Siyaset bilimci Özgün Emre Koç, ülkenin seçim gündemini SÖZCÜ'ye değerlendirdi


Muharrem İnce'nin iktidar açısından seçimin ikinci tura kalması işlevi gördüğünü vurgulayan Koç, "İnce konusunun çoktan kapatılması gerekiliyordu. Muhalefet 'seçimi birinci turda kazanmak için' ne gerekiyorsa yapmalı. Muharrem İnce, muhalefet seçmenini kışkırtıp, bunun üzerinden güç toplamak istiyor" uyarısı yaptı.

Özgün Emre Koç, 2014’te Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Yüksek lisans programından mezun olduktan sonra 2015-2021 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde araştırma görevlisi olarak çalıştı. 2021’de Boğaziçi Üniversitesi Dilbilimi lisans programından mezun oldu, İstanbul Üniversitesi'nde doktora çalışmasına devam ediyor. Akademik araştırmalarının yanında yazarlık, sosyal medya ve televizyon yayıncılığı yapıyor.


Sevgili okurlar, bugün siyasi partilerin milletvekili aday listelerini Yüksek Seçim Kurulu’na sunacakları son gün ve tüm partilerden binlerce aday adayı –ki buna mevcut milletvekilleri de dahil- büyük heyecan içinde. Aslında aday olanlar 19 Nisan’da açıklanacak ama aday adaylarının hepsinin kendini şimdiden milletvekili hissettiğine şüphe yok. Ve bu arada bizim kafamızda bitip tükenmeyen sorular var; listelere girmeyenler ne yapmalı, seçime kendi logosuyla girmek isteyen küçük partiler doğru bir karar mı veriyor? Muharrem İnce’nin adaylık ısrarı iktidara nasıl bir yarar sağlama işlevi görecek? HDP üzerinden Millet İttifakı’na saldıran ve bir bağlantı kurmaya çalışan Cumhur İttifak’ı onların yerinde olsa ne yapardı? İYİ Parti ve CHP’nin İstanbul İl Merkezlerine saldırıların asıl amacı neydi? Bu soruların hepsini başarılı Siyaset bilimci Sayın Özgün Emre Koç’la konuştum. İlgiyle okuyacağınıza eminim.

SALDIRILAR PSİKOLOJİK HARBİN PARÇASIDIR!

■ Sayın Koç, haftanın en önemli olaylarının başında İYİ Parti İl Başkanlığı binasına ateş açılması ve Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanlığı’nın önünde ateş edilmesi geliyor. Siyaset bilimci gözüyle baktığınızda siz ne görüyorsunuz, seçim  yaklaşırken daha fazla şiddet olayı mı bekleyeceğiz?

Aslında topluma şu mesaj verilmeye çalışılıyor; “bunlar iktidardan gitmeyecek, iktidarı kaybetse de teslim etmeyecekler” algısının bir şekilde güçlenmesine, bir takım korkuların vatandaş arasında yayılmasını sağlayacak sembolik hadiseler bunlar. Eğer sistematik planlı ise ki öyle görünüyor, bu maksatla yapılıyor. Vatandaşın “iktidarın olağan yollarla değişeceğine” ilişkin kanaatini kırmaya, sandıktan, seçimden umudu kesmesine, karamsarlığa kapılmasına” dolayısıyla sandığına, iradesine, oyuna sahip çıkmasını engellemeye çalışıyorlar, buna yönelik bir gelişme olarak değerlendiriyorum ben bunu. Bir psikolojik harbin parçası olarak değerlendiriyorum.

■ Yani, insanları şimdiden bu şekilde korkutunca oylarının değişeceğini mi sanıyorlar?

