Mustafa Kemal günlük tutmaya ne zaman başladı? Defter nasıl kayboldu? Ne
zaman, nasıl, nerede, kimler tarafından ortaya çıkarıldı? Hatıra Defteri’nde neler yazıyordu? Hayatına ilişkin önemli ayrıntıların bulunduğu işte o tarihi sayfalar...

 

Larissalı Şükrü (Tezer) Bey, 1893’te doğdu, 1969’da öldü.
İstanbul Beylerbeyi İhtiyat Zabit Mektebi’nde (Yedek Subay Okulu) okurken Balkan Savaşı’nın çıkması üzerine orduya katıldı. Serez Redif Tümeni Merkez Alayı hücum taburuna atandı. Bu cephenin düşmesi nedeniyle 1912’de İzmir’e gitti ve orada 12. Tümen’de görev aldı. Çanakkale Savaşı’ndan sonra Edirne’ye gitti. Burada Mustafa Kemal ile tanıştı.
Tarih: 28 Şubat 1916.
Asteğmen Şükrü Bey amcası Kurmay Binbaşı Fuat Bey’in teklifiyle Mustafa Kemal’in yaverliğine seçildi.
2 yıl; 1916-18 arasında Edirne’den itibaren Diyarbakır, Doğu Suriye cephelerinde Mustafa Kemal’in en yakındaki askerlerden biri oldu.
O yıllar...
Mustafa Kemal mirlivalığa (tuğ/tümgeneral) yükseltildi.
Diyarbakır’a gider gitmez Kürt milis kuvvetlerini organize etti. 16’ncı Kolordu’ya bağlı 8’inci Tümen, Muş’u düşman işgalinden kurtardı.
Bir gün sonra... 16’ncı Kolordu’ya bağlı 5’inci Tümen, Bitlis’i düşmandan temizledi.
Göğüs göğüse çarpışmalar yaşanıyor; Ruslar geriliyordu...
Mustafa Kemal’e Muş ve Bitlis cephelerindeki başarıları nedeniyle İkinci Rütbeden Mecidi Nişanı verildi.
O savaş günlerinde Mustafa Kemal günlük tutuyordu. Yaşadıklarını gün gün defterine not ediyordu.
Mondros Antlaşması imzalanınca Yıldırım Ordular Grup Komutanı Mustafa Kemal ile yaver Şükrü Bey’in yolları ayrıldı.
Mustafa Kemal önce Adana’ya sonra 11 Kasım’da trenle İstanbul’a gitti.
Yaver Şükrü ise, terhis olup Manisa’ya gitti.
O savaş döneminde “Hatıra Defteri” kayboldu sanıldı.
Manisa’da sivil hayata başlayan Şükrü Bey, Düyun-u Umumiye idaresinde çalıştı. Manisa’nın Yunanlılar tarafından işgali üzerine birkaç defa tutuklandı; serbest bırakıldığında her gün karakola gidip imza vermek zorunda bırakıldı.

Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Manisa Varidat Muhasebat Başkatipliği, Bergama Vergi Dairesi Müdürlüğü ve Tekel (İnhisar) İdaresi’nde çalıştı.
İzmir, Samsun, Bitlis, Diyarbakır ve Malatya’da aynı kurumda müdürlük yaptıktan sonra 1949 yılında emekli oldu.
Mustafa Kemal’in “Hatıra Defteri” bir tesadüf sonucu yazıldığı bölgede/ Diyarbakır’da ortaya çıktı.
Halim Yurdakul...
Milli Şair Mehmet Emin Yurdakul’un büyük oğluydu.
İstanbul Tekel Müdürlüğü’nde ulaştırma müdürü olarak çalışıyordu.
İş için gittiği Diyarbakır’da Tekel Müdürü Şükrü Tezer’in evine konuk oldu.
Sohbet sırasında Şükrü Tezer, “Benim elimde Atatürk’ün hatıra defteri var, orada babanızı ilgilendiren notlar bulunuyor” dedi.
Halim Yurdakul defteri görmek istedi. Getirilen defteri elleri titreyerek açtı ve babasını ilgilendiren 26 ve 34’üncü sayfalarda bulunan notların kopyalarını aldı.
Halim Yurdakul İstanbul’a dönünce aldığı notları Türk Tarih Kurumu Genel Müdürü Uluğ İğdemir’e teslim etti.
Tarihçi İğdemir bu notları “Sümerbank” dergisinin Kasım 1965 tarihli 53. sayfasında “Atatürk’ün Günceleri” başlığıyla yayınladı.
Hatıralar çok ilgi gördü. Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan defterin peşine düştü. 1971’de İzmir’e gitti. Şükrü Tezer’in ailesini buldu ve oğlu Cahit Tezer’den defteri aldı.
Ve Türk Tarih Kurumu, Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi el yazısıyla kaleme aldığı 223 sayfalık hatıraları 1972 yılında yayınladı.
Dönemin özgün dilinden özetleyerek aktarıyorum...



