MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bölücü terör örgütünün başı Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı”ndan yararlanıp gelip TBMM’de örgütünü lağvettiğini, silahların gömüleceğini söylemesi çağrısı yaptı. Böyle bir çağrının, Devlet Bahçeli tarafından yapılması daha çok DEM Partililer başta olmak üzere toplumun büyük bir kesiminde şaşkınlık yarattı.
Abdullah Öcalan, 1999 yılından bu yana cezaevinde. Cezaevinde geçirdiği süre 25 yılı dolduruyor. Cezaevlerinde 30 yıldır yatanlar var. Öcalan için bir düzenleme yapılırken, sanırız onların durumu da dikkate alınacaktır.
YASALARIMIZDA YOK
“Umut hakkı” düzenlemesi yapılırsa, Abdullah Öcalan serbest kalacak. Ya da belli bir süre daha “ev hapsine” alınacak. Öcalan’ın serbest kalıp kalmayacağına cezaevinde bulunan bir komisyon karar verecek. Ancak, eğer iktidar istiyorsa, komisyonun farklı bir karar vermesi de beklenmez.
“Umut hakkı” da nereden çıktı? Umut hakkı, ömür boyu hapis cezasına çarptırılan ve koşullu salıverme imkanından yararlanamayan mahkumların durumuyla ilgili bir düzenleme olarak biliniyor.
Türk Ceza İnfaz Kanunu’nda buna ilişkin bir düzenleme bulunmuyor. Ceza İnfaz Kanunu ve Terörle Mücadele Kanununda değişiklik yapılarak bu şekilde bir düzenleme yapılabilir. Dolayısıyla bu aşamada bu konu hukuki değil, ceza siyaseti ile ilgilidir.
AİHM KARARINDA NE DENİLİYOR?
Türkiye, istediği zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarına uyuyor. Bazı kritik davalarda, yerel mahkeme, bu kararları “yok” sayıyor. Emekli Askeri Hakim, avukat Cengiz Demirtaş, AİHM mevzuatını yakından izleyen bir hukukçu. “Umut hakkı”nın nereden çıktığını sordum, şunları anlattı:
“2013 yılında İngiltere’de ‘Vinter ve Diğerleri’ olarak anılan davada ömür boyu hapis cezalarının belirli bir süre sonra gözden geçirilme veya tahliye şansı olmadan uygulanmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3. Maddesinin (Sözleşmenin 3. maddesi hiç kimsenin işkenceye, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye tabi tutulamayacağı belirtiliyor. Kısaca işkence yasağı) ihlali anlamına geldiğine, müebbet hapis cezasının en fazla 25 yıl sonra gözden geçirilmesi, mahpusların serbest bırakılma koşullarının değerlendirilmesi gerektiğine hükmetmişti.
LİTVANYALI MAHKUM KARARI
AİHM 2017’de Litvanya’da müebbet hapis cezasına çarptırılan iki mahkumla ilgili kararında ise “umut hakkı” ile ilgili şu ifadelere yer vermişti:
En iğrenç ve korkunç eylemlerde bulunanlar bile temel insanlıklarını korur ve içlerinde değişme kapasitesi taşırlar. Hapis cezaları uzun ve hak edilmiş olsa da, bir gün işledikleri hataların kefaretini ödemiş olabilecekleri umudunu taşıma haklarını korurlar. Bu umuttan tamamen mahrum bırakılmamalıdırlar. Onları umuttan mahrum bırakmak, insanlıklarının temel bir yönünü inkar etmektir ve bu da aşağılayıcı olacaktır.”
O CEZALARIN İNFAZI NASIL?
Ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerinin cezaevinde belirli süreleri “iyi halli” olarak geçirdiği takdirde koşullu salıvermeden yararlanması mümkün. Bugün itibariyle müebbet hapis cezası alanlar 24 yıl, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar 30 yıl cezaevinde geçirdikten sonra koşullu salıvermeden yararlanabiliyor.
Ancak “idam cezaları müebbet ağır hapis cezasına dönüştürülen terör suçluları ile bir örgüt faaliyeti çerçevesinde” “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar” dahil belirli suçları işleyenler ve hakkında, koşullu salıverilmeye ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununda düzenlendi. Bu kişiler hakkında müebbet ağır hapis cezası ölünceye kadar devam etmesi öngörüldü.
APO İÇİN KARAR VERİLİR Mİ?
25 yılını cezaevinde dolduran bölücü terör örgütünün başı Abdullah Öcalan, cezaevinde bulunmasına rağmen, yıllarca örgütünü İmralı’dan yönettiği yönünde devletin elinde bilgiler var. Bu konuda Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda da bulunmuştu. Bu durumda, AİHM’in “umut hakkı” kararından Abdullah Öcalan yararlanabilir mi?
AİHM’nin benzer konularda verdiği kararlar dikkate alındığında Abdullah Öcalan için de bu yönde bir karar vermesi beklenmeli. Hemen belirtelim, bu konuda Abdullah Öcalan’ın AİHM’e açtığı bir dava yok. Bu konuyu, siyasiler gündeme getirdi.
Araç tanıma cihazı bombaya dönüşebilir mi?
CHP eski Milletvekili Gürsel Tekin, milletvekiliymiş gibi her gün sokakta, halkın içinde. Tarım Bakanı, “Raflarımız dolu” dediği gün, gıda toptancıları sitesine gitti. Esnafın çoğu yabancı uyrukluydu. Raflar da doluydu. Nereden getirildiğini sorduğunda dünyanın değişik ülkelerinden gıda ürünlerini ithal ettiğimizi öğrendi. Evet, raflar dolu ama bunlar hep yabancı ülkelerden getiriliyor, kendi üreticimiz, üretimden soğuyor.
O ziyaret sırasında, araçlara takılması zorunlu hale getirilecek olan “Araç tanıma sistemi” de konuşuldu. Araç tanıma sistemi taktırmanın zorunlu olmasıyla ilgili vatandaş ne düşündüğünü şöyle anlattı:
“Araç tanıma sistemi yakıt deposunun ağız kısmına bağlanır. Yani ufak bir kıvılcımla depo patlatılır ve araç içindekilerle birlikte havaya uçar. Bu araç tanıma sistemini kim, hangi ülkeden ve hangi şirketten ithal ediyor? Bu cihazları takmadan bir kaçını parçalayıp içinde neler var neler yok bakılsın.”
Lübnan’da, Hizbullahçıların çağrı cihazlarının bir komutla patlatılması, vatandaşımızın aklına böyle sorular getiriyor. Takılacak parçaların içeriklerinin incelenmesinde de şu ortamda fayda var.