Türkiye ekonomisinin ezeli ve ebedi (inşallah olmaz) derdi “cari işlemler açığı” yani “döviz açığı” vermesidir. Özellikle yurdum iktisatçıları arasında, genel kabul görmüş bir “zırvaya” göre, Türkiye’de tasarruf açığı vardır, bu yüzden cari açık verilmesi kaçınılmazdır. Bilindiği gibi cari açık vermenin diğer adı “tasarruf ithal” etmektir. Cari açık vermenin yurt dışından tasarruf ithali olduğu ifadesi, en az Türkiye’de tasarruf açığı vardır ibaresi kadar “zırvadır”. Çünkü bu ifade, birincisinin ayna simetriğidir. Yani bir totolojidir.

TOTOLOJİ

Totoloji, yanlış veya doğru bir ifadenin yanlış veya doğru olduğunu, hiçbir dışsal kanıt göstermeden ifadenin mantıksal sonucunu ispat diye sunmaktır. Bir örnekle totolojiyi açıklamama izin verin. Mahkemede yargıç sanığa soruyor. “Mansur Tozcu, senin baban mıdır?” Sanık cevap veriyor: “Elbette, çünkü ben onun oğluyum.

TÜRKİYE NİÇİN CARİ AÇIK VERİYOR

Türkiye ekonomisinin Osmanlı’dan beri cari açık (döviz açığı) vermesinin iktisadi “kök sebebi” ulusal para biriminin, olması gerekenden değerli tutulmasıdır. Pek tabii bu kök sebep öyle dallanmış budaklanmış, öyle türev sorunlar yaratmıştır ki; neredeyse kendisi görünmez hale gelmiştir. Bilinen adı “Türk Parasının Değerini Koruma” olan bu iktisat politikasının arkasında, egemen siyasi sınıf olan burjuvanın tercihi vardır. Çünkü ithal mallar, daha çok kentliler tarafından satın alınır. Bunların ucuz olması kentlilerin işine gelir. Kaldı ki, bu politika sayesinde ihracat şansı kısıtlı tarım ürünlerinin “iç piyasa” fiyatı da baskılanabilir ki; bu da tarımla uğraşmayanların çıkarına uygundur.

CARİ AÇIK NASIL KAPANIR

Türkiye’de cari işlemler açığı, dış ticaret açığından kaynaklanır. Mesela 2018’e coşkun başlayan ekonomimiz “Papaz Krizi” yüzünden küçülmeye başlamıştı. Bu küçülme, yılsonuna doğru terse dönse de 2019’un tamamını etkiledi. Küçülen ekonomi turizm gelirleri sayesinde, 2019 yılında 1.7 milyar dolar cari işlemler fazlası verdi. Ama böyle bir yılda bile, dış ticaret dengesi 31 milyar dolar açık vermiştir. 2020 yılında ekonomimiz, koronavirüs belasına kadar hızlı büyüdü ve derhal cari açık patladı. Cari açık, dış borcun artması demektir. Anlaşılan AKP, bu dış borçlanmayı yani “cari açık” vermeyi azaltmak hatta sıfırlamak istiyor. Bu gerekçeyle benim neslimin çok iyi bildiği “ithal ikamesi” (import substitution) politikasına doğru bir dönüş yaptı. Yani sadece ihracatı artırarak (export promotion) değil, daha ziyade ithalatı azaltarak açığı kapatmak istiyor. Pek tabii, hükümet “biz her ikisini de eş zamanlı olarak yapacağız” iddiasındadır. Hatta “Libya’da petrol çıkarıp dünyaya satacağız” diyecektir. Ama bu iki amaç bir noktada mutlaka çelişir.

Son söz: Amaçlar çelişince, tercih kaçınılmaz olur.