Oylarının değişmesi değil ama vatandaş sandığına sahip çıkma konusunda daha karamsar davranacak, beklentileri bu. Yani “bunlar iktidardan gitmeyecek” kanaatinin yaygınlaşması, dolayısıyla aslında bir tür “kendi kendini gerçekleştiren kehanete” dönüşmesi bu işin. Aslında vatandaş oyunu kullansa ve sandığına sahip çıksa iktidar gayet olağan ve temiz bir şekilde değişebilecek iken bunun aksi kanaatlerin yayılmasıyla seçime olan inancı, sandığı korumaya yönelik iradeyi kırmaya dönük bir psikolojik harbi devam ettirmekteler.

■ Böyle bir psikolojik harp yapanın aleyhine çalışmayacak mı, “Yeter artık, biz bu havadan bıktık, bir an önce bu şiddet havası ve onu yaratanlar gitsin” demeyecek mi halk?

Tabii ki bu ters tepebilir, zaten öyle de oluyor, eğer bu işlerin ardında iktidar varsa bunu çok fazla uzun uzadıya planlayarak hareket edebildiğini düşünmüyorum. Çünkü süre azalmış durumda, oylarını arttıramadılar, seçimi birinci turda kaybetme ihtimalleri bir hayli yüksek, seçimi ikinci tura taşımaya yönelik bir çaba içerisindeler. Dolayısıyla, çaresizce ellerindeki tüm fırsatları değerlendirmeye yönelik arayış içerisindeler. Yani, bunun ters tepme ihtimali de var, bunu görebiliyorlar mı, idrak edebiliyorlar mı ondan da emin değilim açıkçası.

MUHALEFET VE TOPLUM, İRADESİNE SAHİP ÇIKARSA KİMSE PROVOKATİF OLAYLARA YELTENEMEZ!

■ HÜDA PAR, Cumhur İttifakı’na girdi, Hizbullahçılar'ın da milletvekili olmak için sıraya girdiği haberleri çıktı ama seçim yaklaşırken bu kanattan tehditler de duyuluyor. Tehditlerin de giderek artmasını bekliyor musunuz?

Hiç öyle bir beklentim yok açıkçası. Bu tamamen muhalefetin ve toplumun göstereceği iradeye bağlı bir şey. Sapasağlam durulduğu takdirde hiçbir şekilde o tür gösterilere, provokatif olaylara mahal verilmez, yeter ki insanlar kendi gücüne, kendi kitlesinin büyüklüğüne güvensin, iradesine sahip çıksın, karşı taraf asla böyle işlere yeltenemez. Türkiye’de devlet kadroları ve bürokrasi tamamen bir parti teşkilatı konumunda değil şu anda; iktidar elbette kadrolaştı, birçok kurumun içini boşalttı ama toplumsal desteği kaybolmuş, sosyal anlamda karşılığı olmayan, eriyen bir iktidarın devam ettirilmesi için topyekun bürokrasinin, kolluğun, askerin onların arkasında hizalanması kimse tarafından beklenemez, o yüzden bu tür “iç savaş mı çıkacak, ortalık mı karışacak” gibi ifadelerin ben aslında iktidarın işine yaradığını, korkuyu yaymaya hizmet ettiğini düşünüyorum. Aksine hiç böyle bir şey olmayacaktır, buna ne toplum izin verir ne de devlet izin verir.

■ Durup dururken değil tabii, bu saldırı olayları, tehditler, zaten depremin acısı ve ekonomik sıkıntı içinde olan halkın moralini bozuyor.

Zaten bunları düşünmeleri için yapılıyor ama tam aksine bekledikleri gibi olmayacak.

DEVLET KURUMLARI İFLASTA VE CEZASIZLIK BÜYÜK SORUN

■ Sadece bu konuda değil, her konuda şiddet içindeyiz. Gazetelerin 3’üncü sayfasına bakmak bile zor, ayrılmak isteyen kadınlar eşleri tarafından öldürülüyor, önemsiz bir tartışmada bile cinayet işlenebiliyor, enkaz molozlarının yaşam alanlarının yakınına dökülmesini protesto eden depremzedelere güvenlik güçleri biber gazı sıkıyor.

