Uzun zamandır takip ettiğim bir ekonomist Bartu Soral. Sosyal medya hesabında kendisini “kalkınma ekonomisti” diye tanımlıyor. Daha önceki yıllarda Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Müdürü. Bugün Zafer Partisi Ekonomi ve Kalkınma Komisyonu Başkanı. Soral’la ekonomimizi konuştum:
■ AKP’nin uyguladığı ekonomik modelle başlayalım. Mehmet Şimşek bir kurtarıcı mı?
AKP’nin, bugün uyguladığı modelle Türk ekonomisini refaha eriştirme şansı sıfır. Sadece AKP değil, 22 yılda dünya ekonomisindeki değişim ve gelişmelerle, Türkiye’nin yerine bakınca devrimci, yepyeni, meydan okuyan bir ekonomi politikasına sahip olmayan hiç kimse başarılı olamaz. Bakın size önce bir büyük resmi göstereyim, sonra bugüne gelelim. Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre 2000-2023 arası Türkiye, toplam 2 trilyon dolara yakın dış ticaret açığı ile dünyada en fazla dış ticaret açığı veren ülkeler arasında 5. sırada yer alıyor. Yani şunu ihraç ettik, bunu ihraç ettik diye yapılan kampanyalara rağmen gerçek sonuç bu.
EL PARASIYLA ELİN MALINI ALDIK
■ Bu bize neyi gösteriyor?
Türkiye küresel rekabette önemli bir aktör olamamış. Dış ticarette zarardayız. Sattığımızdan fazla alıyoruz. Bizimle benzer durumda olan ülkeler Yunanistan, Portekiz, İspanya, Mısır. Bunların ilk üçü hatırlanacaktır; 2008’de ABD’de başlayan krizden en çok etkilenen AB üyesi ülkeler oldular. Yani küresel rekabette yoksanız, el parası ile elin malını alıyorsanız, sonunda golü yersiniz.
Peki niye rekabetçi olamadık; çünkü teknoloji üretmiyoruz. Teknoloji üretecek genç beyinleri yetiştirmiyoruz. Temel bilimler alanında güçlü eğitim veren fen liselerini, Anadolu liselerini kapattık. O alanda çalışan öğretmenlerimizin kalitesini arttıracağımız yerde onları emekli ettik. Bu liselerin tamamını imam hatip lisesi yaptık. İmam hatipler olsun ama siz Türkiye’yi imam hatibe çevirdiniz. Bu iş adeta yaşanan büyük servet transferinin maskesi haline geldi. Zaten uluslararası lise temel bilimler, matematik ve okuduğunu anlama sınavı PISA’da Türkiye 40. sıralarda geziniyor. Bakın dünyada ilk 100 üniversite içinde ABD’den 36, Çin’den 12, İngiltere’den 8, Almanya’dan 6 Kore’den 3 üniversite var. Biz ise ilk 100 içinde yokuz. Hatta ilk 500 içinde bile yokuz.
■ Dünya Bankası verileri ne gösteriyor?
Bakın, Dünya Bankası verilerine göre 2022 yılında Türkiye’nin yüksek teknolojiye dayalı ürün ihracı 6.8 milyar dolar; dünyada 35. sıradayız. Güney Kore örneğin, 98.5 milyar dolarla 5. sırada. Hatırlarsınız, Güney Kore, 1960’ta bizim üçte birimiz kadar kişi başı gelire sahipti. Aynı dönemde benzer bir ekonomik model uygulamaya başladık. Onlar uçtu biz yaya kaldık. Meksika mesela 86 milyar dolarla 9. sırada. Yani bu ülkeleri sayıyorum ki durumumuzu görelim diye.
UCUZ VE SİGORTASIZ İŞÇİ ÇALIŞTIRMAK
■ İthalatçı olmadığımız, kâr ettiğimiz bir yer yok mu?
Dış ticaret kompozisyona bakıyorsunuz, son 20 yıldır Türkiye, yüksek teknoloji, orta ve düşük teknoloji gerektiren sektörlerin tamamında net ithalatçı. Yani bu sektörlerdeki dış ticaretten zarar ediyoruz. Peki net kâr ettiğimiz yok mu derseniz; var. Emek yoğun sektörler. Yani yaş sebze-meyve, tekstil ve hazır giyim. Emek yoğun sektör nedir? İşçi ücretinin en büyük maliyet olduğu sektördür. O sebeple bu alanda para kazanmak ve rekabeti sürdürmek için ucuz ve sigortasız işçi çalıştırmanız gerekir. Anladınız mı bizim hükümetin ve kimi kurnaz üreticilerin Suriyeli, Afgan, Iraklı, Afrikalı kaçak ve sığınmacı aşkını! Ensar, muhacir işin süsleme kısmı.
