Yıllardır görmeye alıştığımız bir tablo var. ‘Terörle bağlantılı ya da yolsuzluk’ iddiasıyla seçilmiş belediye başkanlarının hapse atılması, görevden alınması ya da yerlerine kayyum atanması... Sandığın iradesi bir gecede yok sayılır, seçmenin iradesi askıya alınır. Şimdi bu pratiğin bir benzeri okyanus ötesinde Amerika’da sahneleniyor.
★★★
Donald Trump, elindeki yetkilere dayanarak önce Los Angeles’a, en son ise başkent Washington’a asker yolladı. Şimdi de gözünü rakibi Demokratların yönettiği diğer kentlere, özellikle de Chicago’ya dikmiş durumda.
Trump’ın gerekçesi tanıdık. ‘Güvenlik.’
Tıpkı ‘terörle mücadele’ gerekçesiyle kayyum atamalarında olduğu gibi, Washington’da ‘şiddet’, Los Angeles’ta ‘kaçaklar’, Chicago’da ‘cinayet oranları’ bahane gösteriliyor. Oysa veriler tam tersini söylüyor.
Chicago’da cinayetler yüzde 32, soygunlar yüzde 32, araba hırsızlıkları yüzde 49 düşmüş. Yani ortada acil bir güvenlik tehdidi yok, sadece siyasetin gövde gösterisi var.
★★★
Beyaz Saray’da imzalanan kararnameyle artık ‘hızlı reaksiyon gücü’ kuruldu.
Ulusal Muhafızlar iç huzursuzlukları bastırmak için özel eğitim alacak. Bu, ABD tarihinde iç güvenlikte militarizasyonun en ileri adımlarından biri. Üstelik bu adım, tıpkı bizdeki kayyum pratikleri gibi bir kez başlarsa nerede duracağı belli olmayan bir süreç.
Trump, tabanına güçlü lider imajı sunuyor. Bizde olduğu gibi, ‘düşmanlaştırılan’ şehirler üzerinden destek devşiriyor. Ama bedelini demokrasi ödüyor. Washington’da turistler arasında devriye gezen askerlerin varlığı artık sıradan, Los Angeles’ta ‘geçici’ denilen askeri varlık hâlâ devam ediyor. Sırada Chicago var, sonra New York, Oakland ve Baltimore.
Dünya, kayyumun Amerikan versiyonunu izliyor. Demokrasi sandıkta değil, meydanda; ama en çok da iktidarın sınır tanımaz hırsına karşı gösterilecek dirençte sınav veriyor.
Trump’ın paramiliter ordusu
Yukarıda belirttiğim gibi Trump, muhalif şehirlerde olağanüstü hâl ilan etmekle kalmıyor, neredeyse kendi özel paramiliter gücünü de kuruyor. ABD Göç ve Gümrük Muhafaza Teşkilatı (ICE), artık sıradan bir devlet kurumu değil.
2025 itibarıyla bütçesi 9 milyar dolardı. Şimdi yıllık 27.7 milyar dolara fırladı. Bu miktar, Türkiye’nin değil ama dünya ülkelerinin çoğunun savunma bütçesinden daha fazla...
★★★
“One Big Beautiful Bill” (bence: Büyük Kötü Yasa) kapsamında, önümüzdeki dört yıl için Göçmen ‘Yakalama’ Teşkilatı polislerine ayrılan toplam tutar 75 milyar doları bulacak. Bunun 45 milyar doları yeni gözaltı merkezleri kapasitesi için, 30 milyar doları ise en az 10 bin yeni görevli alımı, operasyon ve nakliye masrafları için planlanmış durumda... Trump’ın ‘büyük güzel’ adını verdiği yasayla ICE personel sayısını yüzde 50 artırarak 30 bine çıkarmayı hedefliyorlar.
★★★
Plan basit. 10 bin yeni ajan alımı, dev gözaltı kampları ve her köşe başına yayılan çevik kuvvet gücü. Maskeli, kimliksiz görevliler, göçmenleri adliyelerin kapısından, işyerlerinden, hatta evlerinden alıp avukatların bile ulaşamadığı merkezlere götürüyor.
Şehirler karşı çıktığında, federal asker sokaklara sürülüyor. Los Angeles’ta, Washington’da ya da New York’ta... Gerekçeler değişiyor, ama sonuç hep aynı... Korku yayılıyor, itaat sağlanıyor.
Bu manzara bir güvenlik operasyonu değil, otoriterliğe giden yolun taşları. Trump, yalnızca yasaları değil, demokrasiyi de kendi lehine eğip büküyor.
Tarih bize gösterdi. Bir lider, kendine mutlak sadakatle bağlı bir güç oluşturduğunda artık ‘olağan’ bir yönetimden söz edilemez.