Ülkenin Cumhurbaşkanı’nın başlıktaki sözü söylediğinden yaklaşık 6 ay sonra “öyle” bırakılmadılar...
Tutuklandılar!..
İki gazeteci...
Biri haberi yazan Ankara temsilcisi...
Diğer haberi gazetenin birinci sayfasına koyan Genel Yayın Yönetmeni...
Konu: MİT TIR’ları...
Hani Cumhurbaşkanı’nın daha önce “İçinde silah varsa ne olacak yoksa ne olacak” dediği MİT TIR’ları!..

* * *

Cumhuriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara Temsilcisi Erdem Gül önceki gün bu haber nedeniyle savcının karşısına çıkıp ifade verdiler...
Savcı onları tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliğine sevk etti...
Sulh Ceza Hakimi, “Yaz kızım” dedi, “Tutuklanmalarına...”

* * *

Tutuklama bir tedbirdir ve neden verilir?..
Kaçma şüphesi...
Delilleri karartma ihtimali...
Eğer kaçma şüphesi ise...
Can Dündar daha geçen hafta yurt dışındaydı, kaçacak olsa ülkeye dönmezdi!..
Erdem Gül Ankara temsilcisi, herkesin gözü önünde TV kanallarına tartışmacı olarak katılıyor...
Sopayla kovalayacak olsalar, yerlerinden kıpırdamayacak iki gazeteci...
Delilleri karartma meselesi ise, zaten her şey ayan beyan ortada!..
Ama Türkiye’deki hukuka bakarsanız, tutuklama bir cezalandırma yöntemi oldu!..

* * *

Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması “Türk basınının kara günü” değildir...
Türk demokrasisinin ve basın özgürlüğünün kara günüdür!..
Türkiye’de zaten kör topal hale gelen basın özgürlüğü ve demokrasi beyin kanaması geçirmiş ve felç olmuştur!..
“Hesabını verecekler... Öyle bırakmam onu”
Hesap mı?..
İki gazeteci de tutuklanmalarını şeref madalyası olarak görüyor...
Ama “öyle bırakılmadılar”, bu doğru...
İkisi de Silivri’de...

* * *

Daha dün, Balyoz, Ergenekon, Poyrazköy davalarını yaşadık...
Tutuklamaları, generallerin, amirallerin, seçkin subayların, bilim insanlarının, gazetecilerin cezaevlerinde neler çektiklerini gördük...
Kurmay Albay, hakkında yakalama kararı çıktığını öğrenince görevli olarak bulunduğu taaa Napoli’den kalktı geldi, “kaçar” diye tutuklandı...
Amiral, gemisiyle taaa Hint Okyanusu’ndaydı, döndü geldi, “kaçacak” diye tutuklandı...
Sonunda hepsi beraat etti, “paralel yapının ihaneti” olduğu anlaşıldı...
Onları tutuklayanlar, onları yargılayıp 50 yıla 100 yıla mahkum edenler bugün savcı da değil, yargıç da... İnsanları “kaçacak” diye tutuklayanlardan bazısı da yurtdışına kaçak yaşıyor!..

* * *

Suçlu veya suçsuz, ayrı mesele...
Ama bir haber için, ister casusluk, ister örgüte yardım iddiası olsun...
Cumhurbaşkanı neden müdahil olur?..
Ülkenin Başbakanı varken...
Ülkenin İçişleri Bakanı varken...
Ülkenin Adalet Bakanı varken...
Ülkenin savcıları varken...
Ve onlar harekete geçmezken...
Neden ülkenin Cumhurbaşkanı suç duyurusu yapar?..
Bilmiyoruz!..

* * *

Bildiğimiz tek şey Başbakan’ın daha iki gün önce okuduğu Hükümet Programı’nda demokratikleşme ve reformlardan söz ederken iki gazetecinin tutuklanmasıdır!..
Dün, tutuklanan ve bugün gururla mesleğini sürdüren gazeteciler için “Onlar gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklanmadılar” diye sevinç naraları atan yandaş yazarlar (!), gün geldi bütün suçu “Paralel yapıya” yüklediler...
Bugün aynı yandaşlar bu defa da Dündar ve Gül için “Onlar gazetecilik faaliyetinden değil casusluk ve terör örgütüne yardımdan tutuklandılar” karaktersizliği, ikiyüzlülüğü içindeler!..

* * *

Türk basını onurunu korur...
Baskılara metelik vermez, vız gelir tırıs gider...
Yazık olan geçen günleredir...
Ve kara lekenin düştüğü yer...
Türkiye’deki zavallı demokrasi ile basın özgürlüğüdür!..