Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Cemal Enginyurt 6’lı Masa krizini SÖZCÜ’ye değerlendirdi....


Enginyurt, İYİ Parti lideri Akşener’in, ısrarından vazgeçip Masa’ya dönmesinin halka yine umut verdiğini söyledi. “İttifakın en önemli aktörlerinden biri adayımız oldu. Millete anlatacağız, seçimi alacağız” dedi


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu nihayet 6’lı Masa’nın, 6 muhalefet partisinin cumhurbaşkanı adayı olarak topluma açıklandı, partisine veda konuşmasını yaptı ama İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in masadan ayrılıp bir şartla geri dönmesinin tartışmaları bitmedi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ABB Başkanı Mansur Yavaş ile ne konuştu, bu sürecin aktörleri arasında neler geçti, bu çekişmenin özü neydi, Akşener krizinde kim kazandı, kim kaybetti, Meral Akşener neden başka bir partinin belediye başkanları üzerinde bu kadar durdu gibi soruların, kısacası 72 saatlik krizin perde arkasında neler olduğunun tartışmaları devam ediyor. Ediyor, çünkü ülkenin çok önemli bir döneminde yaşanan bu olaylar tarihe yazılacak ve doğru yazılması gerekiyor, ancak yeni depremler olmaya devam ederken yaşadığımız büyük deprem felaketinin arka plana itilmemesi de gerekiyor. Bugün, ben de bu konuları ve eski Ülkü Ocakları Başkanı Alaaddin Aldemir’in “suikast” iddiasını, Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı olan Sayın Cemal Enginyurt ile konuştum. İlgiyle okuyacağınızı düşünüyorum.

Cemal Enginyurt, Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü mezunudur. Henüz lise öğrencisiyken 12 Eylül 1980 darbesinde 3 yıl hapiste kalmış, daha sonra 1984’te Ordu’da Ülkü Ocakları faaliyetini ilk başlatandır. 1993’te MHP MYK üyesi, 1994’te MHP Ordu İl Başkanı seçilen Enginyurt 1997’de tekrar İl Başkanı seçilmiş, 99 yılında ise MHP Ordu Milletvekili olmuştur. 24 Haziran 2018 seçiminde 27’inci dönemde de MHP’den aday olarak seçimi kazanmış, 2020 Temmuz ayında ise MHP’den ihraç edilmiş ve Demokrat Parti’ye geçmiştir. Halen DP Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı’dır.


ERDOĞAN “İSTANBUL’U KAYBEDEN TÜRKİYE’Yİ KAYBEDER” DİYORSA BELEDİYE BAŞKANI GÖREVİNDE KALMALIDIR!

* Sayın Enginyurt, son olayları siz nasıl değerlendirdiniz? Çok merak edilen bir soru var; madem ki sorun “Anketlerde oyu en yüksek çıkan aday ismi” idi, çok deneyimli bir siyasetçi olarak sizce neden sadece Mansur Yavaş’tan söz etmek yerine CHP’nin iki belediye başkanı her zaman birlikte gündeme getirildi?

Öncelikle biz Demokrat Parti olarak “kazanacak aday” formülünü kabul etmiyoruz. Karşıda “kazanamayacak” Recep Tayyip Erdoğan varken Millet İttifakı’ndan çıkacak her aday kazanacak adaydır. Dolayısıyla böyle bir ayırım bana göre, Demokrat Parti’ye göre ismi geçenlere haksızlık olur. Buradan çıkacak adayın kazanacak aday olduğuna inandığımız için buna “Millet Masası” dedik. İkincisi, biz Demokrat Parti olarak şu noktadayız; her iki belediye başkanı da Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediye başkanıdır, dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurumsal kimliği ortada dururken ve bu partinin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu varken bizim CHP’nin belediye başkanlarını aday göstermemizin şık olmadığını düşündük. Orada, Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediye başkanlarını aday gösterecek kurumsal kimliğin başı Kemal Kılıçdaroğlu’dur, ona yakışır. Burada ısrarla “şu aday olursa kazanır, bu aday olursa kazanır” derken düşünülmesi gereken bir başka önemli konu vardı, burada adaydan ziyade bir de İstanbul ve Ankara gibi iki büyük ili kaybetmemeleri de gerekiyor. Recep Tayyip Erdoğan “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder diyorsa, hakikaten böyle olacağı da apaçık ortadaysa Recep Tayyip Erdoğan böyle bir adaylık halinde İstanbul’u ele geçirip oradan devşireceği rant düzeniyle 16 milyona ulaşma imkanı bulacakken bunu durdurmanın yolu da belediye başkanının yoluna devam etmesidir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU “ANKARA VE İSTANBUL’U BIRAKAMAYIZ, BELEDİYE BAŞKANLARIM GÖREVİNİN BAŞINDADIR” DEMİŞTİ!

