Babası rahmetli Bahri Zorlu, Yozgat’ın Yerköy ilçesi belediye başkanıydı. Oğul Prof. Dr. Kürşad Zorlu, iyi eğitim aldı, erken yaşta kendisini siyaset ve bilim dünyasında buldu. Yozgat Bozok Üniversitesi’nde dekanlık yaptı. İYİ Parti’nin önce sözcüsü, sonra milletvekili oldu. Halen İYİ Parti Sözcüsü ve Medya İlişkileri Başkanlığı görevini yürütüyor. Basının karşısına sıkça çıkıyor, gündeme ilişkin partilerinin görüşlerini anlatıyor.
Hatay’dan milletvekili seçilen Can Atalay’la ilgili Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmaması üzerine Yargıtay’a gidip Anayasa kitapçılığı bıraktı. Yetinmedi, 3. Ceza Dairesi’ne dilekçe ekinde Anayasa kitapçığı gönderdi.
“HÜR VE MÜSTAKİL”
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Seçimlere tek başına girme kararı için hür ve müstakil sözcüklerini kullandı. Kürşad Zorlu’ya, neden böyle bir karar aldıklarını, hür ve müstakilin ne demek olduğunu sordum. İşte anlattıkları:
“Bugün siyasetin en büyük sorunu; vatandaşın siyasete azalan güveni, alternatifsizliği ve bir açmaza dönüştüren umutsuzluğudur. Özellikle 24 Haziran seçimlerinin ardından tüm siyaset kurumu adeta böyle bir fırtınanın etkisinde kaldı. Seçimi kazanmasına rağmen siyasi iktidarda ciddi bir vizyon ve heyecan sorunu yaşıyor. Bu iklime rağmen Türk Milletinin devlete olan yaklaşımı en sağlam dayanak olarak siyaset kurumunu geleceğe taşıma işlevini sürdürüyor. Bir de göreli olarak varlığını kabul ettiğimiz dayanışma kültürü, insanlarımızın bunca olumsuzluğa tahammül gücünü artırmaktadır. Bu bakımdan siyasette bir tıkanmışlık varsa bu aslında milletin yeni bir yol ve yeni bir heyecana olan özlemiyle de alakalıdır. Biz her şeyden önce bu heyecan ve umudu milletimize sunabilmenin arzusundayız. Ne mevcut iktidarın yanlışlarına doğru deriz ne de o yanlışlara karşı doğrular üretmekten uzaklaşan bir tabloyu doğru buluruz. Böyle bir tablo aslında ülkedeki kutuplaşma tespitlerinin de bir sebebi haline gelmiştir. Oysa demokratik siyaset alanı alternatifler arasından en iyiyi seçebilmektir. Acaba bugün vatandaşın böyle bir seçim hakkı nasıl bir noktaya getirildi? Dayatmacı sistem ve algısal siyaset herkesi aşağı çekiyor.
SEÇMENİN UYARISI
Bir de yaşadığımız seçim tecrübesi bize bir şey gösterdi. Siyasal gelenek veya dünya görüşü olarak farklı siyasi partilerin kuracağı matematiksel birlikteliklerin seçmen desteğini sağlamada irtifa kaybettiğini gördük. Hatta ittifak içindeki partilerin kendi iç dinamiklerine zarar verebiliyor. Bu durumdan kim fayda sağlıyor, belli… Bununla birlikte seçmenin bize verdiği uyarı ve mesajı da dikkatle irdeledik.
O bakımdan İYİ Parti olarak bizim yerimizin tam da milletimizin yanı olması gerektiğine inanıyoruz. Hiçbir vatandaşımızı ayırt etmeksizin iki yumruk arasına sıkıştırılan siyasete karşı durarak, değişimi ve çözümü onlarla birlikte aramaktan bahsediyoruz. Bugün siyasi iktidarın ülkeyi getirdiği uçurumun farkında olan insanlarımız kadar buradan çıkışın nasıl olacağını kaygıyla irdeleyen milyonlarca vatandaşımız da vardır.
ÜÇÜNCÜ YOL
‘Hür ve müstakil siyaset’ diyerek ifade ettiğimiz anlayışımız işte bu iki kesimin de aidiyet duyabileceği, Türkiye’nin yeni toplumsal güç merkezi olmaya adaydır. ‘Üçüncü yol’ diyerek ifade edilen de alternatif bir iktidar rotasıdır. Milli kültür ve tarihimizle bezenmiş değerler ekseninde güçlenmiş ve vatandaşa yüzünü dönen bu anlayış, inanıyoruz ki ülke sorunlarını çözmede daha avantajlı hale gelecektir.
Elbette bu yolun zorluklarının farkındayız. Çünkü çok çalışmamız ve kendimizi daha fazla anlatmamız lazımdır. Alışılagelmiş bir kazan-kaybet senaryosuna bir bakıma başkaldırıyoruz. Bu zorluklara rağmen milletimizin kazanacağı ve yalnızca seçmenin velinimet olacağı bir siyasal rekabete öncülük etmek bizim için ciddi bir sorumluluk haline gelmiştir.”
ÖNCE AKP’NİN ADAYINI GÖRELİM
Kürşad Zorlu’ya, “Yerel seçimde bunun bir sonucunu alacağınıza inanıyor musunuz?” diye sordum.
