Son yıllardaki zevksiz ve temposuz derbilerin tam zıttı bir maç izledik. Sahaya futbol oynamaya çıkmış, gerilimden uzak ve sadece oyuna odaklanmış iki takım oyuncularını tebrik etmek gerek. Uzun zamandır "dünya derbisi" etiketi yapıştırmaya çalıştığımız Fenerbahçe-Galatasaray rekabetinin hakkını verdiler.
Ama tebriğin en büyüğü, gecenin tartışmasız kazananı Okan Buruk'a verilmeli. Takımını, taktik ve mental açıdan kusursuza yakın hazırlamış. Galatasaraylı oyuncular da, verilen talimatları neredeyse eksiksiz şekilde yerine getirerek Kadıköy'den net bir zaferle ayrılmayı bildiler. Rakibinin zaaflarına çok iyi çalışmış iki takımın maçını izledik. Bu zaafları en iyi değerlendiren taraf Galatasaray oldu. Fenerbahçe ise bulduğu fırsatları cömertçe harcayan taraftı.
Maça iyi başlayan taraf Fenerbahçe olsa da, İsmail Yüksek'in kritik üç hatasında Galatasaray'ın golü daha erken bulmaması sürprizdi. Saint Maximin'in maçın başında Kaan Ayhan'a karşı kurduğu bariz üstünlük, Fenerbahçe için gole giden en kısa yoldu. Ama hem Maximin'in aşırıya kaçan bencilliği hem de Szymanski'nin beceriksizliği, Galatasaray'ı oyunda tuttu. Torreira'nın ekstra golünden 1 dakika sonra Oosterwolde'nin kaçırdığı fırsat, Fenerbahçe için kum saatinin geriye doğru akacağının göstergesi gibiydi.
Mertens'in golü demoralize etti
Galatasaraylı oyuncular, Fenerbahçe'nin bomboş bıraktığı ikinci bölgede, maç boyunca ellerini kollarını sallaya sallaya pas yapma imkanı buldular. Osimhen'in zeka kokan pası sonrası Mertens'in golü, hem tribünü hem de Fenerbahçeli oyuncuları demoralize etti. Sara-Mertens-Torreira üçlüsünün akışkan oyunu, Fenerbahçeli orta saha oyuncularının adeta başını döndürdü. Devre arasında İsmail'i çıkartıp Amrabat'ı oyuna alarak bu sorunu çözmeye çalışan Mourinho'nun bu hamlesi, daha meyvesini vermeden Sara'nın üçüncü golüyle darbe yedi.
Pas lazımdı, doldur boşalt yaptı
Dzeko'nun penaltı golüyle Fenerbahçe için bir umut ışığı yanmış olsa da, sahadaki futbolcu grubunun ruh haline bakınca aynı umudu taşıdığını söylemek zordu.
Dakika 63'te gelen penaltı golü ve oyuncu değişikliklerinden sonra daha diri bir Fenerbahçe izlemeyi beklerken, Mourinho, En Nesyri'yi oyuna alarak orta sahayı tamamen rakibine verdi. Fenerbahçe daha fazla topa sahip olup rakibini kendi sahasına hapsetmesi gereken dakikalarda, hem de daha maçın bitimine uzatmalarla neredeyse yarım saat varken doldur boşalta döndü. Buna rağmen sadece En Nesyri'nin üç net gol fırsatını harcaması, Fenerbahçeli oyuncular için en az yedikleri goller kadar direnç kırıcı etken oldu.
Fenerbahçeli futbolcular, maçın son 20 dakikasında 'atamıyoruz bari yemeyelim' futbolu oynadı. Ama skorun daha rencide edici bir hâl almaması, son 1 haftada üçüncü maçını oynayan Galatasaraylı oyuncuların yorgunluğundandı. Sonucunda, Okan Buruk, Mourinho'yu mat etti.
Tadic'in sağ kanat performansı, İrfan Can'ın az süre alması, Szymanski'nin hem hücum hem de defansif olarak performans düşüşü, Dzeko-En Nesyri ikilisinin Galatasaray'ın üçüncü forveti Batshuayi kadar bile umut vermemesi, Mourinho için gelecek açısından sıkıntı yaratacak ve acil çözüm bulması gereken konu başlıkları.
Size yapılsa ne hissedersiniz?
Futbolcular nispeten gerilimden uzaktı, saha içinde tartışma yok denecek kadar azdı. Ama maç öncesi tribüne girmeye çalışan Galatasaraylı taraftarlara uygulanan kabul edilemez 'kafes' uygulaması, derbinin tek rezaletiydi. Bunun, insanlıktan nasibini almamış bir uygulama olduğunu görmek için alim olmaya da gerek yok. Kendinize yakıştırdığınız tavır bu mu? Taraftarları soktuğunuz kafeste bir kişi fenalaşıp hayatını kaybetse, kime, neyi açıklayacaktınız? Taraftarlar arasındaki atışmalar, birbirini kızdırmaya yönelik göndermeler bu işin doğasında olan şeyler. Ama bu muamelenin ne futbolla, ne insanlıkla uzaktan yakından ilgisi yok.
Fenerbahçeli cephesi "Bize de şunu yapmışlardı" diye itiraz edecektir. Kulüp de 'kendilerince haklı' gerekçelerle yapılan hareketi temize çıkarmak isteyecektir. Ama bu kan davasının sonu yok.
Ülkedeki gerilimden beslenen zihniyetin yok olacağına dair umudum yok ama, en azından insani ve vicdani duygular açısından bazı asgari müşterekte buluşmamız lazım. Ancak bu dönüşümün ilk ateşini yakması gereken 'yöneticiler', ihtiraslarının kurbanı olmayı tercih etmeye devam ediyor.
Empati duygusunu tamamen kaybetmiş, aşiret mantığıyla yaşayan yığınlar da, bu hastalıklı zihinlerin pençesine düşmüş durumda.
Ama ben yine de şansımı denemek istiyorum:
Kafes içine sokulmuş ve adeta can pazarı yaşayan Galatasaraylı taraftarların yerinde siz olsaydınız ne hissederdiniz?