Bizim halkın bazı davranış kalıpları vardır.
Mesela vergi öder ama üzerinde pek durmaz.
Ne var ki bunu sadece yeni bir vergi düzenlemesi çıktığında hatırlar.
Sonra aynı cümle dökülür dudaklardan:
“Yahu nereye gidiyor bu vergiler?”
İkinci perde daha da tanıdık…
Sorunun cevabını alamaz.
Alan da anlamaz.
Finansal okuryazarlık seviyesi belli, şeffaflık desen zaten yok.
Soru sorulur, yanıt gelmez, konu unutulur.
Yeni bir vergi artışı gündeme gelene kadar o cümle rafa kaldırılır.
Aslında vatandaşa tamamen haksız da diyemem.
Çünkü bir düşünün…
Sorduğu soruya yanıt gelse bile,
o cevabın doğruluğuna ne kadar inanacak?
Ne kadar tatmin olacak?
Durum böyle olunca, önemsememe kültürü de alışkanlık haline gelmiş bir refleks sanki.
***
Gelelim işin özüne…
Her yıl bütçe kanunu yapılır, Meclis’ten geçer, Resmî Gazete’de yayımlanır.
Bu kanun çerçevesinde vergi toplanır, harcama yapılır.
Gelir-gider farkı belli olur, bütçe açığı da nasıl finanse edileceğiyle birlikte planlanır.
Ama şu anda işler planlandığı gibi gitmiyor.
Bir gelir kalemi hedefin gerisinde kalınca, hemen daha kolay toplanabilecek bir vergi kalemine hücum ediliyor.
Tahmin edin hangisine?
Tabii ki dolaylı vergilere…
Tabiki stopaja tabi vergilere…
Yani işin en kolay, ama vatandaşa en ağır binen kısmı.
***
İlk dokuz ayın bütçe verileri elimizde.
Hazinenin kasasına giren toplam vergi geliri 7 trilyon 753 milyar TL.
Kamuda çalışan 3,7 milyon memurun maaş ve SGK primleri toplamı 3 trilyon 75 milyar TL.
Yani ödediğin verginin yüzde 40’ı memur maaşlarına gidiyor.
Şaka değil, gerçek.
Devletin topladığı her 100 liranın 40’ı maaşa…
Sanki 86 milyon insan, 3,7 milyon memurun bordrosuna çalışıyor.
Yanlış anlaşılmasın; 16 yılını kamuda geçirmiş biri olarak bu, memurlara bir eleştiri değil.
Ama sistemin geldiği noktayı göstermesi bakımından çarpıcı.
***
Gelelim faize…
Yılın ilk dokuz ayında 1 trilyon 662 milyar TL faiz ödemesi yapılmış.
Borçlar döviz cinsinden, kur riski tavan, faiz oranı yüksek, CDS’ler hâlâ kabarık.
Sonuç: Bütçenin yüzde 21,4’ü faize gidiyor.
Düşünün…
100 lira vergi topluyorsunuz,
40 lira maaşa,
21,4 lira faize…
Geriye kalıyor 38,6 lira.
Sonra da “refah artışı” bekliyorsunuz.
***
Ve gelelim en az konuşulan ama en önemli konuya: faiz dışı dengeye.
Kemal Derviş sonrası on yıl kadar bu kavram önemliydi.
Türkiye o dönemde faiz dışı fazla verir, borç yönetimini makul tutardı.
Şimdi ne fazla kaldı, ne denge.
Faiz dışı fazla değil, faiz dışı açık var.
Yani artık sadece ana parayı değil, faizin bile bir kuruşunu bütçeden finanse edemiyoruz.
Borcu borçla çeviriyoruz.
Bu da ekonominin “dön baba dönelim” halidir.
Sayın Şimşek göreve geldiğinde Hazine’nin toplam borcu 5 trilyon 620 milyar TL idi.
Aradan 26 ay geçti…
Bugün bu rakam 12 trilyon 477 milyar TL.
Yani 6,8 trilyon TL artmış.
Kısaca…
Sadece Bakan Şimşek döneminde,
her bir vatandaşın üzerine 80 bin TL yeni borç yazıldı.
Adını sanını bile bilmediğin vergiler ödüyorsun.
KDV’si, ÖTV’si, stopajı, fonu, harcı, çevre katkısı, MTV’si…
Ama o vergilerin peşinden gitmiyorsun.
Sonra da bir sabah fark ediyorsun:
Vergi ödemekle kalmamışsın…
Borçlanmışsın da!