Göçmen sorunu sadece Türkiye’nin değil, dünyanın sorunu...  

Trump, ABD’deki kaçak göçmenleri “suçlu” ve “tehdit” diye tanımlayarak, ülke tarihindeki en büyük sınır dışı programını hayata geçirdi. “Suçlular artık okullarda ve kiliselerde saklanamayacak” derken sanki yeni bir cadı avı başlatıyor gibiydi. 

Haklı olabilir. Biz de yıllardır çekiyoruz. Ama bu tür söylemler, toplumsal bütünlüğü hedef alan nefret dolu grupları da güçlendiriyor. 

★★★

Trump’ın sözlerinin üzerinden saatler geçmişti ki, Kentucky’nin tozlu yollarında Ku Klux Klan tarafından bildiriler dağıtılmaya başlandı. ‘Beyaz’ olmayan herkese “Hemen bu ülkeyi terk edin” diye haykıran kâğıt parçaları, kim bilir kaç insanın daha hayatını karartacaktı. Mississippi Yanıyor filmindeki şu sahne gözümde canlandı: 

İdealist bir FBI ajanı (Willem Dafoe), cehaletle örülmüş bir duvara yumruk atarken, yerel şerif umarsızca sigarasını tüttürüyor, “Bunlar bir gecede olmadı. Sen gidince de değişmeyecek” diyordu.   

★★★

Klan bir gecede hortlamadı. Ama Trump’ın sözleri, o karanlık tarih rafındaki tozlu kitabı yeniden açtı. Daha geçen hafta Almanya’da, Nazi hayranı AfD partisi, adı-soyadı Alman olmayanlara “tek yön gidiş bileti” kampanyası başlattı. Biletler tren vagonları yerine posta kutularındaydı.   

Tarih, nefret politikalarının hep aynı yerden kan sızdırdığını defalarca gösterdi. 

★★★

1930’larda Yahudilere yapılan ‘işaretleme’ ve dışlama politikalarının ‘soykırıma’ dönüştüğünü unutmadık. Bugünse İsrail’in, Filistinlilere karşı giriştiği soykırım, aynı nefretin başka bir yüzü. Yahudi yerleşimciler, Batı Şeria’da zorla topraklara el koyarken, kimse “Burası sizin yeriniz değil” diyemiyor.  

★★★ 

Trump, Amerika’yı göçten kurtarmaya çalışırken, ülkesinin göçmenlerin inşa ettiği bir özgürlükler ülkesi olduğunu unuttu. Çelişkinin böylesi ancak Hollywood filmlerinde olur ama gerçekler, senaryoları geçti. 

Mississippi Yanıyor’daki o sahneyle bitirelim:  

FBI ajanı alan Ward, - Bazı şeyler uğruna ölmeye değer. 

Ajan Anderson (Gene Hackman), - Burada işler farklı; bazı şeylerin uğruna öldürülmeye değer olduğuna inanıyorlar.  

Trump, Amerika’yı Ku Klux Klan’ın başkenti yaparken, insanlık, vicdanının haritasını kaybetmeye devam ediyor.   

Harvard’dan MBA alanlar iş bulmakta zorlanıyor 

The Wall Street Journal gazetesinde okudum. ABD’de Harvard Business School ve diğer seçkin Pensilvanya, Stanford, New York, Columbia, Michigan Chicago Üniversiteleri’nin MBA (İşletme yönetimi masterı) programlarından mezun olanlar, iş bulmada daha önce görülmemiş zorluklarla karşılaşıyor.  

Harvard’dan ve MIT’den 2024’te mezun olanların yüzde 23’ü, mezuniyetlerinden üç ay sonra hâlâ iş arıyor. Bu oran 2022’de yüzde 10’muş. Genç mezunlar geçen üç ayda, 500 ile 1000 arasında firmaya iş başvurusu yapmak durumunda kalıyormuş.  

Yavaşlayan beyaz yakalı iş piyasasında, yalnızca prestijli bir diplomaya sahip olmak artık yeterli değil; işe alımda adaylar becerilerini de ön plana çıkarmaları gerekiyor. 

Amazon, Google, Microsoft gibi şirketler ve McKinsey gibi danışmanlık firmaları MBA mezunları için işe alımları azaltmış.  Örneğin McKinsey, bir önceki yıl 71 olan MBA işe alımlarını 33’e düşürmüş.   

Üniversiteler ise öğrencilerin iş bulma şansını artırmak yoğun yapay zekâ eğitim programları koyuyor. Ancak yine de iş bulma süreleri uzuyor ve mezunlar geçici düşük maaşlı işlerle bu süreci atlatmaya çalışıyor. Ancak üniversite kredisi aldıklarından, geçinemiyorlar.   

Yeni dünyada iş ararken ‘süper seçici ortam’ bir anlık değil, yeni bir gerçeklik.