Tabii ki bunu besleyen ciddi bir siyasi, ekonomik, sosyal, hukuki iklim var. Türkiye’nin şiddet sarmalına gömülmesinin ardında çok faktör var ve bunlar da önemli ölçüde mevcut iktidarın izlediği siyasi programdan, söylemden, uygulamalardan, devlet kurumlarının iflasından, fonksiyonlarını yitirmesinden kaynaklanan bir tablo. Bir kısmı, devletin adalet dağıtma konusundaki kapasitesinin daralması nedeniyle vatandaşın kendi kendine adalet sağlama arayışları ve bu tür grupların, mafyatik grupların daha fazla ortaya çıkmasına yol açıyor. Öte yandan, bu şiddet iklimini ve şiddet söylemini besleyen bir iktidar söylemi de var, bir siyasi söylem de var. Buna yol veren, bunun önünü açan, dahası özellikle kadına yönelik şiddeti teşvik eden, bunu kurumsallaştıran, devletin her katına bunu yayan bir siyasi anlayış da hakim. Dolayısıyla bu yukarıdan aşağıya vatandaşa da sirayet ediyor. Bunun hukuki yaptırımlarının olmaması; “Ne olacak, vururum, 2 sene yatar çıkarım, 6 ay yatar çıkarım, bana hiçbir şey olmaz” kanaatinin yaygınlaşması, yaptırımsız kalacağının düşünülmesi her tür şiddeti ve hukuksuzluğu besliyor. Bakın İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırılması yetmedi, Yeniden Refah Partisi’nin ikna edilmesi için 6284 sayılı, genel olarak şiddete karşı bireyleri koruyan ama ağırlıklı olarak kadına yönelik şiddeti önleme fonksiyonu olan yasanın kaldırılması gündeme geldi, artık bunu da talep ediyorlar. Kadını koruyacak tüm hukuki mekanizmaların bypass edilmesini talep edecek kadar ileri gittiler ve iktidar buna cevaz veriyor. Hem teşvik eden, hem kurumların görevini yapmaması karşısında herhangi bir yaptırıma maruz kalmaması nedeniyle önünü açan genel sorunu teşkil ediyor şu andaki iktidar yapısı.

HDP ÇIKIP “İKTİDARI DESTEKLEYECEĞİM” DESE CUMHUR İTTİFAKI SÖYLEMLERİ 180 DERECE DEĞİŞİR!

■ Yandaş kanallarda yayınlanan programlar 24 saat Ana Muhalefet Partisi CHP ile HDP ve arkasından PKK arasında bağlantı kurma yarışı içindeler. Bu partiler farklı ittifaklar içinde ama neredeyse ortada bir ittifak var gibi göstermeye çalışıyorlar. Halkın yalan propagandalara inanması ihtimali nedir, siz bunları izlediğinizde ne düşünüyorsunuz?

