Sevgili okuyucularım, Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten “Kafa” geçtiğimiz cumartesi akşamı iyot gibi açığa çıktı.
Biz o kafayı iyi biliriz ama bilmeyenlerin de öğrenmiş olmasını dilerim.
Biji serok Davutoğlu Ahmet’in özel kaleminden cumartesi günü erken saatlerde gazetelerin genel yayın yönetmenlerine bir davet gönderildi:
“Sayın başbakanımız bugün siz değerli gazete yöneticileri ile bir toplantı düzenlemeye karar vermişlerdir. Son olayların anlatılacağı bu toplantı Dolmabahçe Sarayı’ndaki Başbakanlık çalışma ofisinde yapılacaktır. Katılmanız ricasıyla...”
Gazetelerin anlı şanlı genel yayın yönetmenleri giyindiler kuşandılar, lacivertleri çektiler ve bildirilen saatte hazır oldular.
Önce her biri sayın başbakanları ile teke tek fotoğraflar çektirdi.
Sonra yuvarlak masaya oturuldu ve Davutoğlu Ahmet son olayları anlatmaya başladı...
Birkaç soru soruldu ve iş böylece bitti.
Sonra bir ricada bulundu:
“Bu toplantıda konuşulanları yarına (Pazar günü için) yazmayın. Bütün arkadaşlardan ricam, haber pazartesi günü çıksın.”
Hepsi “Emredersiniz sayın başbakanım” dedi ve gerçekten de haber, bütün gazetelerde dün çıktı.
İçlerinde talimata uymayan olmamıştı!

* * *

Şimdi gelelim işin çok önemli yanına...
Ahmet’in toplantısına çağrılanların tamamı, biri veya ikisi dışında yandaş gazete temsilcilerinden oluşuyordu.
AKP iktidarına muhalefet yapan, karşı çıkan bir tek gazete bile çağrılmamıştı.
Çağrılmayanlar hangileri idi, bazılarını sayalım:
Sözcü, Yurt, Zaman, Bugün, Yeniçağ, Milli Gazete, Aydınlık, Birgün, Cumhuriyet...
Çağrılsalardı ne olacaktı?
Yuvarlak masada Ahmet’e sözle saygısızlık mı sergilenecekti?
Hayır!
Salona bomba mı konulacaktı?
Hayır!
Ama doğal olarak, Ahmet’in işine gelmeyen sorular sorulacaktı ve böyle çok konu vardı.

* * *

Basın özgürlüğü, bizim göstermelik anayasada yer alan önemli kurallardan biridir.
Madde 28: “Basın hürdür, sansür edilemez...Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır...”
Bizim Ahmet bu durumda anayasa hükümlerini açıkça çiğnemiş oluyor zira basının yandaş olmayan çok önemli bir bölümünün haber alma hakkına sansür getirdi.
Özel bir toplantı olsa bu yaptığını anlarız.
Ama ortalıkta terör kol geziyor, sorumlu olan şahıs bu konuda toplantı düzenlemek zorunda kalırken basının çoğunluğunu çağırmıyor, onlara sansür uyguluyor, başka bir deyişle onları adam yerine koymuyor...
Hükümet olarak içine düştükleri çaresizlik ve acemilik sorulara konu olup gündeme gelmesin ve toplumdan gizlensin diye toplantıyı onlara kapalı yapıyor.
Sakın ola ki bir daha “Demokrasi, basın, ifade özgürlüğü” falan gibi boyunu aşan laflar etmesin, ağzına biber süreriz!

Bahçeli yine yaptı yapacağını


Seçim öncesi mitinglerde onu bütün haşmetiyle izlerken “Valla bravo bu adama, demek ki artık gerçekleri gördü. Tayyip’e böylesine saldırırken artık geriye dönüş yapmaz” diyorduk.
“Saray” diyor, en ağır sözlerle hücum ediyordu...
Bize de “Bu arkadaş bundan sonra Tayyip ve partisine stepne olmaz, onların kurtarıcı melekliğine soyunmaz” demek kalıyordu.
Seçim sonrasında partisinin genel merkezinde kendisiyle bir söyleşi yapmıştık ve bazı sözlerini 20 Haziran 2015 tarihli gazetemizde manşete çektik. Bize şöyle demişti:
“Cumhurbaşkanı saraydan çıkıp Çankaya’ya gitsin.”
Kim bilir, belki gitti de bizim haberimiz olmadı.

* * *

Gerçekleri ve nasıl yanıldığımızı seçimden hemen sonra gördük.
Devlet Bahçeli hükümet ortağı falan olmak istemediğini seçimden birkaç saat sonra açıklamaya başladı...
İktidar olmak, Türkiye’yi yönetmek istemiyordu!
Onun hedefinde artık AKP ve Tayyip değil, HDP ve özellikle CHP vardı!
AKP ve Tayyip’e çalışmayı sürdüreceği anlaşılıyordu ve böyle olduğu hemen görüldü.

* * *

Yeni seçilen Meclis Başkanlık Divanı üyeleri dün devlet protokolü gereği olarak Tayyip tarafından kabul edilecekti.
Devletin geleneğidir, yeni seçilen Divan üyeleri dönemin cumhurbaşkanına bir nezaket ziyaretinde bulunur.
Tayyip bu olayı da kendi doğrultusunda biçimlendirdi ve Meclis’te temsil edilen dört partinin Başkanlık Divanı üyelerini sarayda kabul edeceğini açıkladı.
CHP ve HDP haklı olarak karşı çıktılar:
“Biz yüzlerce kez eleştirdiğimiz bu kaçak saraya adım atmayız. Toplantı başka yerde yapılsaydı giderdik ama saraya asla...”

* * *

MHP ise dün yine yaptı kendinden beklenen stepneliği ve yardım elini Tayyip’e bir kez daha uzattı...
Ve üç kişiden oluşan MHP’li Başkanlık Divanı üyelerinin saraya gideceğini açıkladı.
Bazıları bu oyunu artık kanıksamıştı, bazıları kızdı.
Oysa kızacak bir şey yok...
Devlet Bahçeli bu, onun emrindeki MHP işte bu!..
İktidardaki AKP ve Tayyip her zorda kaldığında onların kurtarıcı meleği olarak devreye sokulan Devlet Bahçeli yine yaptı yapacağını.
Eğer Bahçeli tavır koyabilseydi, dünkü Tayyip ziyaretine sadece AKP’li Başkanlık Divanı üyeleri katılacak ve ortaya ilginç bir tablo çıkacaktı...
Haaa, onların yanında bir de Meclis Başkanlığı’na yine MHP tarafından seçtirilen AKP’li İsmet Yılmaz yer alacaktı!

* * *

MHP’nin nasıl bir muhalefet (!) partisi olduğunu, kime hizmet verdiğini, sizler gibi ben de bir türlü anlayabilmiş değilim.
Şunu özellikle vurgulamak istiyorum:
MHP’nin çilekeş ve yurtsever tabanına saygım sonsuz.
Ama aynı saygıyı Devlet Bahçeli ile parti yönetimine ne yazık ki duyamıyorum.
Sorumlusu kendileridir.