Seçim yaklaşırken, çözüm illüzyonu değişti. Mardin Valisi emretti, PKK zulaları patlatıldı.
Dağlıca’ya havan atıldı, asker obüsle yanıt verdi.
İlk değildi ama Genelkurmay bu kez saklamadı, açıkladı.

* * *

Saray sinyal verdi, devlet savunmayı bıraktı, saldırı nizamına geçti.
İyi, hoş da neden?
Muhtemel sebepleri tek tek sayalım.

* * *

HDP barajı geçti mi, yoksa takılacak mı?
Her ankette farklı...
Ama “birilerini” korku sardığı belli.
HDP’yi baraj altı bırakmanın en kolay yolu yeniden çatışmak.
Muhafazakar kürtlerin, kentli liberallerin gözünü korkutmak.
Bu sayede HDP marjinal partiye dönüşür, oyu düşer.
Üstelik MHP’yi de birlikte aşağı çeker.
Etki-tepki meselesi...

* * *

Saray’ın kriz tırmandırma taktiği eskidir.
Ortalık yerde kavga dövüş var sanılırken, gizli saklıda antlaşma aranır, hatta zorlanır.
Rest çekilir, göz korkutulur, PKK’dan büyük bir taviz alınır. Seçim kozu olarak kullanılır.

* * *

Korkum odur ki, bu tehlikeli oyun yeniden cana mal olmasın, kan akmasın.

Savunma hakkımdır

Gazeteciliğimi tabii ki herkes tartışabilir.
Başarılı bulur, veya dilerse yerden yere vurur. Saygıyla karşılarım.
Ama eski mesleğimdeki karar ve icraatlarım, yalan ve iftira ile karışık siyasetime bulaşırsa, savunma hakkımı kullanırım.

* * *

Önce Cüneyt Ülsever başladı.
Genel müdür yardımcısı olduğu Emlak Bankası soyulup batırıldığı için, yıllarca davalarla uğraşan, sonra Korkmaz Yiğit’le çalışan, Kanal 7’ye program yapan, Recep Tayyip Erdoğan’a sayfalarca övgü düzen, Hacı’nın mağduriyeti romanını yazan Cüneyt Ülsever.
“Tayyip Erdoğan istedi, Berberoğlu beni kovdu” diyerek yıllardır iftira attı
durdu.
Kahraman olmaya çalıştı.
Ciddiye almadım, yanıt vermedim.
Bugün veriyorum. Cüneyt Ülsever’i kovmadım.
Bir tek yazısının, satırına dokunmadım.
Yalan söylüyor.
Okuru olmadığı için gazetedeki yazılarının sayısını azalttım.
Sadece Ülsever değil, başkaları da vardı.
Örneğin 2010 referandumunda “evet” diyeceğini açıklayan bir başka yazarın da yazı sayısını indirdim.
Cüneyt Ülsever önce kararımı kabul etti, sonra ilk yazı gününde gazeteye, mesleğe hakaret dolu bir metin yolladı.
Gazetenin hukuk bölümü yazıyı “basılamaz” buldu, ihtarname çekti.
Ülsever uzlaşma yolunu seçti.
25 Nisan 2011 tarihinde Mümin Cüneyt Ülsever ile mutabakat ve ibraname imzalandı, kendisine yasal hakkı olarak 27 bin 200 lira ödendi.
El sıkışıldı, sulh yoluyla ayrıldı.
Mesele bundan ibarettir.
Zaten Ülsever’in iddiası doğru olsaydı, başta  Ertuğrul Özkök, Mehmet Yılmaz, Yalçın Bayer, Ahmet Hakan, Yalçın Doğan gibi muhalif  isimler yönettiğim gazetede yazmaya nasıl devam edebilirdi ki?

* * *

Dün Soner Yalçın benim onu kovduğumu yazdı.
Dahası sevdiğim ve CHP’den ön seçime giren bir gazeteci, bir de saygın bir vekil ile kıyasladı.
Bab-ı Ali tekniği ile onları över gibi yaparken, niyeti beni sıfırlamaktı.
Canı sağ olsun.
Ama olan biteni bir de benden dinleyin.
2010’da Hürriyet’e Genel Yayın Yönetmeni olduğumda Soner Yalçın haftada bir gün tarih konulu yazı kaleme alıyordu.
Ama asıl işi, iddiası Cüneyt Ülsever’in de yazdığı Oda TV idi.
Soner Yalçın, 14 Şubat 2011 günü tutuklandı, 2012 Aralık ayı sonunda tahliye oldu.
Soner Yalçın tutuklandığı gün avukatı (eski eşi) bana geldi, konuştuk.
Temasta kaldık.
Soner Yalçın içeride iken, kendisinin de yazdığı gibi Hürriyet’ten aldığı maaşın 10 ay daha ödenmesine ön ayak oldum.
Hatta elime geçtikçe içeriden yazabildiklerini basmaya devam ettim.
Özetle Soner Yalçın hapse düşünce onu terk etmedim.
Aksine elimden gelen dayanışmayı gösterdim.
Kendimi asla mahkeme yerine koymadım.
Sadece iddiaya bakarak yargısız infaza gitmedim.
Ama 10 ay sonra Deniz Baykal’a şantaj iddiaları gündeme geldi.
Tam anlamadım.
Yurtdışındaydım, döndüğümde Soner Yalçın’a ödemelerin kesildiğini öğrendim.
Üzüldüm, ama elimden gelen o kadardı.
Zor günlerinde “Şunu eksik yaptın” diyemeyen Soner Yalçın bugün benden şikayetçi.
Herhalde benim bilmediğim, ama onun bir bildiği var.
Yoksa yazık!

Veda zamanı

Yıllarca özgür, kaliteli medya yaratmak ve çalışanı olmak için gayret ettim.
Siyasette de aynı mücadeleyi inatla verme kararındayım.
Arkamda batık banka, tefeci patron parası, kaçak villa yok.
Yüküm az, vicdanım rahat.
Özetle artık gazete okuru olma zamanı geldi.
Sözcü’ye, patronundan okuruna kadar teşekkürü borç bilirim.
Hoşça kalın.
Hakkınızı helal edin.