Muhalefetin belli ölçüde terörle ilişkilendirilmesi için söylemsel bir araç olarak bunu kullanıyorlar ancak aslında terör örgütü liderini bizzat “seçmen tercihlerini etkilemek için” kullanan iktidarın kendisi olmuştu, 2019 seçimlerinde gördük. Öcalan’ın mektubunu getirip okuttular, Kürt seçmen başkentte ve İstanbul’da muhalefete destek vermesin diye Öcalan’dan özel olarak mektup yazmasını talep ettiler, Öcalan’ın kırmızı bültenle aranan kardeşini TRT’ye çıkardılar. Bu tür ilişkileri, terörü Türkiye’de siyaseti dizayn etmek üzere kullanan bizzat iktidarın kendisi. HDP’nin aday çıkarmıyor olması ve muhalefetin ortak adayına destek verecek olması tamamen meşru siyaset zemininde yapılmış bir açıklama. Bunun kalkıp da terör örgütüyle filan ilişkilendirilmeye çalışılması ikiyüzlü siyasettir. Terör örgütü bugün iktidarla masaya oturmayı kabul etse, HDP çıkıp “İktidarla birlikte hareket edeceğini” beyan etse, Cumhur İttifakı’na destek vereceğini beyan etse şu anki söylemleri 180 derece değişecektir. Keza bunların ilişki arayışları olduğunu biliyoruz, uzun bir süre HDP içerisinden Kürt siyaseti içerisinden destekçi bulmaya çalıştılar, oradan destek devşirmeye çalıştılar, HÜDA PAR’ı kendi ittifaklarına katmakta hiçbir beis görmediler, hiç çekinmediler. HÜDA PAR-Hizbullah, Türkiye’de en karanlık eylemleri yapmış, en tehlikeli terör örgütlerinden biri, bunlar hafızamızda çok taze, çok diri. Aydınları katlettirdiler, karanlık eylemler yaptılar, Gaffar Okkan’ı katlettirdiler, bu örgüte yaptırıldı bu işler. Taşeron bir örgüt bu ve bunun uzantısı olduğunu da inkar etmeyen bir siyasi yapı, aslında terörün uzantısı bizzat bu iktidar tarafından Meclis’e taşınıyor şu anda. O yüzden muhalefetin terör üzerinden vurulmak istenmesinin tabii ki dikkate alınmaması ve yanıt da verilmemesi gereken bir konu olduğu kanaatindeyim.

ERDOĞAN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İÇİN HDP’YE GİDEBİLİYORSA, HER SORUN MECLİS’TE KONUŞULMALI

■ Yandaş kanallar İYİ Parti üzerinden kışkırtma yapıyorlar, “Ne oldu da Meral Akşener’in HDP’ye karşı tutumu değişti” diyorlar mesela. “HDP, Millet İttifakı’nı destekliyor, siz neden kabul ediyorsunuz” havası yaratıyorlar.

Tabii, orayı bölmeye, milliyetçi tabanı oradan koparmaya çalışıyorlar, fakat bu son derece olağan bir gelişme, eğer HDP kendilerini destekleseydi bundan hiç rahatsız olmazlardı. Türkiye’de seçimden sonra yeni bir mutabakat, toplumsal sözleşme, yeni bir barış ortamı tesis edilecekse HDP’nin PKK’ya yakınlaşmasını değil uzaklaşmasını sağlayacak bir devlet aklına ihtiyaç var. Mevcut haliyle onları daha fazla terör örgütüne itecek, terör örgütüne insan kaynağı oluşturacak şekilde ayrıştırıcı ve düşmanlaştırıcı, marjinalize edici söylem ve politikalar izlemenin uzun vadede Türkiye’ye kazandıracağı hiçbir şey yok. Aksine kaybettirecek ve bunu en iyi gören de Millet İttifak’ı şu an. Bu çıkmaz sokaktan Türkiye’yi çıkarmak için bir adım atılıyor, bu adımı doğru buluyorum. İfade hürriyeti bağlamında her türlü sorunun Meclis’te konuşulmasını sağlamak ancak “terör örgütünün hiçbir şekilde pazarlık konusu yapılamayacağının” beyan edilmesi, Kürt hareketinin meşru siyaset zemininde kalması için teşvik edilip öte yanda terör örgütüyle hiçbir şekilde bir müzakere ve bir pazarlığa girilmeyeceğinin net bir şekilde anlatılması bence önemli bir adım Türkiye adına. HDP içerisinde bu bağı devam ettirmeye yönelik bir takım siyasi manevralar veya söylemler olabilir, bu önemli değil, önemli olan uzun vadede vereceği sonuca bakmak lazım. Devlet aklı biraz daha burada 3 günlük, 5 günlük plan değil, 10-20 yıllık hesap yapmak zorunda. HDP,  “Biz aday çıkarmayacağız” dedi, bundan sonrası bir diyalog kapısı, tabii ki açık kalmalı, nasıl Erdoğan Anayasa'yı değiştirmek istediğinde HDP’nin ayağına gidebiliyorsa ve onu meşru bir siyasi aktör olarak Meclis’te görüyorsa ki öyle de olmalı zaten, siyasetin normalleştirilmesi gerekiyor ki terör örgütünün siyasetin dışında kalmasına yönelik net bir çizgi çizilebilsin. Eğer siyaseti normalleştirmezsek terörün gölgesi siyasetin üzerinde sallanmaya devam edecek.