Olması gereken budur, bunu da Kemal Kılıçdaroğlu aynen bu şekilde söyledi; “Belediye başkanlarım görevinin başındadır, Ankara ve İstanbul’u bırakamayız” dedi. Dolayısıyla Demokrat Parti olarak biz de Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını doğru bulduk, bize göre aday masadan çıkmalıydı ve aday olabilecek 2 isim Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’di, çünkü her ikisi lokomotif güç olarak bu ittifakın en önemli aktörleriydi. Ama Meral Hanım “Ben aday değilim” dediği için geriye Kemal Kılıçdaroğlu ismi kalmıştı, doğru olan Kılıçdaroğlu’ydu ve Millet Masası birleşerek doğru kararı vermiştir, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı vatana, millete hayırlı olsun.

* Bu 6’lı Masa’da daha önce “Genel Başkanlardan biri aday olmalı” dendi değil mi daha önce?

Gültekin Uysal söyledi.

* Bu durumda belediye başkanlarının adaylığı sizce neden devamlı gündemde tutuldu, bu kadar beklemeden Masa’nın Kılıçdaroğlu ismi üzerinde anlaşması gerekmez miydi?

Süreç bu şekilde işledi ama sonuçta doğru noktaya gelindi. Ben seçimler neticesinde bu tartışmaların çok anlamlı olmadığının görüleceğine inanıyorum, Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 55’le seçimi kazanacaktır.

AKŞENER’İN MASAYA DÖNMESİ MİLLETİN UMUDUNU ARTTIRDI VE BU MASANIN BİR DAHA DAĞILMAYACAĞI SÖZÜNÜ DE VERDİ!

* Tabii ki İYİ Parti’nin tekrar Masa’ya dönmesi toplumun büyük çoğunluğunu mutlu etti ancak bunun için CHP’nin iki belediye başkanının “cumhurbaşkanı yardımcısı olmaları” şartının konması da tartışılıyor. Siz bunu doğru buluyor musunuz?

Her iki belediye başkanının cumhurbaşkanı yardımcısı olmasını doğru bulurum ama Anayasa iki belediye başkanının cumhurbaşkanı yardımcısı olması için görevlerinden istifa etmesini gerektiriyorsa yine belediye başkanlıkları kaybedilmiş olur, artık o noktada takdir Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ındır. Meral Akşener’in Masa’ya dönmesi milletin umudunu, heyecanını daha da arttırmıştır, onun “Cumhurbaşkanı yardımcısı olacağım, milletvekili adayı olmayacağım” diyerek baştan bu tarafa cumhurbaşkanı adayı olmayacağını söyleyerek yaptığı fedakarlığa bir fedakarlık daha eklemiş ve bu masanın artık dağılmayacak bir masa olduğunu göstermiştir. Sayın Akşener yaşananları kendisi de ifade etmiştir, İnşallah milletimiz böyle bir dağınıklığı asla görmek istemediği gibi Sayın Akşener de ekranda bunun bir daha olmayacağına dair söz vererek Türk milletine doğru yolu göstermiştir.

EĞER TARTIŞMA YAPMADAN HEDEFE KİLİTLENİR, MİLLETE GİDERSEK BU SEÇİMLERİ MİLLET İTTİFAKI KAZANACAKTIR!

* Altılı Masa’nın seçimi kazanması yüzde 100 garantiymiş gibi konuştunuz, “karşıda kaybedecek Recep Tayyip Erdoğan varken” dediniz. Sizce bu kadar rahat bir havaya girmek doğru mu?

Biz eğer aramızda herhangi bir tartışmaya mahal vermeksizin hedefe kilitlenir, millete gidersek, Anadolu’yu karış karış gezersek ve Türkiye’nin en büyük 20 vilayetinde 6 liderin katılımıyla, büyük mitinglerle halka moral verir, heyecanı, coşkuyu arttırırsak bu seçimleri kazanan Millet İttifakı olacaktır.

