Pek çok belirsizliği içinde barındıran pandemi süreci, sanat dünyasını da derinden sarstı. Geçtiğimiz yıllarda da ciddi sorunlar yaşayan sanatçılar 1 yıldır devam eden salgın nedeniyle büyük bir darboğazın içine girdi… Oyuncu, Yazar, Yönetmen ve Eğitmen Ege Maltepe ile salgının sanata ve sanatçıya yansımalarını konuştuk…
Ege Maltepe, ‘Kafa Sesleri dizisinde pandeminin zorluğu yetmiyormuş gibi kendimi de oyuncu olarak zorlamak istedim. Çivi çiviyi söker, dört karakteri de ben oynuyorum’ dedi.
Pandemi sanatı ve sanatçıları nasıl etkiledi? Pandemi toplumun tümü gibi sanatçıları da çok kötü etkiledi. En büyük darbeyi de performans sanatları aldı. Bir yıldır büyük bir belirsizlik içinde sürükleniyoruz. Tiyatroların da petrolle çalıştığı bir düzende olsaydık, onları da insan sağlığını umursamadan açarlardı. Maalesef tiyatro için sadece insan emeği gerekiyor, ne kadar önemsiz değil mi? Bu arada yanlış anlaşılmasın, ben bu riskli dönemde tiyatro salonlarının açılmasından değil, uçuşların durdurulmasından yanayım. ETKİNLİK DÜZENLEYEMEDİK Bu sıradışı sürecin kişisel, üretim ve yaratıcılık anlamında size ne gibi etkileri oldu? Kişisel olarak büyük bir endişeyle mücadele ediyorum. Bir yandan da hayatın verdiği limonlarla limonata yapmaya çalışıyorum. Bach Cafe adlı mekanımızda bir yıldır etkinlik düzenleyemiyoruz. New York’tan döndüğümüzden beri oradaki seyircimize de ulaşabilmek için dijital bir platform yaratmayı düşünüyorduk. Fiziksel olarak açamadığımız mekanımızı Bach Cafe Dijital ismiyle açtık. Ayrıca Spolin doğaçlaması derslerim çevrimiçi devam etti. Daha önce böyle bir şey teklif etseler gülüp geçerdim. Bu sezon sadece çocuklarla çalışıyorum çünkü arkadaşlarından uzakta kalan çocukların bu oyunlara çok ihtiyacı olduğunu gördüm. TİYATRO DİJİTALLEŞİRSE... Sanatta dijitalleşme pandemide daha da arttı. Bunun ne gibi olumsuzlukları var? Evet sanatın dijitalleşmesi yeni bir şey değil… Devekuşu Kabare’nin, Ortaoyuncular’ın oyun kayıtları aslında hep dijitalleşen sanata örnek. Yani biz sanatı dijital olarak yıllardır deneyimliyoruz. Şu an deneyimlediğimiz şey tiyatronun gerçeğini yok ederek insanların birbirlerinden uzakta bir nevi sanatsal deneyim yaşamaya alıştırılması hali. Market alışverişini nasıl elma resmine basarak yapar olduk ve buna alıştık (!), tiyatroyu da oyuncunun enerjisini hissetmeden yaşayabilir miyiz? Yani dijital tiyatro gerçek tiyatronun yerini tutar mı? Tabii ki hayır. Dijitalleşince işin özündeki toplumsal deneyimi kaybediyoruz. İnsanlık tarihi boyunca tiyatroyu var eden bu sosyal deneyimdir. Dijital platformunuzda ne gibi içerikler sunuyorsunuz?  Okumak, dinlemek ve izlemek için içerikler mevcut. Eşim ve partnerim piyanist-besteci Emir ile kendi işlerimizi rafa koyacağımız bir küçük dükkan yaratmak fikriyle başladık. Bu dükkanın sanatçı dostlarımıza da katkısı olacağını anlayınca onların işlerini de dahil ettik. Klasik müzik ağırlıkta ama Grammy adayı New Yorklu cazcıların ve halk müziği yeni kayıtları da yolda. Sesli edebiyat kategorisinde hem çocuk hem yetişkinler için Türkçe, İngilizce, Fransızca içerikler mevcut. İzle bölümümüzde kendi çektiğimiz filmlerimiz, pandemi döneminde yazdığım ve Emir’le çektiğimiz bir mini dizi ‘Kafa Sesleri’ burada yayınlanacak. Bu dizide pandemi döneminde tekrar buluşan dört ilkokul arkadaşını oynuyorum. ETİK DAVRANDIK  Peki ne gibi farklar yarattınız? Ana akım platformlar gibi herkesi nicelikle sersemletmek yerine nitelikli işleri sunuyoruz. Abonelik yok, kimseyi kiracı gibi bağlamak istemiyoruz. İlgilendiğiniz eser, sanatçı hakkında ayrıntılı bilgi okuyup, seçip, alıyorsunuz eserleri ve dilediğinizde dinleyip izleyebiliyorsunuz. Tıpkı bir kitapçıdan kitap, plakçıdan plak alır gibi… Ayrıca satıştan gelen gelirin yüzde 80’i sanatçıya gidiyor. Bir de kimsenin dijital ayak izini sinsice takip edip reklam bilgisi vermiyoruz. Yani dijital dünyada etik bulmadığımız her noktada kendimizce çözümler ürettik. Pandemi sonrası sanat dünyasında ne gibi değişimler bekliyorsunuz? Pandeminin ilk aylarında doğanın temizlenişine tanık olmuştuk, evlerimizde birbirimize müzik, film tavsiyeleri vermiş, sanata tutunmuştuk. Gerçek olan nedir? Nasıl bir kültür yaratmalıyız, külahımızı önümüze alıp düşünmüştük. Bu öz eleştirilerin uçup gitmediği, lafta kalmadığı, herkesin kişisel hayatında dönüşümler yarattığı bir dünyayı arzuluyorum.