Yukarıdaki fotoğrafa dikkatli bakın. 30 Ağustos 2024 günü Anıtkabir’de çekildi.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve devlet erkanı (sol tarafta), Anıtkabir’de Ulu Önder Atatürk’ün mozolesini ziyaret edip özel defteri imzalamak için Misak-ı Milli Kulesi’ne geçiyor.

Olağanüstü güvenlik önlemleri alınmış. Çatılarda keskin nişancılar, yukarıda helikopter, etrafta binlerce polis var.

Bu arada Anıtkabir’in avlusunda (sağ tarafta) çitlerle çevrilmiş bir alan yaratılmış ve içine “siviller” alınmış.

Doğal görünsün diye de bazıları aile olarak getirilmiş.

Erdoğan Şeref Salonu’ndan çıkıp merdivenlerden inerken bir çocuk “Tayyip Dede” diye bağırıyor.

Erdoğan sesin geldiği yere bakıyor. O sırada Cumhurbaşkanlığı fotoğrafçısı Erdoğan’ın hemen önünde bir taraftan merdivenleri geri geri iniyor bir taraftan da deklanşöre basıyor.

Şimdi Erdoğan’ın ve yanındakilerin yüz ifadesine bakmanızı rica ediyorum.

Sizce Anıtkabir Avlusu doğal bir kalabalıkla hınca hınç dolu olsa, sloganlar yeri göğü inletse ifade bu mu olurdu?

Yukarıda sağdaki fotoğrafta da Erdoğan çitle çevrili alanın yan tarafında. Hem kendisinde hem etrafındakilerde ifadeler neredeyse bir önceki fotoğrafla aynı.

Şimdi en yukarıdaki (ilk) fotoğrafa dönün ve çitle çevrili alana bakın. Alandaki her insan, ismi listeye alınarak, kimlik ve güvenlik kontrolü yapılarak oraya girmiş.

Küçücük bir alan olmasına karşın yarısı dahi doldurulamamış. Son yıllarda bütün milli bayramlarda aynı manzara ortaya çıkıyor. Adamları bu tür organizasyonlarla Erdoğan’ın moralini yüksek tutmaya çalışıyor.

Şimdi şu fotoğrafa bakın:

30 Ağustos 2024 günü, akşam saatlerinde çekilmiş. Aynı avlu, aynı açı. Çitlerle çevrili alan gitmiş. Avlu tamamen dolmuş. Zorlama yok, kimlik kontrolü yok, taşıma yok. Tersine iktidarın tepkisini çekmek, “sosyal medyada Atatürk paylaşımı yapmışsın” denilerek mülakatlardan elenmek var.

İnsanlar saatlerce sıra bekleyerek ebedi Başkomutan Atatürk’ün huzurunda saygı duruşunda bulunmuş. Çıkışta da bir taraftan söylenen marşlara eşlik etmiş, bir taraftan Atatürk sevgisi duyan on binlerce insanla birlikte olmanın huzurlu gururunu yaşamış.

(Anıtkabir komutanlığına göre o gün Ata’yı 352 bin 26 kişi ziyaret etmiş.)

★★★

Her milli bayramda ortaya çıkan bu tablodan yola çıkarak şu soruları sormadan edemiyor insan:

Erdoğan’ın adamları ne yapmaya çalışıyor?

Avludaki o taşıma kalabalığı ve provası yapılmış sloganları Erdoğan mı istiyor?

Yoksa adamları “Yüzyılın lideri Atatürk kadar çok seviliyor” mesajı vermeye mi çalışıyor?

Her şeyden önemlisi,

İnsan neden böyle bir şeye ihtiyaç duyar?

BMW değil AUDI

31 Ağustos 2024 Cumartesi günü yazdığım “Tarım Kredi” başlıklı yazımın sonunda, çiftçilerin traktörlerine Tarım Kredi borçları nedeniyle haciz gelirken Tarım Kredi yöneticilerinin lüks bir hayat yaşadığını yazmıştım.

Yazımda da aşağıdaki fotoğrafı paylaşmıştım.

Tarım Kredi İcra Kurulu Başkanvekili Temel Tayyar Yeşil aradı. Sağdaki BMW marka aracın kuruma ait olmadığını, Genel Müdür Hüseyin Aydın’ın makam aracının BMW değil Audi A6 olduğunu söyledi.

Ben yazımı “acaba hangi şirketten kiralıyorlar” diye bitirmiştim.

Kurumda 700’e yakın araç olduğunu, sadece 30 aracın kiralık olduğunu, geri kalanının kuruma ait olduğunu belirten Yeşil, “Sizin ima ettiğiniz şirketten sadece iki aracımız var. Onlar da piyasanın yarısına yakın bir fiyatla kiralanmış” dedi.

“Peki” dedim.

Bu açıklamadan sonra, BMW’nin durduğu yer itibariyle makam aracı olduğunu düşünerek yaptığım hatadan dolayı özür diliyorum.

(Not: Yazımda otomobil kiralama konusunda herhangi bir şirket ima etmemiştim. Temel Tayyar Yeşil konuşurken bir şirket ismi söyleyince o şirketi Google’da aradım.

Meğer Hüseyin Aydın’ın oğlunun ilişkili olduğu bir şirketmiş. Aydın döneminde o şirkete Ziraat Bankası’ndan yüklü kredi verilmiş. Sonra da Ziraat Bankası o şirketi satın almış.

Bir gençlik anısını aktarmak istediğim nostaljik yazımda fark etmeden çok derin bir kuyunun kapağını açmışım. Gazeteciliği işte bu yüzden seviyorum :)