TAYYİP ERDOĞAN’IN TEK DERDİ KENDİSİNİ VE AİLESİNİ KURTARMAK, 5 YIL DAHA HÜKÜMDARLIĞINI SÜRDÜRMEK!

* 4-6 Mart arasında ORC Araştırma Şirketi bir araştırma yapmış; Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na destek Mart ayının başında yüzde 56.8, Cumhur İttifakı’nın adayı Erdoğan’a yüzde 43.2 diyor. Eğer anketler böyle çıkmaya devam ederse sizce Erdoğan başka birini aday gösterir mi, AKP’den sürpriz bir aday çıkabilir mi?

Kesinlikle çıkmaz. Recep Tayyip Erdoğan’ın tek derdi kendisini ve ailesini kurtarmak, bu seçimi bir kere daha kazanarak aile efradına karşı sorumluluğunu yerine getirip kendisinin bir 5 yıl daha hükümdarlığını sürmekten başka hiçbir derdi yoktur. Erdoğan bu ülkeyi sadece kendisinin yönetmesini istiyor, ülkeyi şahsının ülkesi olarak görüyor, bizi de kendi kulları olarak görüyor, dolayısıyla Tayyip Erdoğan hiç kimsenin adaylığını kabul etmez.

* Kendisinin kaybedeceği bütün anketlerde görülürse ne olur?

Recep Tayyip Erdoğan anketlere inanmaz, onun etrafındakiler Erdoğan’a “Sen büyüksün, sen paşasın, sen sultansın, açık ara götürüyorsun, anketlerin hiçbir anlamı yok” derler. Etrafındaki 5 adam ve A Haber mutluluk kanalı sürekli bunu pompaladığı için Erdoğan seçimi açık ara kazanacağına inanıyor.

HALA SUYUN, ÇADIRIN OLMADIĞI, İNSANLARIN EŞİNİ, ÇOCUĞUNU KAYBETTİĞİ ORTAMDA KİMSE ONA HELALLİK VERMEZ, ERDOĞAN TRİBÜNLERE OYNUYOR!

* Depremde devletin geç hareket etmesi, bu nedenle can kaybının artması dış basında da çok yer aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da itiraf etti ama “kader planı” diyerek depremzedelerden helallik de istedi, buna ne diyorsunuz, bunu nasıl değerlendirmek lazım?

Üç gün boyunca devlet oraya ulaşmadığı için on binlerce insan hayatını kaybetmiştir, hayatını kaybeden insanların da helalleşmesi mümkün değildir. Kızılay’ın çadır satmasıyla, kan satmasıyla, çorba satmasıyla ortaya çıkmıştır ki devlet orada görevini yerine getirmediği gibi milletten topladığı yardımları satarak kendine milyonlarca liralık gelir elde eden bir Kızılay’a hizmet etmiştir. Kızılay’ın Başkanı Kerem Kınık’la Recep Tayyip Erdoğan fotoğraf çektirerek güllük gülistanlık bir ortam var havası yaratmıştır, helallik istediği yer Adıyaman’dır, Adıyamanlıdan helallik istemiştir, Maraşlıdan, Hataylıdan helallik istemediğine göre demek ki kendisi de yaptığı işin ve helalliğin doğru olduğuna inanmıyor. Artı; insanların helal etmek gibi bir düşüncesi olmaz, olamaz. Hala suyun olmadığı, çadırların olmadığı, konteyner kentlerin kurulmadığı, insanların soğukta titreyerek yaşamaya çalıştığı, insanların aşını, ekmeğini, binasını kaybettiği, çocuklarını eşlerini ana babalarını bulamadığı bir ortamda hiç kimse helallik vermeyecektir, dolayısıyla Erdoğan sadece tribünlere oynamaktadır.



“İSTANBUL’DA DEPREME HAZIRIZ” DİYEN SÜLEYMAN SOYLU DEPREMDE 3 ŞEHİRE ULAŞAMADIYSA BUNUN HESABINI VERMELİDİR!

* Deprem öncesi ihmaller, deprem sonrasında gecikmeler, gönüllü ekipleri, araçları bekletmeler, yardımların geç ulaşması zararı, can kaybını kat kat arttırdı. Binalar denetlenmediği için en tarihi kentlerimiz yerle bir oldu. Bunun siyasi bedeli sadece sandıkta mı verilir sizce?