Diyorsunuz ki; göçle gelenler nitelikli değil.
Zaten bu konu çok güzel çarptırılıyor. Türkiye uzun süredir yoğun bir göç dalgası ile karşı karşıya. Bu gelenler nitelikli işgücü değil, bilim adamı değil, yatırımcı değil. Ekonomiye katma değer anlamında bir katkıları yok ama başta iç güvenlik ve enflasyon olmak üzere, barınma, sağlık, eğitim, ulaştırma gibi pek çok alanda Türkiye’ye büyük maliyetler yüklüyorlar. Oysa bakıyorsunuz, Kanada, Almanya gibi ülkeler nitelikli iş gücü için program üstüne yeni program açıklıyorlar. Zaten o yüzden Türkiye’nin nitelikli iş gücü bu ülkelere göç ediyor. Biz de yerlerine eğitimsiz, niteliksiz, suça yatkın kaçak ve sığınmacıları buyur ediyoruz.
■ 23 yıllık ekonomi politikalarının sonucu anlattığınız tablo o zaman.
Bütün bu hatalı ekonomi politikaların sonucunda Türkiye’nin küresel gelirden aldığı pay 2000’den bu yana yüzde 1’i geçmemiş. Yani olduğumuz yerde sayıyoruz. Küresel pastadan aldığımız payı arttıramıyoruz. Örneğin Çin’in, 2000’de küresel gelirden aldığı pay yüzde 3.5’muş 2023’te yüzde 16.5’a yükselmiş. Keza Hindistan, Güney Kore, Brezilya gibi ülkeler paylarını arttırmışlar.
KİMSE KERPİÇ EVLERİNE DÖNMEZ
■ Son dönemde tarım politikaları da gündemde. Nedir tarımda durum?
Orada da durumumuz maalesef farklı değil. Mesela Brezilya 2022 yılında 130 milyar dolar gıda ihracatı ile dünyada ikinci sırada. Bu alanda ilk 20 sıralamasının sonunda İngiltere var; yaklaşık 28 milyar dolar gıda ihracatı var. Biz ilk 20’de bile değiliz. Halbuki çok kuvvetli olabileceğimiz, markalaşabileceğimiz, organik tarım ürünlerimizi dünyaya satabileceğimiz bir tarım kaynağına sahibiz. Topraklarımız geniş. Verimli. Tarıma yatkın bir nüfusumuz var ama ne yazık ki tarım üretimi sürekli geriliyor. Gençler köyleri terk etmiş. Kalanların yaş ortalaması 55. Arada hükümet çağrı yapıyor; köylere geri dönün diye. Artık kimse sağlık, eğitim ve sosyal olanakların olmadığı kerpiç köy evlerine geri dönmez.
TARIM MERKEZLERİ OLUŞTURULMALI
■ Ne yapmak gerekiyor?
Yeni bir yaklaşımla olayı ele almak zorundasınız. Kimi ülkelerde uygulanan, bizde de Köy Kent olarak bir dönem tartışılan toplu yerleşim alanlarının, sosyal konutların olduğu, eğitim ve sağlık hizmetlerini içinde barındıran tarım merkezleri oluşturmak zorundayız. Bu merkezlerde üretilecek ürünler hem yurt içi ihtiyacı karşılamalı hem ihracatı hedeflemeli. Elbette bunun için planlama yapılmalı, bu merkezler verimlilik haritalarına göre belirlenmeli, alım garantili, sözleşmeli tarıma geçilmeli. Bunların hepsi bir arada olmadan, hükümetin bugünkü gibi tek tek uygulamasıyla köylere ters göçü sağlayamayız. Peki Mehmet Şimşek ve AKP’nin bu sorunlarla ilgili bir tespitini, planını, programını duydunuz mu? Hayır. Çünkü yok. Zaten olsaydı 22 yıldır iktidarlar, uygularlardı.
■ Bu durumda Türk ekonomisi nasıl düzlüğe çıkacak?
Çıkamaz. Sayın Şimşek sıcak para girişi için yüksek faiz kontrollü kur politikası uyguluyor. İçeriye döviz akışı oldukça dolar sabit kalıyor. Böylece 2021’de patlayan enflasyonun temel sebebi ithal ürünlerin fiyatlarını durdurmuş oluyor. Hangi bedelle? Yabancılara yaklaşık yıllık yüzde 40 net döviz bazında kazanç aktararak. Başka ne yapıyor? IMF politikası gereği sabit ücretlilerin yani memur, emekli, asgari ücretli, işçinin alım gücünü kısıyor. Yahu enflasyona sebep olan dar ve orta gelirlinin harcaması değil ki! 12 bin lira alan emekli, 17 bin lira alan asgari ücretli, maaşları asgari ücrete hızla yaklaşmış beyaz yakalı sabit gelirli zaten geçim derdinde. Bakın 2020 yılının başında iş gücünün gelirden aldığı pay yüzde 38, sermayeninki yüzde 42’ymiş. Bugün iş gücünün payı yüzde 25’in altına geriledi. Şirketler büyük kârlar elde ediyor. Ortada bir fiyat enflasyonu var.
