Dün, büyük şair Tevfik Fikret’in 100’üncü ölüm yıldönümü idi.
Bir başka büyük şairimiz Nazım Hikmet, Tevfik Fikret için:
“Türk edebiyatının en büyük dağıdır.” derdi...
Bu vesile ile Tevfik Fikret’in (1867-1915) “Han-ı Yağma”, yani “Yağma Sofrası” adlı ünlü şiirini hatırladık..
Devleti soyanları eleştiren, teşhir eden, yeren Tevfik Fikret’in bu şiiri, aradan geçen 100 yılı aşkın zamana rağmen güncelliğini koruyor.
O günden bu güne değişen bir şey var mı, okuyunca anlayacaksınız!

* * *

(Yağma Sofrası’ndan bir bölüm)
“Bu millet ki mustarip,
bu millet ki muhtazır,
Fakat sakın çekinmeyin,
yiyin, yutun, hapır hapır.

* * *

Yiyin efendiler yiyin,
Bu yağma sofrası sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya,
patlayıncaya kadar yiyin.

* * *

Efendiler, pek açsınız,
bu çehrenizden bellidir,
Yiyin, yemezseniz bugün,
yarın kalır mı kim bilir?

* * *

Haseb, neseb, şeref, oyun,
düğün, konak, saray, olay,
Bütün sizin, bütün sizin,
Hazır hazır, kolay kolay.

* * *

Verir zavallı memleket,
verir ne varsa malını,
vücudunu, hayatını,
ümidini hayalini..

* * *

Bütün ferağ-ı halini,
olanca şevk-i balini,
Hemen yutun, düşünmeyin,
haramını helâlini!

* * *

Bu harmanın gelir sonu,
kapıştırın giderayak,
Yarın bakarsınız söner,
Bugün çatırdayan ocak!

* * *

Bugün mideler kavi,
bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın,
kapış kapış, çanak çanak!

* * *

Yiyin efendiler yiyin,
bu han-ı iştiha sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya,
çatlayıncaya kadar yiyin!

Bu ayıp bize yeter!


AKP yönetimi herhalde gurur duyuyordur!
Dünya ülkelerindeki basın özgürlüğünü değerlendiren Freedom House (Özgürk Evi) son raporuna göre:
“Türkiye, basını özgür olmayan tek Avrupa ülkesi!”
Ülkemizi getirdikleri nokta işte bu!
Avrupa sonunculuğu!
Dünyadaki yerimiz de pek parlak değil!

* * *

27 Avrupa ülkesi arasında özgürlükte sonuncu olmak, AKP iktidarının ülkemize armağan ettiği başarı (!) öyküsüdür.
Ne başarı, ne başarı!
Bazı siyasiler “Bu raporu gazeteciler olarak siz reddedin” diyor.
A muhteremler... Nesini reddedeceğiz? Bunun böyle olduğunu biz yıllardır söylüyoruz.
Kendi kendimizi mi tekzip edeceğiz?

* * *

İşin doğrusu, yalnız medya olarak değil, her alanda dökülüyoruz.
Ülkemizde nasıl bir dönem yaşadığımızı artık cümle âlem biliyor.
“17 ve 25 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet Skandalı” bile ayıpların en büyüğü...
CHP de, MHP de, bu yolsuzluk iddialarının soruşturulmasını şart koşunca ülkede “Koalisyon Hükümeti” bile kurulamadı!
Çünkü o yolsuzluk iddiaları AKP’nin hassas yanı... Soruşturma, dava, Yüce Divan...
Sonu nereye varır bilinmez!

* * *

Ya Deniz Feneri Davası? O da yok edildi! Oysa Alman mahkemesi “Deniz Feneri e.V” sanıklarını hapse ve para cezalarına mahkûm etmiş, derneğin Türkiye sorumlularını da ülkemize bildirerek, yasalara göre cezalandırılmalarını istemişti...
O davada da sanıkların yerine, soruşturmayı açan savcıların başlarının derde girmesi şaşırtıcı bir olaydır!
Dünyada, yolsuzluk yapanların serbest bırakılıp, onları yakalayanların yargılandığı başka bir ülke var mıdır acaba?

Te­bes­süm


“Beterin beteri vardır!”
Arkadaşı Cemal, Temel’e:
“Ula Temel” der “Dolar aldı başını gidiyor... Bir dolar 3 liraya yaklaştı! Ülkede ekonomi berbat... Kriz kapıda... Benim de durumum çok kötü. Bu işin içinden nasıl çıkacağım, bilemiyorum.”
“Üzülme yav... Bir çaresi bulunur elbet!”
“Bunun çaresi yok dostum... Yanmışım ben, yanmışım!”
“Uy Cemal... Merak ettim... Söyle, neden bu kadar umutsuz, neden bu kadar kötüsün?”
“Nasıl kötü olmam ki? Borç bini geçti, neredeyse boyum kadar oldu!”
“Yaa... Ama üzülme be Cemal... Beterin beteri vardır... Şükret ki boyun kısa! Ya uzun boylu olsaydın?”

Gü­nün Sö­zü


Hem politikacı, hem aklı başında olmak imkânsızdır!