Bir Pazar günü, diğer kardeşlerimle buluştuğumuz uzun öğle yemeğinin ardından ailece evimize dönüyorduk.

Arabayı ben kullanıyordum.

Yol planımıza göre; Dolmabahçe Sarayı’nın önünden geçip, Yıldız Yokuşu’nu çıkacak ve Fatih Sultan Mehmet Köprüsü üzerinden oturduğumuz semte ulaşacaktık...…

Beşiktaş’a geldiğimizde trafik durdu.

Çünkü Beşiktaş taraftarları
meydanda ve Akaretler Caddesi’nde toplanmış, gruplar halinde maça gidiyorlardı.

Yer gök, onların takımları için yaptıkları tezahüratla inliyordu.

Arka koltukta kızımızla birlikte oturan iki oğlum tam “Baba neden buradan geldin, ya bizi görürlerse...” diyorlardı ki, korktukları başımıza geldi.

Bizi gören bir grup hızla arabaya doğru ilerlemeye başladı.

Ben çok rahattım. Çocuklara da sakin olmalarını söyledim.

Bu arada ön camı açıp beklemeye başladım.

İlk gelen “Abi sen koyu Fenerlisin ama biz seni severiz...” dedi, diğeri sarılıp öpmek istedi, üçüncüsü birlikte fotoğrafımızı çekti!..

Onlara o günkü maçta başarılar dileyip ilerlerken arkamızdan “Uğur Dündar oley...… Uğur Dündar oley!..” diye bağırıyorlardı.

Önceki gün “Gezi Olayları” nedeniyle müebbet hapis istemiyle yargılanan çArşı taraftar grubunun beraat ettiğini duyunca, hem o günü, hem de bu dava açıldığında çArşı’yı anlattığım yazımı hatırladım.

Bakın 2014 yılı Eylül’ünde “Şövalye Ruhlu Semt Çocukları” kitabından alıntılarla onlar için neler yazmışım?

★★★

Müebbetle yargılayıp, susturmak istiyorlar.

Ama bilmiyorlar ki bu çocuklar, haksızlık karşısında asla susmaz.
Hiçbiri Hazreti Ali’nin “Haksızlık karşısında eğilmeyin. Aksi takdirde hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz” deyişini unutmaz.

Gezi’de tek yürek olan ve “Hepimiz çArşı’yız” diye bağıran diğer kulüplerin taraftarları da onları yalnız bırakmaz.

Hele “Gezi” tarihine tanıklık edenlerin şimdi anlatacaklarından sonra...…

★★★

“...Zaten göz gözü görmüyor bir yandan da pat pat sesleri yaklaşıyor, geliyorlar. Koşmayı geçtim, öksürmekten artık nefes alacak halim kalmamış. Akaretler’deki Migros’un orada bir yerde çöktük kaldık gazın ortasına, artık ne olacaksa olsun diye!.. Arkadaşım bana sarılmış ağlıyor, ben de artık buraya kadarmış diye düşünürken, o gazın dumanın arasından üç tane Beşiktaş formalı çocuk çıktı...…O kargaşada bizi nasıl aldılar, oradan nasıl çıkarıp taaa Yıldız’a götürdüler, hâlâ bilmiyorum, ama o formayı görünce yaşadığım hissi hayatım boyunca unutmayacağım...”

★★★

Sırada bir başka tanık, Cihan
Aslan var:

“Bugün Beşiktaş’ta sağlık okuyan gençler sırtlarında çanta ile ilk yardıma koştu.

“Astımı olanlar var mı” diye bağırıyorlardı.

Bugün Beşiktaş’ta esnaf kapılarını halka açtı, çay ikram etti.

Bugün Beşiktaş’ta ailesine ulaşamayana telefonunu uzattı herkes.
Soruyorum:

Bir semtin esnafıyla, sakiniyle, erkeğiyle kadınıyla, yaşlısı ve genciyle dayanışması ve semtlerini sevmeleri suç mu?..”

★★★

Bir başkası da şunları söylüyor:
“Şöyle diyeyim sana; Bu bizim antrenmanımız, biz antrenmanlıyız. Halk bilmiyor, polisle karşı karşıya gelince, ne yapacağını bilmiyor. Biz yine antrenmanlıyız, maçlarda olsun, 1 Mayıs’ta olsun bunlar sayesinde antrenmanlıyız.

Gezi eylemlerinde de bizden satırla saldıran, döner bıçağıyla saldıran olmadı.

Biz sadece polisin, gazın, neyin nereye etki edeceğini bildiğimizden, insanların biber gazından nasıl korunacağını gösterdik. Biz biber gazından korunmayı normal vatandaştan daha fazla biliyoruz. çArşı’nın yaptığı da budur işte, fazla ileriye gitmeden geri planda kaldık.

Yine soruyorum:

Delici, kesici alet kullanmamak, sadece biber gazından korunmak ve bunun yöntemini gaza maruz kalan yurttaşlara anlatmak
suç mu?..”

★★★

Burak Kuru’ya gelince;
“çArşı’yı bu denli sıra dışı yapan şey, polis şiddetine maruz kaldığı anda ‘Biber gazı oley’ tezahüratını yapıyor oluşu bence.

Sorarım size… Gecenin bir vakti polis şiddetine saatlerce direnmişsiniz ve biber gazı bulutundan göz gözü görmüyor. O ortamda kalkıp ‘biber gazı oley’ diye bağırmak nasıl bir meydan okumadır?..”

Eee ne var bunda? ‘Biber gazı
oley’ diye bağırmak müebbetlik suç mu?..”

★★★

Elbette değil, hatta suç değil!

Nitekim yıllar süren yargılama sonunda beraat ettiler.

Ama bu süreçte ne oldu, neler yaşandı?

çArşı sustu.

çArşı susunca, tribünlerdeki mizah dolu sloganlar, toplumsal mesajlı tezahüratlar, belki de dünyada bir benzeri olmayan iğneli seslenişler de sustu.

çArşı’nın futbolu sevmeyenleri bile sevindiren, zorda kalmış kimsesizlere, yüreği onlar için çarpan birileri olduğunu düşündüren sosyal sorumluluk projeleri son buldu.

çArşı siyah ve beyazın arasında Beşiktaşlı olmayanları bile kucaklayan anonim bir renkti, o soldu.

çArşı futbolun sadece futbol olmadığını, yaşama dair her şeyi kapsayabilen güçlü bir etkinlik ve çağdaş bir şenlik olduğunu anlatıyordu. Bu algı kayboldu.

çArşı özgürlüğün, özgünlüğün, dostluğun, barışın ve evrensel demokratik hoşgörünün simgesi olan şövalye ruhlu semt çocuklarının topluluğuydu.

Onların eskiden sloganları “çArşı herşeye karşı!..” idi. Ancak yargı sürecinde yaşanan acılar nedeniyle onun yerini “çArşı her türlü haksızlığa karşı!..” aldı.