Rize deplasmanı, sezon başı, ortası, sonu fark etmeksizin her zaman zordur. İklimi ayrı, zemini apayrı dert olur. Üstelik takımın başında İlhan Palut gibi bir hoca varsa, her an her şeyi yapabilecek bir ekibe karşı oynayacaksınız demektir. Neyse ki, zemine yatırım yapan Rizespor sonunda halı gibi bir sahaya kavuşmuş. Emeği geçenleri tebrik etmek gerek. Darısı diğer Anadolu kulüplerinin başına…
Başakşehir’le evinde berabere kalmasına rağmen çok iyi bir oyun oynayan ve Adana Demirspor’u rahat yenen Rizespor, Göztepe travmasından sonra Fenerbahçe’nin gitmek isteyeceği son deplasmanlardan biri olabilirdi. Ama sahada Fred adında fark yaratan birisi vardı.
İlk 15 dakikada fiziksel gücünü kullanan ve Fenerbahçe’ye diş göstermekten çekinmeyen Rizespor, Fred’in füzesini hesaba katmamıştı. Gole kadar oyun kurmakta zorlanan Fenerbahçe, Fred’in düğümü çözen golüyle daha fazla alan buldu. Felaket bir yönetim sergileyen hakem Turgut Doman ve VAR hakemi Onur Özütoprak’ın kararları olmasa, Fenerbahçe ilk yarıdan maçı koparabilirdi. Rizeli oyuncular taktik disiplinden kopmamaya çalıştı ama çift 10 numarayla sahada olmasına rağmen, savunmada sağlam duran Fenerbahçe karşısında 1-2 karambol pozisyon dışında üretken olmayı başaramadı. Fred’in varlığının, takımın her bölgesinde yarattığı pozitif etkinin canlı örneğini bir kez daha kanıtlandığı bir maç oldu.
İlk yarıda geriye düşmesine rağmen oyun disiplininden taviz vermeyen Rizespor, ikinci yarının başlamasıyla birlikte tamamen dağınık bir görüntü sergiledi. Özellikle savunmada verdiği açıklar, Fred, Dzeko ve Maximin gibi oyuncular için bulunmaz nimetti. Fenerbahçe’nin ilk yarıda arayıp da bulamadığı boşlukları veren İlhan Hoca ve öğrencileri, daha ne olduğunu anlayamadan, Dzeko, Tadic, Fred ve Maximin başrolünde gelişen hücumlar neticesinde kalelerinde 13 dakikada 4 gol gördüler.
Varlığı yakıyor, yokluğu yok ediyor...
Tamamlanmamış kadrosu, Avrupa temposu ve yeni bir oyun anlayışının sancılarıyla sezon başını kayıpsız atlatma derdindeki Fenerbahçe için piyango gibi bir zafer oldu. Ferdi gibi bir oyuncunun takımdan ayrıldığı şu günlerde, böyle güçlü bir galibiyet hem takıma hem de Mourinho’ya moral olacaktır. Bir süre Avrupa maçı olmaması da ekstra dinlenme fırsatı verecek ve takımdaki eksiklerin giderilmesi açısından teknik ekibin elini rahatlatacak. Göztepe’deki yol kazası dışında zaten yükselen bir grafiği olan Fenerbahçe, milli takım arasından sonra gerçek hüviyetine kavuşacaktır. Ancak geçen sezondan beri Fred’in varlığı ve yokluğu arasındaki farkın, orta saha transferini de kaçınılmaz hale getirdiği bir gerçek.
Rizespor’un 5-0’lık skora rağmen kötü bir takım olduğu söylemek İlhan Hoca’ya ve oyunculara haksızlık olur. Ancak İlhan Hoca’nın büyük takımlara karşı çıktığı maçlarda karnesinin zayıf olması, kariyerinde bir adım daha yukarıya çıkması konusunda hep soru işareti yaratacak. Tırnaklarıyla kazıyarak bu seviyelere gelmiş ve oyun felsefesi olan kıymetli bir teknik direktör. Ama büyük takımlara karşı bu kadar çabuk çözülmemesi, en azından “Mourinho’nun Fenerbahçe’sine sahayı dar ettirmişti” dedirtmesi gerekir.
Ahlaksız ithamlar
Kaleci Gökhan Akkan’ın kötü bir gece geçirmesi ve takımdaki diğer oyuncuların da bir türlü çözüm üretememesi Rizespor için kaçınılmaz sonun başlangıcı oldu. Sosyal medya zekalı insanların kaleci Gökhan üzerinden yaptıkları ahlaksız ithamları ciddiye almak istemesem de, Türk sporuna yıllarca ‘hizmet’ etmiş ve hala spor medyasında yer alan bazı insanların, bu terbiyesizliğe çanak tutmasına ilk olarak medyada çalışan bizler tepki göstermeliyiz.
İki kötü gol yedi diye, bir insanın haysiyetini ayaklar altına almak nasıl bir gözü dönmüşlüktür! Gökhan ilk kez hatalı gol yemiyor. Zaten yetenek sınırı belli ve bunu yaşayan ne ilk ne de son kaleci. Performansını eleştirirsin ama bir insan için ‘maç sattı’ imasında bulunmak bu kadar kolay mı? Sosyal medya trollerinin algı çalışmalarının ciddiye alınacak tarafı yok da, yaşını başını almış, toplum önündeki insanların sorumluluk duygusundan bu denli yoksun olmasını aklım almıyor.
Ne zevk alıyorsunuz?
Zaten pisliğe batmış Türk futbolunu, reyting ve etkileşim hastalığına esir düşmüş zehirli dilinizle daha da çekilmez bir hale getiriyorsunuz. Bir sporcuyu, ithamlarınızla linç meraklısı topluluğun önüne atmaktan ne zevk alıyorsunuz? Siz iki gün sosyal medyada TT olacaksınız diye, profesyonel bir sporcunun kariyerini ve hayatını mahvetme hakkını nereden buluyorsunuz?
Nereden bulduklarını söyleyeyim; Her fırsatta yöneticileri, yer yer taraftarı ve futbolcuları eleştiren medyanın, kendi içindeki bu bataklığı bir türlü kurutamamasından. Hepimiz kötü performans veren hakemi, futbolcuyu, teknik direktörü, iyi yöneticilik yapamayan başkanları eleştiriyoruz. Ama insanların onurlarını ve haysiyetlerini pazarlık malzemesi yapanlara karşı tepki veren kimseyi göremiyoruz.
Korner direği kadar bile faydanız yok!
Her daim doğrudan yana saf tutmaya özen gösteren meslektaşlarımı tenzih ediyorum. Ama ‘Aman abimiz üzülmesin, belki bir gün bize lazım olur’ zihniyeti, futbolumuzda olduğu gibi medyadaki kirlenmenin de sonucudur. Üç günlük çıkar uğruna yanlışa ses çıkaramazsınız ama her konuda ahkam kesmeye bayılırsınız. Ne yazık ki, sektörde bilgisiyle, duruşuyla ve hakkıyla var olmaya çalışan onca genç varken, hamasetten beslenen reyting budalalarına mahkum edildik. En üzücü olan da, ‘bilgili’ dediğimiz insanların, sektörde var olabilmek adına bu tiplerin trenine biniyor olması. Sonra da, futbolda şiddet, tartışma, kaos niye bitmiyor diye konuşur dururuz. Kusura bakmayın da, Türk futboluna korner direği kadar bile faydanız yok.
Kalabalığa karışmak için hiçbir özellik gerekmez. Ama yalnız ve dik durmak için gerçekten çok şey gerekir -Bukowski.