Hayır, İçişleri Bakanı, Enerji Bakanı, Ulaştırma Bakanı ve Çevre Bakanı’nın derhal istifa etmesi gerekir. Kızılay Başkanı’nın, AFAD Başkanı’nın derhal istifa etmesi gerekir. Yetmez, bu işte sorumluluğu olan belediye başkanlarının, yapı denetimcilerinin, bu binalara ruhsat verenlerin hepsinin hesaba çekilmesi ve soruşturulması gerekir. Dolayısıyla, eğer bir ülkede yapılan bir havaalanı ilk depremde yıkılıyorsa o ulaştırma bakanı bunun hesabını vermelidir. Yollar patlıyor, sadece 10 cm asfalt ve altı toprak olarak ortaya çıkıyorsa bu ülkenin Ulaştırma Bakanı ve müteahhitler bunun hesabını vermelidir. 1.5 milyon konutu yıkılma tehlikesinde olan İstanbul’da “Depreme hazırız” diyen Süleyman Soylu 3 tane şehire kurtarma ekibi ulaştıramadıysa, bir Hatay’a giremediyse bunun hesabını vermelidir, bunun hesabı da şimdiden istifa etmektir. Ama bunların böyle bir utanma duygusu olmadığı için böyle bir şey beklemiyoruz.

BİZ “DEVRİ SABIK YARATIP HESAP SORACAĞIZ” DİYORUZ, DEPREMDE YAŞANANLARIN DA HESABINI SORACAĞIZ!

* Türkiye’de “istifa etmiyoruz” deyince etmiyorlar ama başka ülkelerde istifa etmek zorunda bırakılıyorlar, kurulan sistem bunu zorunlu kılıyor.

Evet, Yunanistan’da 36 insan öldü diye Ulaştırma Bakanı Karamanlis istifa etti, işte ona göre değerlendirelim. İnşallah, günü geldiğinde -biz Demokrat Parti olarak “devri sabık yaratıp hesap soracağız” diyoruz- biz bunun hesabını soracağız.

ERDOĞAN “BİZ CAN DERDİNDEYİZ, ONLAR MAL DERDİNDE” DİYOR YA, ASIL MAL DERDİNDE OLAN KENDİSİDİR!

* Deprem uzmanları hala “bazı bölgelerde yeni depremler olacak, deprem bölgelerinde zemin incelemeleri olmadan inşaat yapmayın” diye bas bas bağırıyorlar ve depremler devam ediyor ama aynı sırada Uşak’ta göz önünde betona su kattıkları ortaya çıkıyor ve deprem kentlerinde inşaat başlatılıyor. Buna ne diyorsunuz?

Erdoğan tekrar cumhurbaşkanı olmak istiyor, hani diyor ya “Biz can derdindeyiz, onlar mal derdinde” diye, esas mal derdinde olan Recep Tayyip Erdoğan’dır, zemin etüdü yapılmadan, jeoloji araştırmaları yapılmadan, fay hatlarının yerleri belirlenmeden 1800 konutun temelini atarak inşaata alelacele başlayıp bir yılda oradaki enkazın bile kaldırılması mümkün değilken “Ben yaptım oldu” anlayışıyla bunu gerçekleştirmeye çalışmak esas seçimlere malzeme etmek budur, onun tek derdi deprem üzerinden algı yaratarak yeniden iktidar olabilir miyim endişesiyle, telaşıyla bu işlere giriyor. Ve bir de TOKİ’de yandaşlara ihaleler şu anda dağıtılmaya başlandı, etrafta ihaleleri alanlara bakıyoruz hep kendi adamları, hatta ihaleler kimseye haber verilmeden bile yapılıyor, TOKİ Dağıtmaya başladı, yine rant işi, yine “benim etrafımdakilere ballı kaymak” anlayışı devam ediyor. Dolayısıyla, bu düzen İnşallah bu seçimde son bulacak.

TÜYÜ BİTMEMİŞ YETİMİN ÇALINAN HAKKINI KURUŞ KURUŞ TAHSİL EDECEĞİZ!

* Siz ekonomi uzmanısınız, Şubat ayında Hazine’de 171,5 liralık rekor bir açık olmuş, Ocak’taki açıkla toplam 225.8 milyar açık var. İktidar değişse de zaten mevcut ekonomik yıkımla birlikte bu ağır yük gelen iktidarın üstüne yıkılacak. Gelen hükümet bunun altından kalkabilecek mi, bu hükümet bu sorumluluğu unutturabilecek mi?