7 Kasım 1916

Silvan’dan Bitlis’e gitmek üzere hareket ettim...
Batman köprüsünü geçer geçmez yol üzerinde ölü gibi yatmış kalmış bir adam, açlıktan. Köprü ile konak mahallimiz arasında aynı halde iki adam. Muhacir imişler. Batman köprüsü ile Silvan arasında ve köprüden sonra yeni ölmüş iki beygir, insanlar ve hayvanlar açlıktan ölüyorlar.

9 Kasım 1916

Ziyareti Veyselkarani’den hareket olundu. Ziyaret önünde Şeyh Hazret gönüllülerinden 150 kişiye tesadüf ettik. Bunları gözden geçirdim, iaşelerinin temini istirhamında bulundular. Erzak taşıyan bir Kürt istidası (3 hayvanını Kürtler almışlar). Yollarda birçok muhacir gördük, Bitlis’e avdet ediyorlar. Cümlesi aç, sefil, ölüme mahkum bir halde 4-5 yaşlarında bir çocuğu ebeveyni yol üzerinde terk etmişler, bu da bir karı kocanın peşine takılmış. Onları ağlayarak 100 metreden takip ediyor. Kendilerini niçin çocuğu almadıkları için tekdir ettim. “Bizim evladımız değildir” dediler.

10 Kasım 1916

Öksürükten ve çadırın fena kurulmuş olmasından ve rüzgârdan dolayı pek fena uyudum. Öksürüğü teskin için çay içtim. Ordudan zata mahsus mahrem bir şifre ile; düşmanın Bitlis cephesine taarruzu halinde daha 30 tabur verilebileceği ve bu noktai nazardan tetkikat yapılmasına dair. Duhan şimalindeki ordugâhtan hareket. Yol boyunca iki yerde insan laşesi ve kemikleri görüldü. Açlıktan ölüp kalan hayvanat gibi...

12 Kasım 1916

Alay 14 karargâhına hareket. Akşama kadar karargâh civarındaki birinci ve üçüncü tabur barakalarını ve barakalarda efradı teftiş ettim. Refet Paşa buraya olan mesafeyi dört saat söylemişti. Gelmemiş, bilmiyor. Akşam rakı büfesi hazırlamışlar. Diğer zabitan için de böyle. Askere bu kadar yakın bulunan zabitan için bu hali muvafık görmedim. Yeni Fırka Kumandanı Ali Fuat Bey’le bu husus görüşüldü.

13 Kasım 1916

Keltepe civarında kar vardır. Fırka, alay ve tabur kumandanlarıyla mevzi ve tertibat hakkında görüştüm. Yolda 300 kadar milis efradına tesadüf ettim. Aç olduklarını söylediler. Bitlis’e iade ettim ve fırka kumandanına, bunların karınlarını doyurup kendilerinden istifade esbabını temin eylemesini söyledim.

16 Kasım 1916

Bitlis’teki hastaneleri teftiş ettim. Şeyh Hazret, ki bir kolunu kesmişler, onunla görüştüm. Şerefiye denilen camii gezdim, hayvanat laşeleriyle ve müzahrafat ile maliydi. Harap olmuş. Yolda 12 yaşında Ömer namında öksüz bir çocuk gördüm. Bunu yanıma aldım. Bu görülünce daha üç tane böyle anası, babası ölmüş yetimler getirdiler, onlara da para vermekle iktifa ettim.

18 Kasım 1916

El şeyhuttani El Halidi Mehemmed El Nakşibendi Küfrevi’nin Kızılmescit mahallindeki türbesini ziyaret ettim. Küçük bir türbe. Şeyhin merkadinin örtüsü sırma işlemeli, elmas, yakut gibi taşlarla müzeyyen. Bu taşların elmas, yakut, zebercet olduğunu türbedar söylemişse de hakiki olmayacak. Bu türbeye Ruslar ilişmemiş. Türbenin kapıları gümüş ve altın kakma. Kıymetli halılar var fakat ekserisi çürümüş. Bu türbeyi Sultan Hamit yaptırmış. Badehu Bitlis’in daha bir iki harap türbe gibi yerlerini gördükten sonra ikametgâhıma avdet.

19 Kasım 1916

Alphonse Daudet’nin “Sapho-Soeurs Parisiennes” namında canım sıkıldıkça okuduğum romanı hitam buldu.

20 Kasım 1916

Nuri (Conker), İsmail, Halil, Salih (Bozok) Beyler’e ve Zübeyde Hanım’a birer kartpostal gönderdim. Madam Corinne’e de.
Hacı Mustafa Bey’in biraderi Nuh Bey kendi tayını getirdi. Hediye etmek istedi, kabul etmedim.