MUHARREM İNCE İKTİDAR AÇISINDAN SEÇİMİ 2’İNCİ TURA TAŞIMA İŞLEVİ GÖRÜYOR

■ Muharrem İnce cumhurbaşkanı adaylığı konusunda geri adım atmış değil ve iktidar partisi onun adaylığı üzerinden “Şu kadar oyu var, bizim oyumuz da yüksek, birinci turda seçimi alırız” gibi açıklamalar yapıyor. Sizce onun adaylığı sonucu nasıl etkileyecek?

CHP’nin yaptığı açıklamalar ortada, Kemal Kılıçdaroğlu, Engin Altay ve Fikri Sağlar gerekli açıklamaları yaptılar; “Kendisine tekliflerin iletildiğini, uzlaşma çağrısı yapıldığını ancak kabul edilmediğini” açıkladılar. Bu konunun artık daha fazla tartışılmasına gerek yok, yok çünkü Muharrem İnce ve Memleket Partisi’nin “seçimin ikinci tura taşınmasına yönelik” bir işlevleri var, iktidar açısından bu işlevi görüyorlar. Seçime girecekler, artık herkes yönünü esas hedeflere; Türkiye’de iktidar değişikliğine yönelik bir gidişata dönmeli.

MUHALEFET, SEÇİMİ 1’İNCİ TURDA KAZANMAK İÇİN NE GEREKİYORSA YAPMALI

■ Sosyal medyada Muharrem İnce’nin açıklamalarının altında bile büyük bir halk tepkisi var. Bunu görmesine rağmen ısrarının sebebini “iktidar açısından seçimi 2’inci tura taşıma işlevi” olarak mı açıklıyorsunuz?

Bence o tepkilerden ve gündemin kendisiyle bağlantılı kalmasından besleniyor, konuşulmak istiyor, muhalefet seçmenini kışkırtmak, onlarla kavga etmek ve bunun üzerinden güç toplamak istiyor, hiç konuşmaya bile gerek yok o yüzden. Muharrem İnce konusunun çoktan kapatılması gerekiyordu, muhalefet artık “seçimi birinci turda kazanmak için” ne gerekiyorsa yapmalı, kampanyasını ona göre yürütmeli. Muhalefet seçmeni, partiler, basın, herkesi buna göre hareket etmeli.



■ Siz seçim sonucunu nasıl görüyorsunuz?

Rehavete girilmemeli. Doğru politikalar izlenir, doğru söylemler, doğru kampanya, doğru vaatler ve doğru zamanlama yapılırsa tüm bunların bileşkesi bir iktidar değişikliği, muhalefetin iktidara taşınması açısından etkili olacaktır.

ADAY LİSTESİNE GİREMEYENLER KÜSMEK YERİNE NASIL KATKI YAPABİLECEĞİNİ DÜŞÜNMELİ!

■ Millet İttifakı’nda küçük partilerin CHP listelerinden seçime girmesi konusunun partililer arasında küskünler yaratacağı konuşuluyor. 19 Nisan’da listeler açıklandığında sizce neler olacak?