Bu hükümet yaptıklarının hesabını verecek. Nasıl 2003’te iktidara geldiklerinde Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel’e 35 bin dolar diye dava açıp, mahkemeye verip 2 yılın üzerinde ceza verdilerse, kim suçluysa, kim haksızlık yaptıysa, kim bu milletin 128 milyar dolarını çarçur ettiyse, kim 5’li çetelere 418 milyar doları adeta hibe edercesine bağışladıysa yeni gelen iktidar bunun hesabını soracak. Çalınan paraları geri getirtecek, 418 milyar doları fitil fitil burunlarından getirip tahsil edecek, 128 milyar dolar ve bütün kaçırılan paraların Kızılay üzerinden TÜRGEN Vakfı’na Amerika’ya gönderilen paraların hepsinin hesabı sorulacaktır, sormak zorundadır, yoksa gelecek hükümet vebal altındadır, zaten bu işten kurtulmanın yolu da soyulan paraları tahsil etmektir, etmediği takdirde büyük sıkıntılar yaşanacaktır. Bunu yaşamamak için İnşallah bu milletin, tüyü bitmemiş yetimin çalınan hakkını kuruş kuruş tahsil edeceğiz.

LİSTELERİ TEK TEK KONTROL EDECEK, SEÇİM GÜVENLİĞİNİ MUTLAKA SAĞLAYACAĞIZ, MİLLETİMİZ EMİN OLSUN!

* Deprem bölgesinde çok sayıda göç ve kayıp insan var, kaos var, seçim güvenliği sağlanabilecek mi?

Kesinlikle sağlanacaktır. Bilgiye erişimin mümkün olduğu bir çağda yaşıyoruz, listeleri tek tek kontrol edeceğiz, kim nerede, hangi evde ortaya çıkaracağız, gerekirse sandığın başında sabaha kadar uyumadan bekleyerek seçim güvenliğini sağlayacağız, milletimiz bundan emin olsun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU BU ÜLKENİN 13’ÜNCÜ CUMHURBAŞKANI OLACAKTIR, MİLLET ONA SAHİP ÇIKMIŞTIR, KİMSE KILIÇDAROĞLU’NA SUİKASTI AKLINDAN GEÇİREMEZ!

* Eski Ülkü Ocakları Başkanı Alaaddin Aldemir, İsmail Küçükkaya’ya “Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na bir mafya grubu üzerinden suikast girişimi yapılacağını” söyledi. Allah korusun, bu iddia konusunda ne yapılacak?

Kemal Kılıçdaroğlu’na suikastı aklından dahi geçirecek adamı ki adam denmez buna, şerefsiz denir, ahlaksız denir, kiralık katil denir, analar böyle birini doğurmadı. Hiç kimse bu memlekette Kemal Kılıçdaroğlu’na suikast düzenlemeyi düşünemez. Çubuk’ta inek hırsızı Osman’ın yaptığı devirler bitmiştir, Kemal Kılıçdaroğlu artık bu ülkenin cumhurbaşkanı adayı ve 13’üncü cumhurbaşkanı olacaktır, milletin adamı olmuş, millet kabul etmiştir ve sahip çıkacaktır, dolayısıyla hiç kimse bunu aklından geçiremez. Sinan Ateş’in bu memlekette şehit edilmesiyle birlikte karanlık suikastlar devri sona ermiştir, çünkü Sinan Ateş’in öldürülmesiyle birlikte Türk milleti ayağa kalkmıştır, suikastlere karşı sağ sol farketmeksizin Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı'ndan HDP'ye ve diğer bütün siyasi partilere kadar herkes bu suikastlara karşı birlik ve beraberlik içinde olmuştur. Sinan Ateş’in şehit edilişi bu memlekette artık siyasi cinayetlerin, suikastların karşılık bulamayacağını göstermiştir. Bunun hesabının sorulacağı da artık o suikastı düzenleyen karanlık eller de görmüştür ki İnşallah 2 ay sonrasında da, seçimden sonra Sinan Ateş cinayeti başta olmak üzere bütün faili meçhul cinayetler aydınlanacaktır.

