O gün; “Kupayı Galatasaray, Fenerbahçe Stadı’nda alsın” emrini vermişti. Söylemesi ayıp o gün ben; “sonu mafyalaşmaya” gider diye yazmıştım. Benzetmek bile bana acı veriyor.
Ne yapabilirim?
Gerçek, gerçektir.
Gerçeği yazmalıyız.
Mafyanın içini anlatan “Baba” filmlerine benzedi. Her geçen gün, “şeref ve namus üzerine yemin etmiş tarafsız cumhurbaşkanı” durumundan bilerek, isteyerek, göstererek uzaklaşıyor.
Sindiren.
Susturan.
Korkutan.
Dediğini yaptıran.
Emrinin altında kim varsa onları birer birer ya da toplu olarak “ben söyleyeceğim siz yapacaksınız” durumuna getiren bir kişiliğe dönüştü.  Başlangıçta sarıldığı dindarlığı, İslamcılığı, geleneksel muhafazakarlığı, ağır otoriter parfümlü kurucu parti başkanlığını bıraktı.
“Tasmalı yönetim” ilan etti.
Seçim bildirisi yazılacak.
Ben söyleyeceğim.
Sen yazacaksın.
Ben isteyeceğim.
Onu yazacaksın.
Beni öne çıkaracaksın.
Hep ben olacağım.
Sadece ben olacağım.
Benim gazabım olacak.
Veya benim rahmetim.
Bütün yasalar, kanunlar, kurallar, atılacak adımlar, içilecek sular, alınacak nefesler  “benim gazabım ve rahmetim” merkeze konularak yapılacak.
Gazabımla bitireceğim.
Rahmetimle yaşatacağım.
HHH
“Tasmalı Yönetime” uygun düşsün diye Başbakan’ın seçim bildirgesini Cumhurbaşkanı’na götürmesi, onun da seçim bildirgesini “bizzat okudum” diyerek TV ekranından ilan etmesinin başka bir açıklaması olamaz.
Saklı kalamaz mıydı?
Kalabilirdi.
Zaten Cumhurbaşkanı söylemiş, Başbakan da onun söylediklerini; virgülünü, noktasını şaşırmadan seçim bildirgesi diye yazmıştı. Sadece Başbakan ile Cumhurbaşkanı biliyordu. Öyle de kalabilirdi. Ona oy verecekler de seçim bildirgesini Başbakan yazmış diye düşünürdü.
Açık etti.
Herkes bilsin istedi:
Bütün Türkiye duysun.
Benim istediğim yapılıyor.
Ben ne diyorsam o oluyor.
Tasmalar benim elimde.
Neyi istersem onu yazdırırım.
Kimi istersem onu bitiririm.
Kimi istersem onu yaşatırım.
Bütün Türkiye bilsin: Seçim sonrası için “Tasmalı Yönetim Türkiye’si” hazırlıyor.
HHH
Ankara’da dile düştü. Hüseyin Özay şöyle yazdı: Ali Babacan ile Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’yı saat 16.45’te Saray’a ayağına çağırdı. Ama görüşme saat 18.00’de gerçekleşti?
Ne oldu dersiniz?
Cumhurbaşkanı gelmedi.
Ali Babacan ile Erdem Başçı’ya; “Ne söyleyecekseniz, danışmanım Yiğit Bulut’a anlatın” haberi geldi.
Ali Babacan isyan etti.
Saray’ı terk etmek istedi.
Bu kez; “çıkmasına izin vermeyin” emri geldi ve tam 75 dakika beklettikten sonra kendisi geldi. Toplantı yapıldı ve “tatlıya bağladık” açıklaması yapıldı.
Her adımı planlı.
Bilinçli, hesaplı.
“Tasmalı Yönetim” hazırlıyor.
Adına “Başkanlık” diyor.
HHH
Size tahminimi söyleyeyim:
Umduğunu bulamayacak.
Desteği eriyor.
Kendisine oy verenler içinde; “gazabımla bitiririm- rahmetimle yaşatırım- Kendime Saray Yaparım- Türkiye’yi tasmalı yönetirim” tavrına öfke büyüyor.
Altın dönemini kapattı.
Kaybedecek.