CHP’ye yaklaşık 3500- 4000 bin kişi aday adaylığı için başvurmuş. Bu Meclis’te elde edilecek sandalyeye oranla çok büyük bir sayı tabii ki, CHP ve Millet İttifak’ı ortak liste konusunda elinden gelen en fazla fedakarlığı yaparak en fazla milletvekilliğini elde etmek için adımlar atmak zorundaydı, bunun için gerekli çalışmalar yürütülüyor, doğrusunu yapıyorlar. Elbette burada 4 bin kişinin elde edilecek 200’den fazla belki 300 milletvekilliği içinde önemli bir kısmı bu listelere girememiş olacak, ancak bu konuda yapacak bir şey yok. Türkiye’de bir iktidar değişikliği gerçekleştirilecekse kimse şahsi ikbalini düşünecek durumda olmamalı. Türkiye topyekun değişecek ve herkesin iyiliğine olacak. Elbette muhalefet partilerinden o listelere giremeyen insanların da küsmek yerine önümüzdeki süreçte nasıl katkılar yapabilir, nasıl görevler alabilir bunlara odaklanması gerekiyor artık.

■ Aslında muhalefet 360 milletvekilliği almak isteyecek değil mi?

Mevcut oy oranlarına baktığımızda 360’a ulaşmak iki taraf için de çok zor görünüyor ama öncelikli hedef 300’ü geçmek, çoğunluğu elde edebilmek, şu an buraya yönelik çalışma yapılıyor ve burada da başarılı olabilme ihtimali oldukça yüksek.

KÜÇÜK PARTİLER ORTAK LİSTEYLE GİRİP İTTİFAK’IN GÜCÜNÜ ARTIRMALI

■ Küçük partilerin bazıları “Kendi logomuzla gireceğiz” diyorlar, neden bu ısrarı yapıyorlar sizce?

Tabii ki kendilerini ispatlamak, güçlerini göstermek istiyorlar. Hazine yardımı için gerekli yüzde 3’lük seviyeye ulaşmak gibi birçok faktör var burada. Fakat Millet İttifakı’nda özellikle CHP ve İYİ Parti dışındaki partilerin, seçim için önümüzde önemli bir süre var ancak henüz tek başlarına barajı geçecek durumda olmadıkları görülüyor. Dolayısıyla ortak listeyle seçime girip İttifak’ın toplam gücünü arttırma konusunda özveri göstermeleri gerekiyor, şu anda yaşanan tablo bu. Bu konuda şu anda muhalefet için başka bir seçenek görünmüyor.

■ Yani küçük partilerin kendi logolarıyla girmek yerine ittifakla seçime girmeleri daha doğru diyorsunuz.

Evet, genel olarak ittifakla fakat güçlü oldukları seçim bölgelerinde tabii ki ayrı listeler çıkarılabilir ama milletvekili sayısının en yüksek düzeye çıkarılabilmesi için mümkün olduğunca listelerin ortaklaşması stratejik olarak gerekli olandır.

DAĞILAN GÜÇLER AYRILIR Kİ AKP DE BÖYLE!

■ 9 Nisan’da aday listelerinin YSK’ya verilmesiyle birlikte ittifaklarda kırılmalar yaşanması bekleniyor, Millet İttifakı’nda da böyle kırılmalar olabilir mi?

Ben ciddi bir kırılma beklemiyorum, çünkü iktidara yürüyen bir yapı içerisinde öyle parçalanmalar, ciddi ayrışmalar olmaz, bu tür ikincil sorunlar sonraya bırakılır, ertelenir, güç insanları bir arada tutar. Dağılan güçler ayrışır ki AKP’de sadece bu seçimde değil uzunca bir süredir; 2017-2018’den beri bu dağılma eğilimini görüyoruz. İçinden farklı partiler çıktı, desteği azaldı, oyları eridi, dolayısıyla zayıflayan, iktidarı kaybetmekte olan güçler dağılır veya dağılma eğilimi gösterir, ancak iktidara yürüyen partilerde sorunlar, iç gerilimler ertelenir, daha kolay örtbas edilebilir, o yüzden ben ciddi bir ayrışma beklemiyorum.