Gökyü- zünü pembemsi bir alacakaranlık almıştı.
Saat 18.47, yer Almanya Ramstein Hava Üssü’nün 30 bin fit üzerindeki “merge” (karşılaşma) noktasıydı.
Sessizlikten bozma bir rüzgâr... İki savaş uçağı, bir çarpışmanın eşiğinde, hâlâ birbirini tam görmeden kafa kafaya yaklaşıyordu.
Bir tarafta, iki dev motorun itiş gücüyle göğe doğru bir kartal gibi yükselen Avrupa’nın gururu Eurofighter Typhoon.
Diğer tarafta, düşmanın gözlerine görünmeden sönük bir siluet olarak süzülmeyi amaçlayan tek motorlu Amerikan F‑35 Lightning II.
Typhoon pilotu Stitch (Teğm. Alexander Grant) daha önce hiç F-35 ile uğraşmamıştı.
F-35 pilotu Hobbit (Binbaşı Patrick Pearce) ise Typhoon’un karşısında ilk kez gibiydi.
Anlatacaklarım, Eylül 2024’teki NATO tatbikatında yaşanan karşılaşmanın sahnesi...
★★★
Typhoon, iki motorunun gücüyle yüksek G kuvveti altında bile hız kaybetmeden kıvrıldı gökyüzünde...
F-35’in tek motoru ise bu sert dönüşlerde doğal olarak biraz ivme düşürüyor; pilotuna bedenini zorlayan tam 9 G’lik yük bindiriyordu. (9 G demek, insanın vücut ağırlığının 9 katı kuvvetle koltuğa yapışmasıydı. Boyun adeta taş kesiliyordu)
ABD’li pilot Binbaşı “Kıpırdayamıyorum” diye telsizden duyurdu.
Typhoon’u uçuran Alman pilot, bu avantajı fırsata çevirdi. Saldırı pozisyonuna geçerek F-35’in “kuyruğuna” oturdu.
Simülasyon gereği gatling makinalı top atışını temsil eden “kill” işaretini aldı. Gerçek mühimmat yoktu ama kural şuydu...
“Arkasına geçtiysen ve nişan penceresi açıksa vuruldun sayılırsın.”
Ve bu aynen resmi NATO tatbikat raporlarında da yer aldığı şekilde sonuçlandı.
Yakın it dalaşında Typhoon, F-35’i mağlup etti.
Bu uçak zaten hava üstünlüğü için tasarlanmıştı; sürpriz değil.
★★★
Saat 19.26’ydı. 33 bin fit yükseklikte, güneş ufukta yeni erimişti.
Bu kez, yakın dövüş yoktu. Oyunu kim önce görürse o kazanacaktı.
F-35 Lightning II, siyah bir gölge gibi süzülüyor, tek motorundan çıkan iz zor seçiliyordu. Pilot Binbaşı Pearce, kokpitte sessiz, sakin ama ekranları doluydu.
Radar, elektronik iz takip sistemi ve kızılötesi sensörler uzaktaki her ısı noktasını okuyabiliyordu. 23 hedefi 9 saniyede takip edebilir, 19’una 2.4 saniyede müdahale edebilirdi.
130 kilometre uzakta bir yerde Eurofighter Typhoon geziniyordu.
Güçlü, çevik ama... Görünürdü.
F-35’in pilot kaskında tek bir sembol yanıp sönmeye başladı:
“First Look.” (İlk ben gördüm)
Bir saniye sonra...
“First Shot.” (Ateş etme izni) belirdi.
Pearce, uzun menzilde kilidi tam olarak aldı. (Hedefe füze güdümünü bağladı)
F-35’in bu tip atışları sağlayan radar güdümlü havadan havaya füzeleri 150-160 kilometreden düşmanı vurabilirdi.
O an, Typhoon’un pilotu kokpitinde çevresine bakıyordu. Sessizlik bazen en büyük alarmdır. Uyarı sistemi gecikmeli sinyal verdiğinde, artık çok geçti.
Pearce, küçük bir düğmeye dokundu.
Motor sesi yok...
Alev izi yok...
Sadece hayalet bir mermi uzayın koyuluğunda süzüldü.
Typhoon pilotu kaçmaya çalıştı. Yüksek G manevralarının ustasıydı. Ama bu sefer dönebileceği bir gölge yoktu. Hedef kilidi kırılmadı.
Tatbikat kuralları soğukkanlıydı... İzleyemediğin bir füzeye, karşı koyamazsın.
Radyo sessizce yankılandı...
“Kill confirmed.”
“Vuruldun” demenin askercesi.
Sonuç, aynı tatbikat raporlarının alt metninde yazanın ta kendisiydi:
Yakın dövüşte kılıç Typhoon’un olabilir...
Ama gerçek savaş çoğu zaman uzak bir hayalet atışla biter.