“Biz Genel İdare Kurulumuzun aldığı karar doğrultusunda Türkiye’nin her yerinde kendi adaylarımızı çıkaracağız” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şu ana kadar 7 büyükşehir, 12 il ve 100’den fazla ilçede adaylarımızı açıkladık. Ankara ve İstanbul için görüşme trafiğimiz sürüyor. Ocak sonuna kadar açıklamayı umut ediyoruz. Özellikle Ankara için AK Parti adayını da bir görelim. Tüm büyükşehirlerimizde vatandaşımızın alternatif tercihler bulmasına ve yeni bir alan açmasına imkan sunacağız. İddialı olduğumuz il ve ilçeler var, hatta büyükşehirler var. Seçim rekabeti sahaya indiğinde bunları daha detaylı görüp konuşacağız.
EVİNDEN DIŞARI ÇIKAMIYOR
Ancak Türkiye’yi iki kutuplu siyasete toptan götürmek isteyen anlayış hem iktidarda hem de maalesef muhalefette de var. Bu neticeyi üretenler açısından herkes mutlu. Ama ya vatandaş? Geçim derdinde. Nefes alamaz halde. Emekçi hakkını alamıyor, emekli ise evinden dışarı çıkamıyor. Gençlerimiz geleceğinden umutsuz.
Biz AK Partiyle de CHP ile de yarışacağız. Bu ülkenin geleceğinde olan her bir vatandaşımız bizim için çok kıymetli. Bununla birlikte milletimizin yaşadığı pek çok sorun karşısında çözüm üretemeyen iktidara ve çözümden yoksun gördüklerine de bize vereceği destekle etkili bir mesaj vereceğine inanıyoruz. Ardından ise hedefimiz elbette iktidara talip olmaktır ve bunu da başarmak zorundayız. Çünkü Türkiye’de makulü ve merkez olma iddiasını sürdürebilecek yegâne yapılanma İYİ Parti’dir.”
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İNCE, UZUN BİR YOL
Anayasa değişikliği de son dönemlerde Cumhur İttifakı tarafından sıkça gündeme getiriliyor. Böyle bir değişikliğe İYİ Parti’nin nasıl baktığını Kürşad Zorlu şöyle açıklıyor:
“Anayasa değişikliği konusu Türk siyasetinde uzun ince bir yol gibi sürüp gidiyor. Aslında 1982 Anayasası 19 kez değişikliğe uğramış ve yüzde 60’ı değişmiş. Hatta en son 2017 referandumuyla parlamenter sistemden vazgeçildi. Yeni anayasa denildiğinde ona tabi olan kanunlar unutuluyor. Örneğin; Siyasi Partiler Kanunu, Yüksek Öğretim Kanunu v.s… Bunlar 12 Eylül darbesinden hemen sonra çıkarıldı. Ancak Cumhur İttifakı yeterli oyu olmasına rağmen; ‘Bu kanunları değiştirelim’ demiyor!
Elbette bu ülkede bir Anayasa maddesi ülke ihtiyaçlarına uymadığında, yapısal bir yenilenme hasıl olduğunda değiştirilebilir. Fakat yeni anayasa yapmak için öncelikle ülkedeki çoğulculuk, demokrasi, uzlaşı gibi kavramlara bir bakmak lazımdır. Bakın problemin bir başka yanı, yeni bir anayasa yapmaktan daha çok mevcut Anayasa’ya uymakla alakalı bir sürecin ülkenin tüm alt sistemlerini aşağıya çekiyor olmasıdır. Can Atalay konusunda yaşanan süreç, en somut örneklerindendir. Biz burada da şahıslar ötesinde hukukun üstünlüğü ve anayasal devlet açısından bakıyoruz meseleye.
Çok açık ki hem Anayasa hem TBMM yok sayılmıştır. Yargıtay o meşum kararını aldığında Yargıtay binası önüne ilk biz gittik. Sembolik olarak Anayasa kitapçığı bıraktım. Çünkü devlet anayasa ile temellerini korur, kanunları ile inşa sürecini gerçekleştirir. Bu uygulama ile anayasal devlet olgusunu sarstıkları gibi kurumlar arası bir kaos da çıkardırlar. Tabii vatandaşı düşünen kim? Bu tartışmalardan kim kaybetti? Yine vatandaş. Eğer bugün ekonomi bu kadar derin bir kriz yaşıyorsa bir sebebi de işte bu hukuksuzluklardır.
YİNE VATANDAŞ KAYBETTİ
Mevcut Anayasa’ya ilişkin bizim de görüşlerimiz var elbette. Değiştirilemeyecek maddeler, 66. madde gibi kırmızı çizgilerimizi de zaten ortaya koymuştuk. Buradan asla bir geri adıma müsaade etmeyiz. Örneğin ‘milletin çeşitliliği’ gibi bir ifade kullandığınızda sormazlar mı ‘bu milletin adı nedir?’ diye… Milletimizin adı ‘Türk Milleti’dir tabii ki. Bu tüm Anayasa’nın ruhuna yansır ve yansımalıdır. Biz yeni Anayasa tartışmalarına bu anlayış ve sorumlulukla bakıyoruz. Bu işler seçim süreçlerine konuşlandırılacak işler değil. Hele ki yürütmenin her şeyin belirleyicisi olduğu böyle bir sistemde yeni Anayasa tartışmaları samimi ve gerçekçi değil.”