21 Kasım 1916

Yaverin odasında, Bitlis’in bana Pompei harabelerini hatırlattığı ve Ninova harabeleri münasebetiyle tarihten bahsolundu.
Yolda gelirken zihnimden geçen şeyler: Bazı noktai askeriye (Terbiyei Ruhiye ve Usuli Muaşeret-i Askeriye) hakkında bir eser yazayım. Bunun için Fransızca bildiğim bir eser var. Onu da evvela okuyayım ve bu zemine ait esaslı sualleri umum zabitana vazife olarak vereyim. Mühim noktalar hakkında bazı büyük kumandanların mütalaasını talep edeyim.

22 Kasım 1916

Erkânıharp Reisi’yle sohbet;
1) Muktedir ve hayata vâkıf valide yetiştirmek,
2) Kadınlara serbestisini vermek,
3) Kadınlarla müşareketi umumiye, erkeklerin ahlakıyatı, efkârı, hissiyatı üzerinde müessirdir.

23 Kasım 1916

Kelhük köyünde bulunan Alay 23, Tabur 1’i teftiş için hareket. Kıtayı iadeden sonra bir harp oyunu yaptım. Odada Nazım Nazmi ve Fuat (Bulca) ile tensikatı memlekete dair biraz konuştuk. (Ömer) Naci’nin kaybına üzüntü. Şimdi Fuat ud çalıyor.

25 Kasım 1916

Tabur kumandanından Arıburnu’nda İngilizlerden alınmış bir masa ve örtüsü ve bir mitralyöz sınıfına mensup bir küçük kasatura aldım. Buna mukabil İtalya muharebesinden beri muhafaza ettiğim bir İtalyan dürbünü ve bir masa verdim.

26 Kasım 1916

Yarın Siirt’e harekete karar verdim.
Ahmet Efendi’den, mühim bir kumandanlığa tayin olunmak üzere İstanbul’a gideceğime dair bir şayia üzerine, validemin Bursa’dan Dersaadet’e geldiği şifreli telgrafname ile bildiriliyordu.

1 Aralık 1916

Allah’ı İnkâr Mümkün Müdür? (Filibeli Ahmet Hilmi’nin) nam eseri okuyorum.

3 Aralık 1916

Allah’ı İnkâr Mümkün müdür? eserini bitirdim. Bütün feylesofların, edyanı muhtelifeye mensup tabiiyyun, zihniyyun, maddiyyun, hukema, mütefekkirin, mutasavvıfinin kâffesi ruh’un mevcut ve ademi bekasını tetkik ediyor.
Bu tetkikatta, ilim ve fenne istinat edenler makbul. İmam Gazali, İbni Sina, İbni Rüşd gibi eimme-i müsliminin beyanatı dahi telakkiyatı amiyaneden büsbütün başkadır; yalnız ifadelerinde çok rumuz var. Dindar mütefekkirin, kavaid ve ulum ve fünun ve felsefeyi, beyanatı şeraiti tefsir için evirip çevirmeye gayret etmişler.

4 Aralık 1916

Kitap okumakla vakit geçirdim.
Öğleden sonra (Yüzbaşı) Şevki Bey’in evine gittim. Beş liraya bir halı ve bir liraya bir hamam takımı aldım.

5 Aralık 1916

Hamama gittim. Yemekten evvel Arıburnu raporunu not ettirmeye devam.
Otomobil ile Telmih nam köyüne gittim. Batman vadisine nazır bir tepecikte kâin olup öteden beri nazarı dikkatimi celbeden evin içine girdim, damına çıktım.

6 Aralık 1916

(George L. Fonsgrive eseri) Mebadi-i Felsefe namında bir eseri okumaya başladım.

8 Aralık 1916

Sadık Bey ve hemen bütün erkânıharbiyem birlikte tavşan avına gittik. Hava fevkalade sisli idi. 4 tavşan, 1 tilki tutuldu. Badehu kırda yemek yedik.

9 Aralık 1916

Sabahleyin erkenden Rauf geldi. Sadık Bey’in görmek istediğini söyledi, kabul ettim. Bir tay hediye etmek istiyordu, kabul etmedim.

10 Aralık 1916

Sabah pek ziyade bir nezleye yakalanmış kalktım. (Namık) Kemal Bey’in “Makalât-ı Siyasiye ve Edebiye”sini okudum... Kemal Bey’in “Tarihi Osmani”sini takibe başladım.
Yemekten evvel (Mehmet) Emin Bey’in “Türkçe Şiirleri”yle (Tevfik)
Fikret’in “Rübab-ı Şikeste”sinden aynı zeminde bazı parçalarını okuyarak bir mukayese yapmak istedim. İkisi de başka başka güzel. Ancak Türkçe olanda da, diğerinde de aynı derecede Arapça, Farsça kelimat var.

12 Aralık 1916

(Harbiye Nezareti’nden) Tahsin Bey’den bir sene kıdem zammolunduğu ve İzzet Paşa’nın gaybubeti müddetince İkinci Ordu’ya vekâleten tayin buyurulduğum telgrafı geldi.