Siyasi iktidar ekonomiyi altüst eden siyasi kararları, sanki kendi almamış gibi davranmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, içinde bulunulan darboğazı, küresel gelişmelere ve yaşanan deprem felaketine bağlayıp, “1-2 ay içinde piyasaların öngörülebilir hale geleceğini” söylemiş.
Küresel ekonomik belirsizliklere rağmen Türkiye’nin istikrar ve büyüme hedeflerinden sapmadığını iddia eden Yılmaz, “Çin ve Avrupa Birliği’nin korumacılık politikalarının netleşmesiyle birlikte Türkiye’nin risk primlerinde düşüş bekliyoruz. Finansal piyasalar açısından da 1-2 ay içinde daha öngörülebilir bir ortama geçileceğini öngörüyoruz” demiş.
Eski bir DPT’ci olan Cevdet Yılmaz, bir süredir tam bir politikacı üslubuyla konuşuyor. Aslında 19 Mart krizinin getirdiği, yarattığı travmayı yakından biliyor: Hâlâ yüksek devam eden siyasi tansiyonun sürmesi halinde, ekonomide düze çıkılamayacağını, bence çok açık biçimde görüyor.
Durumu kavradığını, Cevdet Yılmaz’ın özel sohbetlerinde söylediklerinden, samimi düşüncelerini aktardığı ortamlardan aldığım, ikinci elden bilgilere dayanarak söylüyorum.
TERS ETKİ YAPABİLİR
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz da bence aynen Bakan Mehmet Şimşek gibi, “yaşananları olduğundan küçük gösterip, asıl siyasi sıkıntıları saklayarak, ekonominin düzeltilebileceğini” sanıyorlar. Halbuki bilmiyor ki; hem finans piyasaları hem de reel sektörde bu iktidarın durumu düzeltebileceğine ilişkin umutlar giderek yok oluyor. Bu umutsuzluğu zaten, son dönemde özel sektör ve finans kesimiyle girdikleri toplantılarda, çok yakından görüyorlar.
Ancak başka çareleri olmadığı için, uygulanan programı sürdürebilmek adına, aslında enflasyonla mücadeleden vazgeçilmediğini, tekrarlayıp duruyorlar. Bir-iki aya piyasaların önünü görmesi için gereken ortamın oluşması ise mümkün değil. Mayıs ve haziran ayı enflasyon rakamları, gerçekten iç talebi daralmaya bağlı, azalmaya başladı. Toptan eşya fiyatlarındaki düşüş devam ediyor. Ancak hem küresel ekonomide yaşananlar hem de siyasi tansiyon, bu iki aylık enflasyon düşüşünün genele yayılmasını sağlayamaz. Ekonominin tümüyle öngörülebilir hale gelmesi ise imkansıza yakın.
Küresel ticaretteki kavganın durulacağını, bu yılın başından beri söylüyorlar. Türkiye’nin bundan kârlı çıkacağını anlatıyorlar ama gelişmeler tam tersini gösteriyor. Cevdet Yılmaz, “Durumu abartıyorsunuz” diye karşı çıktığı iş insanlarını daha iyi dinlese, Çin’in Türkiye için, her geçen gün büyüyen bir tehlike haline geldiğini daha iyi anlayabilir.
Türkiye’nin ihracatı uzun süredir artmıyor, ithalatı ise artmaya devam ediyor. Bunun büyük nedenlerinden biri Çin’in mevcut pazarlarımızda ve iç piyasada giderek daha fazla baskın hale gelmesi. Yani bu gidişle Türkiye’nin kronik sorunu olan cari açık düzelmeyecek, aksine büyüyecek gibi gözüküyor. Normal büyüme dönemleri artık çok daha fazla açık verebiliriz.
Yılmaz ekonominin uzun süredir büyüdüğünü söylüyor ama artık duraklama başladı. Yüksek faiz, ekonomide ve siyasette yapılan büyük hatalar nedeniyle devam ediyor. Siyasi olarak yaşananlar ekonomideki umutsuzluğu artırıyor. Küresel ticaretin yanısıra, Türkiye’nin Suriye başta olmak üzere, Batı ile yeni çatışmaların eşiğinde olduğu, her geçen gün daha fazla söylenir oldu.
Böyle bir iklimde boş yere hayal satmaya çalışsanız da alıcı bulunmaz. Üstüne üstlük hep söylüyoruz; yanlış beklenti yönetimi ters etki yapar, ekonomiyi daha da öngörülemez hale getirebilir.