Hz. Mevlana hamama gider; hazırlanır, yıkanma yerine girer.
Fakat girmesiyle çıkması bir olur. Hemen giyinip oradan ayrılmak ister.
Dışarıdakiler şaşırmışlardır. Ne oldu diye sorarlar:
Soyunup hamama girmiştim. Tellak beni görünce, bana yer açmak için bir şahsı havuzun başından uzaklaştırdı. Benim yüzümden rahatsız edilen o şahsa karşı utancımdan o hale geldim ki dayanamayıp dışarı çıktım!” der.
...
Bir tarafta Müslümanlığı bu hassasiyet ve incelik içinde anlayanlar/yaşayanlar. Diğer tarafta, dini diyaneti diline dolayıp ve fakat her türlü haksızlığı, hukuksuzluğu, çirkinliği yapmaktan zerre kadar imtina etmeyenler... Çıkarları, ihtirasları, heva ve hevesleri uğruna insan onurunu ezip geçenler...  Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle “kendi nefislerini ilah edinenler”!
Bunun adı Müslümanlık olabilir mi? Kimse kimseyi aldatmasın!
Bunu en iyi görenlerden biridir Mehmet Akif; şöyle der:
Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile
Âdem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile!
Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir!“


AHLAKSIZLIKTA DİP NOKTA


MHP Milletvekili Meral Akşener Hanımefendi’ye yönelik çirkin iddialar, sadece siyasetin, haberciliğin, gazeteciliğin değil; insanlığın düştüğü yeri gösteriyor. Kaldı ki biz bu filmi kaçıncı kez seyrediyoruz. Bugüne kadar yapılan iftiraların, özel hayatlara müdahalelerin, yaşatılan travmaların haddi hesabı var mı? Kimlerin en özel, en mahrem durumları ifşa edilmedi ki? Kimlerin hayatları darmadağın yapılmadı ki?
Hapishanelerde senelerce hiç yoktan yatanları hatırlayalım; dayanamayıp intihar edenleri de.
Ne ıstıraplar dikkate alındı, ne insanın onuru, şerefi.
Dilin kemiği yok, herkes her şeyi söyleyebilir.
Ancak soralım: Bu mu insanlık, bu mu ahlak?
“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme (hakkında konuşma) çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi yaptıklarından sorumludur” uyarısı yapılır Kur’an’da.
Bu mu dindarlık?
Dil ile ortaya çıkabilecek her türlü kötülüğe engel olmak için İslam, açıktan yalan-yanlış konuşmaları yasaklamakla kalmaz; arkadan atıp tutmayı, kişinin yüzüne karşı söylenemeyecek sözleri gıyaben konuşmayı da yasaklar. Kişiyi arkadan çekiştirmek “ölü eti yemek” olarak nitelendirilir!
Fertler arasındaki ilişkilerin sağlıklı yürümesi Kur’an’ın üzerinde durduğu en temel husustur. “Birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın” yasağını Yüce Allah, insanın bizatihi kendi sınırlarını kendinin belirleyeceği mahremiyet alanı ile korumuştur.
Özel alana girilemeyeceği kesin olarak yasaklanırken, bu nasıl göz ardı edilir?


MÜMİN AHLAKI
İnsan olmanın asgari şartı “kişinin elinden ve dilinden kimseye zarar gelmemesidir”. Bu da yetmez, insanın artı bir değer/iyilik üretmesi gerekir. İlahi ve beşeri tüm öğretiler, bu iki aşamaya yönelik tavsiyelerde bulunurlar.
İnsan “başıboş yaratılmamıştır”, bu dünyada oluşunun bir amacı vardır.
Tanrı’nın Adem soyundan aldığı söz, yani “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” sorusuna verilen “evet” yanıtı tüm sorumlulukların kaynağıdır.
İslam’da sorumluluk haklardan önce gelir. Her varlık ise yaratıldığı doğası hasebiyle kendi hakkına sahiptir. İnsan hakları da bu beşeri sorumluluk çerçevesi içinde düşünülmelidir. “Hak” hem Allah’ın esmaü’l hüsnasından biri, hakikat ve gerçekliğin kendisi manasına gelir. Hem de, terim olarak “ödev” ve “hak”, mecburiyet ve iddia, kanun ve adalet anlamını içerir.
Hak” kavramının hemen bize hatırlattığı “adalet” ise beşeriyetin yaratıldığı töze işlenmiş, insanca yaşamanın olmazsa olmazıdır. Sorumluluk ve hak kavramlarının anlamlı hale gelmesi ve hayatiyet kazanması ancak adaletin tesis edilmesiyle mümkündür.


MUKTEDİRLERE ÇAĞRI
İslam’ın insana bakışını özetleyen ve evrenselliğini her dem muhafaza eden “Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma” sözünü Müslümanların şu sıralar birbirlerine sıkça hatırlatmaları gerekir. Yöneticiler, muktedirler, siyasetçiler, medya mensupları başta olmak üzere herkesin başkalarının şeref ve haysiyetine halel getirecek her türlü söz ve davranıştan kaçınması şarttır. Dini terminolojiyle ifadelendirirsek “farz”dır.
Şimdi soralım: Müslümanlıksa derdimiz, neden sorumluluklarımızı ve haklarımızı yeniden gözden geçirmiyoruz? Ülkenin, üzerinde birleşeceği temel prensiplere ihtiyacı var. Meydanlarda Allah-Peygamber diyerek bağırmakla, “biz bu dava için gerekirse canımızı veririz” demekle iş bitmiyor; gelin bu güzel dinin insani ve ahlaki değerlerini öne çıkaralım. Ne dersiniz saygıdeğer muktedirler?