CHP’li Muratpaşa (Antalya) Belediye Başkanı Ümit Uysal 26 Eylül 2024 günü sosyal medya hesaplarından manifesto gibi bir metin yayınlamıştı.

O gün o metni kaydettim ve not defterime “Ümit Uysal’a açıkladığı metni sor” diye yazdım (Malum yaş aldıkça unutkanlık da artıyor).

Ancak gündemin yoğunluğu nedeniyle bunu vakitlice yapamadım.

Önceki gün nihayet Uysal’ı aradım ve açık açık bu manifestonun anlamını sordum.

Özellikle de “CHP Genel Başkanlığı ve parti yönetiminin toplumun tamamını yeni bir başlangıç için organize edecek ortalamada etkili, bilgili, inanmış ve tamamen ülke sorunlarına odaklanan bir görünüm içinde olması beklenmektedir” ifadesini...

Uysal, lafı dolandırmadı ve şu yanıtı verdi:

“Partimizin toplumun üzerinde ittifak ettiği tamamen ülkenin sorunlarına odaklı bir çatıya dönüşmesi gerekiyor. Mevcut sistemde iktidara gelmemiz için yüzde elliyi geçmemiz gerekiyor, Parlamento çoğunluğunu almamız için takriben yüzde 46-47 oya ulaşmamız lazım...

Olası adayımızın kimliğini tartıştırmak yanlış olduğu gibi, salt adayın popülaritesine veya o partiden, bu partiden gelecek oylara bel bağlamak da doğru değil.

Partimizi, iktidarın örselediği, sorunlara boğduğu seçmen tablosunun genel tercihinin odağına konumlandırmak, iktidar yürüyüşümüze güçlü bir ivme kazandırmak için, 32 yıllık deneyim ve birikimimi partimin ve partilimin hizmetine sunacağım.

Demokratik hakkımı kullanarak olağan ya da olağanüstü seçimli ilk kurultayda Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığına aday olacağım.”

Ankara Hukuk mezunu bir hukukçu olan Uysal’ı uzun zamandır takip ediyorum. Başarılı bir başkan olduğunu düşünüyorum. Halkla kurduğu bağ da takdire şayan. Ayrıca entelektüel kapasitesi yüksek bir aydın.

Siyasi partilerdeki bu delege sisteminde, mevcut tüzükle aday olabilir mi olabilirse ne kadar destek bulur bilmiyorum.

Ancak CHP’nin Uysal gibi nitelikli kadroları olduğunu çok iyi biliyorum ve partinin ilk genel seçimlerde iktidar olabilmek için o nitelikli kadrolarını öne çıkardığı, sahaya sürdüğü bir muhalefet dönemine girmesi gerektiğini biliyorum.

Önce soruya cevap verin!

Türk Yıldızları ve SOLOTÜRK’ü biliyorsunuzdur.

Türk Hava Kuvvetleri pilotlarının kapasiteni ortaya koyan iki faaliyet de halkın gönlünde taht kurmuş.

Bu nedenle milli bayramlarda kafamızı hep yukarı doğru çeviririz ve gözlerimiz hep onları arar.

Büyük Taarruz’un zaferle taçlandığı İzmir’in kurtuluşu törenlerinde ne yazık ki İzmir semalarında gözlerimiz arasa da SOLOTÜRK’ü göremedik.

Faaliyetin “tasarruf tedbirlerince” bu yıl yapılmadığı açıklandı.

Kızdık ama “peki” dedik.

Ama o da ne?

İzmir’e gelince tasarruf yapanlar, iktidarın siyasi şova çevirdiği Teknofest’te tasarruf falan yapmadı.

Gazeteciler de bu çifte standardı, görevleri gereği Savunma Bakanlığı sözcüsüne sordu. Yanıt ne oldu sizce?

Aynen aktarıyorum:

“Uçaklarımızın nerede olduğunu bilmiyoruz. Oldu mu bu cevap? Her zaman iletişime açığız. Ancak su ne kadar gür akarsa aksın bardağın aldığı kadar. Her şeyin arkasında bir şey aramayın. Suistimal etmeyin.”

Bu ifadeleri toplantıya katılan gazetecilerin yazması istenmedi. Metinden çıkarıldı.

Ancak ben zaten o toplantılara gitmeyen biri olarak size aktarabilirim diye düşündüm.

Basit bir soru sorulmuş: “İzmir’e gelince uygulanan tasarruf, Teknofest’te niye uygulanmıyor?”

Basit bir yanıt vermeniz yeterliyken bu nasıl bir üsluptur?

Gazetecilere ayar çeken çekene.

Bir siz eksiktiniz Amiralim!

Kulübe hoş gelmişsiniz!

Korku dağları sarmış

Düzenli okuyucularım bilir. TBMM kapanmadan önce “eylem yapılır” endişesiyle TBMM’nin önündeki parkı kapatmışlardı.

Temmuz sonunda TBMM kapandı TBMM Parkı açıldı.

1 Ekim’de ise TBMM açıldı, TBMM Parkı kapatıldı.

(Bu arada görüntü iyi olmuyor diye bariyerlerin üzerindeki “polis” yazısı da mavi boyayla kapatıldı.)

Gerekçe yine aynı: “Eylem yaparlar...”

Toplu gösteri ve yürüyüş hakkı Anayasa tarafından güvence altına alınmış temel bir insan hakkıdır. Halk bu hakkını kullanırken polis onların güvenliğini sağlamakla görevli.

Oysa bizde polis her yeri kapatarak bu hakkın kullanılmasını engelliyor.

TBMM yönetiminin sözü de önlemi bu kadar abartan Ankara Emniyet Müdürü’ne ve Ankara Valisi’ne geçmiyor.

Neden biliyor musunuz?

Halk o kadar büyük sıkıntılar içinde yaşıyor ki iktidarda korku dağları aşıyor.

Onlar da “özgürlük de neymiş, hak da neymiş? Önce güvenlik...” korosuna dönüşüyor.