DAHA BÜYÜK EKONOMİK KRİZ KAPIDA
Vergide adalet tartışması da yaşanıyor.
Bakın; servet sahibi bu kesimin talebini frenleyemiyorsunuz çünkü bunlardan vergi toplamıyorsunuz. Bakın, kurumlar ve gelirler vergisine uygulanan istisna ve muafiyetler yüzünden 2023 yılında 1 trilyon 100 milyar TL vergi kaybımız oldu. 2022-2023 arası Kur Korumalı Mevduat sahiplerine 1 trilyon 235 milyar TL faiz ödedik. Ama bu faiz kazancından hiç vergi almadılar; “siz vergiden muafsınız” dediler. Zenginden vergi almıyorlar, sonra dönüp emeklilere, memurlara, işçilere “zam yapamayız, kaynak yok” diyorlar. Buna karşılık vatandaş benzine, mazota yüzde 44 ÖTV, yüzde 20 KDV; mutfak tüpüne yüzde 15 ÖTV, yüzde 10 KDV ödüyor. Zenginler faiz kazancından muaf tutuluyor, vatandaş bebek bezine bile KDV ödüyor. Böyle adalet olur mu? Mutfak tüpü, çiftçinin, sanayicinin, vatandaşın kullandığı mazot lüks tüketim midir ki bu kadar ÖTV alınıyor? 2002 yılından bugüne kadar 13 kere vergi affı çıkarttılar. Yani vergi kaçıranları affettiler. Kaçakçıyı, rüşvetçiyi affediyorlar sonra dönüp üç kuruşuyla geçinmeye çalışan, pazarcının, tuhafiyecinin, küçük esnafın, zanaatkarın, KOBİ’nin peşine düşüyorlar. Maalesef Türk milleti önümüzdeki günlerde daha büyük sıkıntılar,
bunalımlar, krizlerle karşı karşıya kalacak.
Ekmek parası için beton yığınları arasında oradan oraya koşuşturanlar
Bartu Soral, “Bizde bütün ekonomi Marmara bölgesine toplanmış. Türkiye’nin yüzölçümü olarak en küçük ikinci bölgesi Marmara’da 25 milyon kişi yaşıyor. Tahakkuk eden Kurumlar Vergisi içinde payı yüzde 71.2. Sanayi üretimi içinde payı yüzde 46.7” dedi ve şu tespitleri yaptı:“Buna karşılık mesela Marmara bölgesinin yüzölçümü olarak iki katı olan Karadeniz’in tahakkuk eden Kurumlar Vergisi içinde payı sadece yüzde 2.5. Sanayi üretimi içinde payı ise yüzde 5.3. Türkiye mutlaka deprem tehlikesi altında bulunan İstanbul ve genel olarak Marmara bölgesindeki nüfusu Türkiye sathına dengeli olarak dağıtmalı. Bölgesel kalkınma dediğimiz uzmanlık bu. Bunun için her bölgede tarım, sanayi ve ticaret alanları yaratılmalı. Bakın çarpıcı bir bilgi vereyim; İstanbul tek başına kurumlar vergisinin yüzde 63’ünü ödüyor. İstanbul’da kişi başı ihracat 5.530 dolar. Buna karşılık Van, Muş, Bitlis, Hakkâri illerinde ortalama 193 dolar; Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan illerinde ise ortalama 114 dolar. İstanbul’da kişi başı ithalat 8.633 dolar. Buna karşılık Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan illerinde ortalama 77 dolar; Van, Muş, Bitlis, Hakkâri illerinde ortalama 39 dolar, Erzurum, Erzincan, Bayburt illerinde ortalama 26 dolar. Şimdi Türkiye nüfusu İstanbul’a yığılmış. İnsanlar yaşamıyor. Ekmek parası için beton yığınları arasında saatlerce oradan oraya koşuşturuyor.”
,
BARTU SORAL KİMDİR?
Bartu Soral, Kanada Saint Mary’s Üniversitesi İşletme Fakültesinden finans alanında lisans, Kanada Dalhousie Üniversitesi Ekonomi Bölümünden kalkınma ekonomisi alanında yüksek lisans yaptı. 2003-2009 arası Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nda (UNDP) görev yaptı. Avrupa Birliği, Dünya Bankası, IFAD, OECD gibi uluslararası kuruluşlarla çalıştı.