Onursal Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, Cumhuriyet savcılığı, yargıçlık yaptı. Yargıtay üyeliği, daire başkanlığı yaptı ve sonunda Yargıtay Başkanlığı görevine seçilmişti. Emekliye ayrıldıktan sonra da boş durmadı. Üniversitede hukuk dersleri verdi, gençlere mesleğin inceliklerini anlattı. Görev yaptığı adliyeden ayrılırken, gelecek meslektaşına karar verilmemiş tek bir dosya bırakmadı. Yargıçlık döneminde de duruşmaları genelde tek celsede sonuçlandırdığını belirtiyor.
Türkiye’nin ana sorunları arasında eğitimin tam anlamıyla yerine oturmaması olduğunu belirten Selçuk, “Çünkü eğitim bir bilinçlendirme işidir. Ne diyor Atatürk hayatta en hakiki mürşit bilimdir. Benimle bilim arasında kimi dinleyeceksiniz bilimi ve biz bilimsel düşünen insanı yetiştiremedik. Sokağa çıkın, çok eğitim görmüş insanlara ‘yargılama bağımsızlığı’ deyin, size konferans çekmeye başlar, coşarak anlatır. Hiç kimse ‘Ben ne biliyorum’ sorusunu sormuyor demek ki öğretim sisteminde bir bozukluk var. Tartışmak sövüşmeye dönüşüyor. Bu, eğitim sistemiyle ilgilidir” diyor.
ANAYASA’DA YAZIYOR
Selçuk, “Yargının önüne gelmiş olan konularda demeç verilemeyeceğini” hatırlatıyor ve şunları söylüyor:
“Şimdi TV’lere bakın her gün yargı organlarının önüne gelen konularda tartışma vardır. Bakıyorsunuz o siyasetçilerin büyük bölümü TBMM de üyedir, çeşitli kademelerde yer almışlardır. Bunlar anayasaya uyacaklarına dair ant içmişlerdir şeref sözü vermişlerdir. Ama Anayasaya genelde uyulmuyor.”
UCUBE ÖNERİLER Mİ?
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6’lı masanın hazırladığı ve kamuoyuna açıkladığı 84 maddelik Anayasa değişikliği önerisi için “Ucube bir taslak” dedi. Hukukçu Sami Selçuk, “Hiçbir görüşe ‘ucube’ deyip de peşin olarak mahkum etmek mümkün değildir. Ucube kelimesi saçma sapan bir kelimedir; neyi ifade ettiği de belli değildir. Kapsamı nedir onu da bilmiyorum. Buna benzer şeylerle doğru dürüst bir tartışma yapamaz. Bilimsel anlamda böyle bir tartışma olmaz” dedi ve. Selçuk, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Türkiye’de her açıdan iki bilincin yokluğunu görüyorum. Birinci özgürlük bilinci. İkincisi ise tabi beni ilgilendiren nokta özellikle anayasal acıdan yargılama erkinin bağımsızlık bilincidir. Özgürlük bilincinin yokluğu şu: Türkiye zannediyor ki ‘Ben hak ve özgürlüklerimi anayasadan alıyorum’. Öyle bir şey yok. Siz hak ve özgürlüklerinizi doğduğunuzdan beri insan olduğunuz için alıyorsunuz. Bir beyniniz var düşünüyorsunuz. Okur-yazar olmasanız bile diliniz var konuşacaksınız. Hiçbir güç bunu yasaklayamaz.”
YASAKLAYAN, SUÇ İŞLİYOR
Vali ve kaymakamların zaman zaman protesto eylem ve yürüyüşlerini yasaklamasının yasal olmadığını belirten Prof. Dr. Sami Selçuk, SÖZCÜ’ye şunları söyledi:
“Dış dünyaya özürlülüğünüzü yansıtmak içinde bazı araçlar öngörülmüştür. Anayasa diyor ki: yönetimin yaptığı işlemi siz doğru bulmuyorsanız, onu protesto etmek istersiniz. Onun hakkında ya yazı yazarsınız ya da sokakta yürüyüş yaparsınız. Gidip vali ya da kaymakama şu caddede yürüyeceğinize ilişkin bilgi veriyorsunuz. Bilgi vermenizin amacı, eyleminizin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesidir.
Ama vali ya da kaymakam ne yapıyor? Yasaklıyor, ‘yürümeyeceksin’ diyor, polis-jandarma gönderip engelliyor. Valinin, kaymakamın böyle bir yetkisi yok. Bu yetkiyi kullanan her vali Türk ceza yasasının 257. Maddesini çiğnemiş demektir. Eski bir yargıç olarak, hukukçu olarak söylüyorum bu suçtur. Yukarıdan yazılı emir gelse bile bu suçu işlemeyiniz. Yukarıdakilere değil, insana ve demokrasiye hizmet ediniz. Ne yazık ki böyle bir bilinç Türkiye’de yok. Siz o mevkilere geldiğiniz zaman insanları köleleştirmeye değil, özgürleştirmeye geliyorsunuz. Sizin göreviniz bu.”
HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜ YOK
Selçuk, insanların mahkemede haklarını aramaya çekinir durumda olduğunu, hatta avukatların dilekçe vermekten çekindiğini öne sürdü. Selçuk, kendisinin de yaşadığını belirttiği şu örneği verdi:
“Yargılama bağımsızlığına geldiğim zaman tabi yaşadıklarımı gördükçe üzülüyorum. Ben bir yurttaşım hak arama özgürlüğüm var. Nerede arayacağım? Yargılama organının önüne gideceğim, mahkemeye gideceğim. Hak arama özgürlüğümü kullanırken dilekçe vereceğim. Bu konuda da bile özgür olamadık. Eski bir yargıç, 70 yıldır hukukçu olan bir kişi olarak hak arama özgürlüğünü kullanamıyorsa gerisini söylemeye gerek var mı?
Avukatlar, yaşam hakkının tehlikeye düşeceğini düşünerek çekiniyor. Ben bir davayı kendim açtım. Çünkü avukat gitmedi, sonunda dedi ki ‘Davayı siz açın, biz taklip edelim.’ Gittim mahkemeye ben açtım. Herkes kendine gelsin. Şu anda bir Adalet Bakanlığı ve bakanı var, o kadar. Ama adaletin böyle bir düzende var olduğunu söyleyebilir misiniz.
DEMİREL’İN TELEFONU
Onursal Yargıtay Başkanı Sami Selçuk, geçmişte yaşanan yargı olaylarıyla ilgili örneği de, rahmetli Süleyman Demirel’in başbakanlığı döneminden verdi. İşte yargıda o ün yaşananlar:
“Rahmetli Süleyman Demirel’in genel başkanı olduğu Adalet Partisi (AP) tek başına iktidar olduğu dönemde, partisinin ilçe başkanlığında görev yapan arkadaşlardan bir tanesi diğerini dövüyor. Dövünce dava açıldı yakalandı. Dövenler sulh ceza mahkemesi yargılıyor. İçeride yargılama sürerken PTT den bir memur geldi. Eli ayağı titriyor. ‘Başbakan telefonla ilçe başkanıyla görüşmek istiyor’ dedi. İlçe başkanı mağdur taraf. Ben de Cumhuriyet Savcısıyım. PTT görevlisine, ‘Hakim bey yargılama yapıyor, gir içeriye, söyle. Uygun bulursa, savcılık telefonuyla konuştururuz’ dedim. O zaman sadece savcılarda telefon var. İçeriye girdi, perişan bir biçimde çıktı. Ne olduğunu sorduğumda, ‘Başbakan beklesin; duruşma yapıyorum. Duruşmayı kesemem’ dediğini söyledi. İşte, biz böyle dönemleri yaşadık.”
TEK OTURUMDA BİTER
Selçuk, bu örneği verdikten sonra şu yorumu yaptı:
“Yargıçlar dış etkenin dışında yaşamak durumda ve buna mecbur. Bunu da yasama ve yürütme erki sağlamak durumundadır. Yargılama erkinin bağımsız olması gerekir. Yargı demek, hüküm demektir. O yüzden onun adı yargılamadır. Yani yargılama bağımsızlığını kesinlikle gerçekleştirmek durumundayız.
Bugün yargının bulunduğu konum maalesef iç açıcı değil. Onun dışında yargılamanın da kabahatleri var. En önemli aşama duruşma aşamasıdır. Bütün dünyada duruşma davası tek oturumda biter ama bizde yıllardan beri duruşmaların uzun olmasına artık herkes doğal karşılar olmuştur bu yanlıştır.”
EFELİK YAPILACAK YER DEĞİL
“Anayasa mahkemesinin vermiş olduğu karar doğru veya yanlış olabilir. Ama karara uymak zorundadır” diyen Selçuk, açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Çünkü anayasa bunu emrediyor ve hiçbir açık kapı bırakmıyor. O buyruğa uymayan herhangi bir yargıç yargılama organında çalışan veya savcı suç işlemiş demektir. Şimdi buradan ona uyacaksınız. Anayasa mahkemesi yanlış yaptığına inanıyorsanız, kararı beğenmiyorsanız yine uyacaksınız. Beğenmiyorsanız gidersiniz bir makale yazarsınız, mahkeme kararını eleştirebilirsiniz. Ama resmi görevinizi yaparken uymamazlık edemezsiniz.
Hukuk efelik yapacak yer değildir. Hukuk bilime dayalıdır. Bilim, size bu izni vermemektedir. Anayasa size bu izni vermektedir. Siz anayasa mahkemesinin vermiş olduğu karara uymak zorundasınız.”
'Yukarıdakilere değil, insana ve demokrasiye hizmet edin'
Duayen hukukçu Prof. Dr. Sami Selçuk SÖZCÜ’ye anlattı. Vali ve kaymakamlara seslenen Selçuk demokratik eylem ve etkinliklerin yasaklanmasına tepki gösterdi. Selçuk “Yukarıdan yazılı emir gelse bile bu suçu işlemeyiniz. Yukarıdakilere değil, insana ve demokrasiye hizmet edin. Ne yazık ki böyle bir bilinç Türkiye’de yok” dedi.