Sevgili okuyucularım, ülkemiz önceki gün üç ayrı olay yaşadı. Birbirinden çok farklı, ama Türkiye’nin bu iktidar tarafından nasıl yönetildiğini yıllar sonra bile gösterecek olan üç adet ibret belgesi olay!..
- Bir savcı öldürüldü.
- Türkiye genelinde elektrikler kesildi.
- Balyoz davası sanıkları beraat etti.
Savcı olayından başlayalım. İstanbul Emniyet Müdürü olarak görev yapmakta olan Selami Altınok bu göreve atanmadan önce Aksaray Valisi idi. Bir vali düşünün ki, emniyet müdürü yapılıyor ve İstanbul valisinin emrine girmeyi kabul ediyor.
Başka bir deyişle rütbesi ve konumu düşürülüyor ama bunu içine sindiriyor, kabul ediyor.
Üstelik bu arkadaş polis kökenli değil.
İstanbul gibi 15 milyonluk bir kente polis olmayan, emniyet örgütünü tanımayan, bu konuda hiçbir deneyimi olmayan bir şahsı getirip en tepesine dikiyorsunuz.
Hiç kuşkunuz olmasın, İstanbul polisini Selami Bey değil, daha alt rütbedeki polis şefleri yönetiyor.
Şimdi haklı olarak “O halde niçin o tercih edildi” diye soracaksınız.
Çünkü Tayyip’in has adamıdır da ondan. İstanbul’u yabancıya bırakmak istemedi!
Bizim sadrazam Ahmet emir vermiş, merhum savcının dün Eyüp Sultan Camii’nde yapılan cenaze törenine muhalefet saflarında yer alan televizyon kanalları ile gazetelerin muhabirleri alınmadı.
Bu da bir başka demokrasi ayıbıdır.
Peki olaya niçin yayın yasağı-sansür getirildi?.. Böyle bir şey olabilir mi?
Olduğunu görmüş olduk. İşlerine gelmeyen her olaya böyle yayın yasağı getirecekler.
Bir soru daha:
Savcı acaba polis kurşunlarıyla mı öldürüldü?
Yayın yasağı var, bilsek bile açıklamak mümkün değil.
* * *
Elektrikler Van hariç bütün Türkiye’de saatlerce kesildi, hayat felç oldu. Korkunç bir olaydı.
Peki bu olay niçin oldu?
Dikkat ediniz, her fırsatta bol bol nutuk atıp ahkâm kesenler bu sorunun yanıtını veremiyor... Çünkü ne olduğunu onlar da bilmiyor.
Tayyip, Ahmet, Enerji Bakanı vesaire konuşamıyor.
Faili meçhul!
Demek ki biz 77 milyon kişi, topluca bıçak sırtında yaşıyoruz.
Sadrazam Ahmet bir ara konuşmayı denedi:
Terör saldırısı olabilir!..”
Eğer Türkiye gibi bir ülkenin tüm elektrik sistemi terör saldırısı tehdidi altındaysa ve bir anda çöküntüye uğratılıyorsa, yuh olsun o sistemi yaratan ve sürdüren herkese.
Fakat bu konuda farklı düşünenler de var.
Elektrik sistemine bu saldırıyı inlerinden çıkarılmakta olan paralel yapı yapmış olabilir!
Yooo, öyle hemen gülmeyin.
Size yandaş-yalaka iktidar gazetelerinde dün yer alan dört ayrı ve somut haber örneği vereyim. (Onların reklamını yapacak değilim, o yüzden gazetelerin ismini açıklamıyorum!)
İlkinin birinci sayfada yer alan haberinde kesintinin sorumlusu aranıyor ve soruluyor:
“İran mı, paralel mi, Almanya mı?”
İkinci gazetenin haberi:
“Türkiye’nin enerji sektöründe şalterlerin paralel örgütün elinde olduğu belirtiliyor. Elektrik dağıtım sektöründe paralel yapıya mensup üst düzey yönetici oranının yüzde 80 olduğu öğrenildi.”
Üçüncü yandaş gazete:
“Arızanın Fethullah Gülen’in mason olduğuna dair belgelerin yayınlanması ve İran’la yaşanan gerginliğe denk gelmesi dikkat çekti.”
Dördüncü ise olayı doğrudan manşetine taşımış:
Hain bunlar. Elektrik kesintilerinin arkasında da paraleller çıktı. Erdoğan ve hükümeti zorda bırakmak için her türlü hain planı devreye sokan paralel örgütün, elektrik kesintisinde de parmağı olduğu iddia edildi.”
Dolayısıyla, önceki gün yaşanan elektrik rezaletinde hükümetin falan sorumluluğu olmadığı, şalterleri cemaatin henüz inlerinden çıkarılamayan bölümünün indirdiği, trafoya kedileri onların soktuğu böylece ortaya çıkmış oldu!
Bu ne muhteşem cemaatmiş be!..
* * *
Ve önceki gün, mahkeme tüm Balyoz sanıkları için beraat kararı verdi. Geçmiş olsun, ama bu neyin beraat kararıdır!
Türk Ordusu’nun emekli veya muvazzaf 236 komutanı o iğrenç davada yargılandı.
Kuvvet komutanları, ordu komutanları, general ve amiraller, albaylar, yüzbaşılar...
Ortalama beş yıl haksız yere hapis yattılar. Şöyle gözünüzü kapayıp bir düşünün beş yıl hapishanede kalmanın ne demek olduğunu. Hem de suçsuz olduğunuz halde...
Belgelerin tümünün düzmece olduğu yargı aşamasında defalarca kanıtlandı ama hakimler ve savcılar umursamadı.
Onları yargılayan, bu inanılmaz cezaları veren hakimler şimdi nerede ve ne yapıyor? Vicdanlarından ses var mı?
Düzmece belgelerle sanıklar hakkında dava açan o hızlı savcıların vicdanı rahat mı?
Duruşmalarda yaşanan hukuk rezaletini hep birlikte gördük.
Aileler mahvedildi, bazı sanıklar intihar etti. Korkunç bir insanlık dramı yaşandı ama bir kişi bile baş eğmedi.
* * *
Balyoz davasını AKP iktidarı tezgahlayıp ayarlamıştı. Tümüyle kurgu idi.
Amaç en baştan belliydi, defalarca yazdık:
Türk Ordusu’nda kendisinden yana olmadığı bilinen komuta kademesi ile subayları “Darbe yapacaklardı” gerekçesiyle saf dışı bırakmak.
Amaca ulaşmak için hiç utanmadan (Yargıtay dahil) yargı kullanıldı.
Ordumuzun kolu kanadı kırıldı, en değerli unsurları bu yolla tasfiye edildi.
Başardılar!
Bunlar olur ve silah arkadaşları bu görülmemiş tezgahla boğuşurken, Genelkurmay Başkanı Necdet Bey seyretmekle yetiniyordu!
Yıllarca boş yere hapis yatırılan, ailece perişan edilen yüzlerce Balyoz sanığının şimdi karşı dava açma hakkı var.
Şakır şakır -sembolik bile olsa- tazminat kazanacaklar ama giden yılları geri gelmeyecek, neye yarar.
Üstelik tazminatları onları içeri tıktıran hakim ve savcılar değil, devlet ödeyecek.
Yaktı, yıktı, mahvetti, adalet paspas gibi çiğnendi ama sonunda Balyoz davası beraatla sonuçlandı.
Tezgahı kuranlar utansın, kına yaksın.