzereyiz. İki iyi haber var. Birincisi son bir ay içinde yağan yağmurlarla kuraklık tehlikesi geçmiş gibi duruyor. İkincisi Mehmet Şimşek ve saz arkadaşlarının çabaları sayesinde “döviz bitti endişesi” şimdilik ortadan kalktı. Yıllar önce tarıma dayalı sanayi firmalarının yönetiminde bulunmuştum. Grubumuzda deneyimli ziraat mühendisleri vardı. Her toplantıda ya fazla ya da az yağış yüzünden rekoltenin düşük olma ihtimalinden bahsederlerdi. Ya toprak, kuraklıktan sertleştiği ya da çok yağmurdan çamurlaştığı için tarlaya girmek veya sürmek zorlaştı derlerdi. Ben kapalı mekanlarda üretim yapan fabrikalarda yetiştiğim için açık havada doğal koşullara bağlı tarımsal üretim sorunlarına çözüm bulmakta zorlanıyordum. Sonunda anladım ki tarım işi hep böyleymiş. Eğrisi doğrusuna denk geliyor, yıldan yıla verim farklılaşmakla birlikte üretim devam ediyormuş. Zamanla iş makineleri ve sulama sistemleri sayesinde tarlalar daha seyrek çamurlaşır, daha az sertleşir hale geldi. Seracılık, sebze ve meyve yetiştirmeyi “kapalı mekan sanayi üretimi” haline dönüştü.

HABER YOKSA, HABER KÖTÜDÜR

Bunları niçin yazdım. Gazetecilikte “haber yoksa, haber iyidir” (no news is good news) diye bir kural vardır. Bu cümle tersten kurgulanırsa ifade “iyi haber, haber değildir” haline döner. Bu yüzden gazeteler daima kötü olayları haberleştir. Baharın gelip, meyve ağaçlarının çiçek açması haber değildir. Ama yağan dolunun açan çiçekleri tahrip etmesi haberdir. Bunun sonuna bir de “bu yıl meyve fiyatları el yakacak” diye yorum eklerse gazeteci işini tam yapmış olur. Çünkü bu, en çok okunan haber olur. Ben bunları düşünürken birden fark ettim ki son zamanlarda “petrol ve doğalgaz fışkırdı haberlerinde” bir duraklama var. Biz “Aman petrol, canım petrol” diye şarkı besteleyerek, Eurovision’a katılmış bir ırkın ahfadıyız. Hal böyleyken Karadeniz doğalgazından, White Sea’deki Mavi Vatan’dan, arama gemilerimizin çalışmasını engelleyenlerden haber çıkmaması “manidar” geliyor bana. Biz mi aramaktan vazgeçtik,  yoksa onlar mı engellemekten? Size bir şey söyleyelim mi? Galiba Misak-ı Milli sınırları içinde derde deva bir petrol rezervi yok. Zaten Lozan’a, Musul’u da içimize almak azmiyle gitmiştik. O son parçayı koparamadan hasılattan %5 paya rıza göstererek imzayı attık. Devlet büyüklerimizden ricam şudur: Dişe dokunur miktarlarda ekonomik yataklar bulunmadan, bulundu müjdesi vermeyin. Bizi önce sevindiriyor sonra eşekten düşmüşe benzetiyorsunuz. 

BU MACERANIN MALİYETİ NE OLDU?

Gelelim esas merak ettiğim konuya... Dr. Berat Albayrak, Enerji Bakanı (2015-2018) iken enerji hammaddesi ithalatından doğduğuna inanılan Türkiye’nin döviz açığını ebediyen kapamak amacıyla petrol ve doğalgaz aramalarına sonsuz yatırım yapılmasına karar verildi. Pek tabii bu yatırımlar dövizle yapılacaktı. Sorum şudur: 2015’ten beri bu petrol ve doğalgaz arama işlerine kaç milyar dolar harcandı. Bu hesabın içine alınan gemiler için ödenen paralar, istihdam edilen çoğu yabancı uzman personele ödenen ücretler, işletme giderleri ve alınan dış borçlara ödenen faizler dahil olmalıdır. Bu gemiler şimdi ne yapıyor? Bu yatırımların halihazırda yıllık cari gideri nedir? Ne kadar zaman daha bu arama işine devam edilecektir? Bu yatırım kararı alınırken aramaların başarı olma ihtimali nasıl hesaplandı? Bugüne kadar aranan petrol veya ekonomik doğalgaz rezervi bulunamamasının sebebi ön araştırma noksanı mıdır? Çıksaydı harika olurdu ama çıkmadı. Kim, kimi yanılttı? Aynı miktar para yeşil enerjiye yatırılsaydı daha mı iyi olurdu?

SON SÖZ: Kamu parasıyla zar atılmaz.