“Babam işçiydi. İki bakla oda ve nohut sofadan ibaret evimizdeki iki somyada, ikişer kardeş yatardık. Ben televizyon ve buzdolabını altı yaşıma gelinceye kadar görmedim!.. Çünkü babamın onları alabilecek kadar parası yoktu. Nihayet altı yaşımdayken alındılar. O da taksitle…
Bırakın ev kirasını, elektrik ve su faturasını bile ödemekte zorlandığımızdan, ilçemizde ev kiraları en düşük olan bir semte taşınmıştık.
Oysa babam çok çalışkandı. Hafta içi sabahın ilk ışıklarıyla başlayıp, ortalık kararıncaya kadar ağır bir tempo ile çalışmasına rağmen, hafta sonları dinlenmez, mutlaka ek iş yapardı. Aksi takdirde geçinebilmemiz mümkün değildi.
Ama emeğinin karşılığını tam olarak alamadığından, iki yakamız hiçbir zaman bir araya gelmezdi!...
★★★
Aradan yıllar geçti ve ben subay oldum.
Aslında sivil zihniyetten aşırı disiplinli askeri hayata adım atmak, başlangıçta çok zor gelmişti. Bu nedenle başarılı olamamaktan korkuyor, ayrılmak istiyordum. Neyse, devre arkadaşlarım güçlükle ikna ettiler de orduda kaldım.
Şanlı Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir mensubu olduktan sonra “İyi ki yanılıp da ayrılmamışım” diye düşündüm. Çünkü bu disiplinli hayatın aslında tam bana göre bir uğraş olduğunu anlamıştım.
★★★
Askerlik mesleği elbette zorluklarla doluydu. Özellikle muharip sınıfların gecesi gündüzü belli değildi. Ayrıca görev sürelerinin önemli bir bölümü, vatan savunması için iç güvenlik operasyonlarında geçmekteydi. Tatbikatlar, nöbetler ve ek görevleri falan saymıyorum. Bayram ve yılbaşı gibi birçok özel günde, sizin Yüksek Dedektif Başkomiser rahmetli babanız gibi, bizler de-görev gereği- eş ve çocuklarımızın yanlarında olamazdık...
★★★
Görevde bulunduğum okulların mezuniyet törenlerinin hemen tümünde, üniformalı olmama rağmen, öğrencilerim arasında şehit olacakları düşünerek gözyaşlarımı tutamaz hüngür hüngür ağlardım. Nitekim birçok şehidimizi ellerimle toprağa verirken döktüğüm gözyaşlarımı anlatamam.
Geçen akşam, Kara Harp Okulu’ndaki mezuniyet töreni sonrasında kılıç çatarak, ‘’Mustafa Kemal’in askerleriyiz!’’ diye haykırdıkları için TSK’dan ihraç talebiyle disipline gönderilen Teğmenlerimizi düşünmekten uyuyamadım.
Çünkü onların çoğu tıpkı benim gibi ya işçi bir baba ile ev hanımı bir annenin ya da orta veya alt gelirli memur ailelerin çocuklarıydı. Ailelerinin çok paraları yoktu ama büyük vatan sevgileri vardı. O analar- babalar yememiş, içmemiş, canlarının parçası evlatlarını vatanı korusunlar diye yetiştirmişlerdi.
Ben meslek hayatımda hiç zengin aile çocuklarının subay olduklarını görmedim!..
O Teğmenlerin aralarında da zengin bir ailenin çocuğunun bulunduğunu sanmıyorum.
Onlar, o Teğmenler ki; Türkiye’de binlerce öğrenciden çok daha iyi puan alarak, zorlu eğitim ve öğretimleri büyük bir başarı ile bitirmiş, vatan uğruna şehadet mertebesine gözünü dahi kırpmadan ulaşabilme moral ve motivasyonunu almış, pırıl pırıl askerlerdir.
Yanlış anlaşılma yüzünden yılların emeklerini, umutlarını, heveslerini, ideallerini hiçe sayıp, o pırıltılı çocuklara kıymayın ne olur!..
Herkes şundan emin olsun:
Onların kılıçları sadece bu cennet vatanın düşmanlarına karşı keskindir!..
Saygılarımla,
Hasan Kara
Emekli Albay”