* Sayın Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçildiğinde 5 partinin genel başkanları ve bunun yanında Sayın Yavaş ve İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı yardımcısı olmaları birçok vatandaşın anlamadığı ve sorguladığı bir durum. “Cumhurbaşkanı her konuda yardımcılarının etkisi altında mı olacak” diye soruluyor, bunun açıklaması nedir?

Önce şurada mutabık olalım, liderlerin 4’ü Sayın Kılıçdaroğlu’na hiçbir şart ileri sürmediler, yani Gültekin Uysal, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve Temel Karamollaoğlu’nun Sayın Kılıçdaroğlu’na hiçbir şartı yok.

* Sayın Davutoğlu ve Babacan “Beraber yöneteceğiz, eşitlik olmazsa ayrılırız” gibi konuşmadılar mı?

Hayır, o istişareden söz edilmesiydi. Bir istişare kurulacak, 5 cumhurbaşkanı yardımcısı olacak değil mi? Dolayısıyla, Recep Tayyip Erdoğan gibi mi yönetilsin ülke, onun gibi tek adam karar alsın, gecenin 3’ünde işine geleni affetsin, sabahın 5’inde Maraş’ta rektörü olmayan yerine rektörü olan üniversiteye araştırmadan, kimseye sormadan rektör atamak gibi yanlışlar mı yapılsın? Veya “ben dedim oldu”, kış lastiğine bile Tayyip Erdoğan’ın karar verdiği bir cumhurbaşkanı mı olsun? Hem liyakat diyoruz, hem istişare diyoruz, “Artık bu ülkede sorumluluk alanları dağıtılmalı” diyoruz, bence bu daha faydalı olacak bir anlayıştır.

MİLLETVEKİLİ SEÇİMİ ÇOK ÖNEMLİ, TBMM’DE SAYISAL ÇOĞUNLUK OLMAZSA CUMHURBAŞKANLIĞINI ALMANIN ÖNEMİ YOK!

* Aslında tabii önemli kararlarda TBMM’nin görüşünün alınması da önemli, Meclis’in yetkisinin alındığı yıllardan sonra Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem herhalde bunu getirecek.

Tabii, burada esas olan cumhurbaşkanının seçimine kilitlenirken Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki milletvekili sayılarının da unutulduğunu düşünmemek lazım. Esas sayısal çoğunluk Meclis’te olmadığı sürece cumhurbaşkanının kim olduğunun hiç önemi yok. O sebepten Millet İttifakı sayısal çoğunluğu Meclis’te ele geçirmeli ki Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e dönmenin birinci etabı olan 360, ikinci etabı “Anayasa’yı değiştirmek için” gerekli 401 oya ulaşması sağlansın. Onun için milletvekili seçimi de çok önemlidir, Millet İttifakı bunu da çok önemsemektedir.

HEPİMİZİN ORTAK MÜCADELESİ MECLİS’TE 2/3 ÇOĞUNLUĞU MUTLAKA YAKALAMAK!

* Yani; “Ben cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’na veririm ama milletvekili seçiminde AKP’ye veririm” gibi görüşlerin çok ciddi risk yaratacağını, kapris yapacak zaman olmadığını söylüyorsunuz.

Aynen öyle. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte Meclis’i de Millet İttifakı’nın kazanması gerektiğini net bir şekilde ifade edeceğiz. Zaten şu an çalışmalarımız da o yönde, diğer partilerle görüşüyoruz, hepimizin ortak mücadelesi Meclis’te 2/3 çoğunluğu mutlaka yakalamak.

* Seçim kazanılırsa mesela Demokrat Parti’ye kaç milletvekilliği verilecek?

Samimiyetle söylüyorum, Sayın Genel Başkan’la 24 saatin 16 saati beraberiz, hiçbir şekilde ne böyle bir konuşma, tartışma, ne de bir pazarlık yapmadık. Bizim tavrımız; çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği için cumhuriyetle saltanat onaylanıyor, birisi şahsına ait bir hükümet, devlet kurmaya çalışıyor, biz de bu ülkenin kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk’e “zalim, kafir” diyenlerin karşısında Atatürk’ün Cumhuriyeti’ne sahip çıkma mücadelesi veriyoruz, “laik demokrat Türkiye” mücadelesi veriyoruz, vekil olmuşuz olmamışız hiç önemi yok, önemli olan Millet İttifakı’nın kazanmasıdır diyoruz, o sebeple böyle bir şeyi ne görüştük, ne konuştuk. Masa’da 6 lider bir araya gelir bunlar tartışılır.