Sevgili okurlarım aynı şeyi sık sık tekrar ediyorum, Türkiye akıl almaz, utanç verici olaylar ve tuhaflıklar ülkesi oldu.

Bir yanda hayat pahalılığı altında ezilip inim inim inleyen milyonlarca çaresiz insanımız...

Onlar daha ucuz olan pazarlara gidip domatesin bile 30 liraya satıldığını görünce ister istemez tepki koyuyor.

Koysalar kaç yazar koymasalar kaç yazar!

İktidar bu ülkeye ucube sistemler, ucube uygulamalar getirirken arkasını hiç düşünmemişti...

‘Serbest piyasa ekonomisi bu, isteyen alır isteyen almaz’ diyordu.

★★★

Şimdi ise taktik değiştirdiler...

Her gün kafamızda patlatılan anormal zamları polisiye önlemlerle, ceza keserek durdurmaya kalkışıyorlar.

Ama iş işten geçti.

Çaresiz kaldığını bu iktidar da biliyor.

O nedenle ‘enflasyon sorunu 2025 yılında inşallah çözülmüş olacak’ diye milleti uyutmaya kalkışıyor.

Zamanı olan bekleyecek, başka çaresi yok!

Dileğimiz, bu zamlar konusunun da Ay’a roket ve astronot göndermeye benzememesi...

Geçenlerde belgeleriyle yazmıştım, üç yıl önce cumhurbaşkanı dahil bütün Tayyipgiller familyası demeç vermeye başlamıştı...

“En geç 2023 yılında Ay’a kendi roketimizi indireceğiz. Aynı anda bir Türk astronot da Ay’a iniş yapmış olacak...”

Bu demeçler yandaş medyanın bütün manşetlerinde yer alıyor, hayali bir konuda bile sözüm ona parti propagandası sergileniyordu.

Millet böyle kandırılıyordu.

Şimdi geldik 2023 yılına. Yıl bitmek üzere...

Ama ortada ne roketimiz var, ne de astronotumuz.

Belki 31 Aralık gününe kadar bir sürpriz gerçekleşir!

★★★

Sevgili okurlarım, yazının başlığı Kelepir Saatler.

Kafam biraz dağılmış olsa gerek ki o konuya henüz değinemedim!..

Şimdi değineyim!

Geçenlerde sadece lüks ve pahalı saatler satan bir dükkanın önünden geçiyordum. İş yeri sorumlusu beni tanımış, seslendi:

-Emin Bey buyurun içeriye, bir kahvemizi için...

Teşekkür ettim ama sormadan da edemedim. Aramızda geçen konuşmayı aynen yazıyorum...

-“Ne kadar vitrindeki bu kol saatlerinin fiyatı?

-Bunların fiyatı ortalama 400 bin liradır ama 350’ye de var.

-400 bin haa!

-Elbette yani.

-Peki bunları bu kadar para verip alan oluyor mu?

-Olmaz olur mu... Emin Bey son yıllarda bizim müşteri yapımız da iyice değişti. Pahalı olan her şey rağbette. Örnek vermek gerekirse otomobil piyasası da böyle, bizim uçuk fiyatlı saatler dahil her şey böyle.

-Merakımdan sorayım, en pahalı saatiniz ne kadar?

-En pahalısını size göstereyim...

★★★

Mağaza sorumlusu alttan bir çelik dolap açıp iki saat çıkardı.

-Bunların fiyatı 4.5 milyon. Alın elinize bakın. 

-Yok, dokunmak istemem. Elimden düşüp kırılır bozulur falan da başıma kendi ellerimle dert açmış olurum.

-Bunlar altındır. Üzerlerindeki bütün göstergeler hem kuzey, hem de güney yarım küreye göre ayarlanmıştır. 

-Ne olduğunu anlamadım ya neyse!..Peki müşteri yapısı bu son yıllarda nasıl değişti?

-Örnek vereyim, 18 yaşında yeni yetme bir çocuk gelip iki saat birden alıyor. Herhalde babasına veya kardeşine hediye etmeyecek. Ya da mafya kılıklı birileri gelip alıyor. Biz satıcıyız, işimiz satmak ama satışın ardındaki gerçeği anlıyoruz. Nasıl bu kadar para kazandıkları ilginç.

-Nasıl oluyor anlamanız?

-Mesela iş adamları geliyor, müteahhitler gelip alıyor. Bu saatlerin ‘rüşvete’ gittiği belli. Geçen gün bir müteahhit gelip üç saat birden aldı. Rüşvetten başka nereye gidebilir ki...

-Korkunç bir şey yaa...

-Siz bakmayın birilerinin Allah Peygamber demesine, Müslümanlık laflarına falan. Çarklar aynen, hatta daha da beter dönüyor.

-Yani kesinlikle rüşvete gidiyor diyorsunuz.

-Aynen öyle. Dedim ya, müşteri yapımız çok değişti ve altüst oldu. Normal ve ahlaklı kazanan kimseler bunu yapmaz... Şimdi siz bizim bu konuşmamızdan bir yazı çıkarırsınız!

-Yazarsam bir sakıncası olur mu?

-Tam tersine, mağazanın ismini vermediğiniz sürece çok iyi olur. İnsanlar biraz anlasın artık yanı başlarında olup bitenleri, şu dönen dümenleri. Bu dümenler çok büyük. Vurgun ve yolsuzluk paraları bu yolla aklanıyor. Kahveniz geldi, afiyet olsun.”

Kahvemi içip izin istedim.

Giderken kendi kendime “Vay bee, rüşvetçi olmak da varmış!” diye söyleniyordum.