Fenerbahçe için büyük ölçüde Şampiyonlar Ligi anlamı taşıyan Lille eşleşmesinde bu şekilde elenmek üzücü hatta can acıtıcı. Fransa’da kendi kalemize attığımız iki gol yetmezmiş gibi Kadıköy’de kaçan tonla pozisyon. Osayi’nin direkte patlayan şutu derken 90 artı 1’de Oosterwolde’nin taç atışında Diakite’nin kendi kalesine attığı golle büyüyü bozduk. Daha doğrusu bozduk sandık.
Tur bize döndü derken, üstüne rakip 10 kişi kalmışken yine olmayacak bir şey oldu hiç yoktan saçma sapan bir penaltı kararı ile Lille eşitliği yakaladı. Cenk Tosun’un direkten dönen son saniye vuruşu da tuz biber ekti, Şampiyonlar Ligi hayalleri de uçtu gitti. Yazık oldu klişesinin tam ve eksiksiz karşılığıydı bu maç.
Lille dinamik ve genç bir takım ama o kadar. Taktik disipline sahip çıkmanın ve mücadele etmenin büyük ölçüde de şansının ödülünü aldı.
Mourinho boşuna “Fred’i özlüyorum” demiyor. Özlenmeyecek gibi değil. Onun yokluğunda Fenerbahçe’nin tüm ayarları bozuluyor. Sorun sarı-lacivertlilerin yavaş kalışı. Hızlanamıyor. İlk yarıda İsmail Yüksek ve Mert Hakan’ın çabasıyla ayakta kalındı. İsmail Yüksek demişken iki değil bence üç kişilik oynadı. Ferdi’den sonra onu da tutmak kolay olmayacak gibi.
Szymanski'nin eski halinden eser yok. Sadece koşuyor ama onun işi takımı oynatmak olmalı. Dzeko da bu seviyelerde artık gitmiyor. Tüm toplar ona yollansa da Boşnak yıldız bunları çoğunu heba etti. Maximin’in de zamana ihtiyacı var.
Mourinho tur için tüm riskleri aldı, elinden geleni yaptı ama vermeyince Mabut ne yapsın Sultan Mahmut.