Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, kendisine suikast yapılacağına öyle inandırılmış ki 14 Mart 2010 tarihinde yaptığı açıklamada, “Orada hedef bendim. Yoksa o iki subayın evimin etrafında ne işi var? Bunları görmek için MİT’e bile ihtiyaç yok. Her şey çok açık” diyordu. Oysa, küçük bir “kamera araştırması” yapılmış olsaydı, Arınç’a suikast hazırlığı içinde olmakla suçlanan albay ve binbaşının Başbakan Yardımcısının bulunduğu caddeden hiç geçmediklerini öğrenmiş olacaktı. Kendisi üzerinden faili meçhul cinayetlerle Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ilişkilendirmek istendiğini de anlayacaktı.
İki askerin, Bülent Arınç’ın evine yakın bir yerde bulunduğu ihbarı 155’e değil, terörle Mücadele Şubesi’nin direkt telefonuna yapılıyor. Bu, önemli ayrıntılardan biridir. Askerler, Ankara’nın Çukurambar semtinde ama telefon ihbar tutanağına göre ihbar Keçiören’den yapılıyor. Bu durum bile bir çetenin, organize bir faaliyetin varlığını ortaya koyuyor.

DİNLEME AYGITLI LAPTOP

Savcı, hakim ve diğer görevlilerin çalışmalarını rahatlıkla yapmaları için Genelkurmay Başkanlığı Seferberlik Tetkik Kurulu Dairesi Başkanı, her türlü önlemi aldırmıştı. Hem kendisi, hem savcı ve hakimin yanında bulunan görevliler “başlarına bir şey getirileceği” kuşkusuyla son derece dikkatliydi.
Kozmik Oda’da arama yapacak Hakim Kadir Kayan’la birlikte olan katip içeriye dizüstü bilgisayarla geldi. Bu, Selahattin Kısacık’ın dikkatini çekti. Her şeyden şüpheleniyorlardı. Hakime, “bu laptop kimin?” diye sordu. Aslında kimin olduğunu biliyordu. Hakim Kadir Kayan, “Terörle Mücadele Şubesi’nin” dedi. “Peki sizin getirdiğiniz laptop nerede?” diye sorduğunda, katip, “Bizim laptop koridorda” karşılığını verdi. Bu durum tümgeneralin canını sıkmıştı. Hakim Kayan’a şunları söyledi:
“Olur mu böyle şey hakim bey? Sizin laptopunuz olmasına rağmen Emniyet’in laptopu niçin sokulmak isteniyor? Arkadaşlarımıza kumpas kurmaya çalışan, bizleri mağdur edenlerin bu dizüstü bilgisayarın içine dinleme cihazı koyduklarından adım gibi eminim. Bilgisayar üzerinden buradaki bütün konuşmaları dinleyecekler. Lütfen, onu gönderip, kendi bilgisayarınızı getirtin.”
Katip, Emniyet’in bilgisayarını çıkarıyor, mahkemenin dizüstü bilgisayarını getiriyordu. O bilgisayar sadece “arama şu saatte başlamış, şu saatte bitmiştir” diye tutanak düzenlenmesi amacıyla kullanılıyordu. Ama, askerler, niyetin başka olduğuna inanıyorlardı.

HAKİM O BELGEYİ İMZALAMADI

Bugün “Özel Kuvvetler Komutanlığı” olarak bilinen ve bünyesinde iki tugay olan Özel Kuvvetler Komutanlığı. 1954 yılında “Seferberlik Tetkik Kurulu” adıyla kurulmuş ve değişik aşamalardan geçmiş, bu kurul 2013 yılının 28 Haziran tarihinde lağvedilmiş.
Kozmik odalara herkesin girmesi mümkün değil. Hakim Kadir Kayan da, ancak mahkeme kararıyla o odaya girebildi. Yönergeye göre, odadan çıkana “Görev Emniyeti Yemin Belgesi” imzalattırılıyor. O belgede şunlar yazılı:
“Devletin bekası için hazırlanmış olan plan ve çalışmalara vakıf olduğumdan GÖRDÜKLERİMİ, DUYDUKLARIMI ve YAPTIĞIM İŞLERİ hiçbir şekilde, hiçbir kimseye her türlü hal ve şart için söylemeyeceğime ve bilgi vermeyeceğime, aksi takdirde Türk Ceza Kanunu’nun 258’nci maddesi gereğince sorumluluğum bana tebliğ edilmiştir.”
Bu yemin metninin altında subayın adı, soyadı, imzası, sınıf-rütbesi ve görevi, tebliğ yapılan kişinin adı, soyadı, görevi ve imzası bulunuyor. Hakim Kadir Kayan, 16 numaralı “Kozmik Oda’dan” çıkışta, kendisine bu yemin metni imzalattırılmak isteniyor. Ancak, hakim “ben imzalamam” diyor ve bunun üzerine imzadan imtina ettiğine ilişkin tutanak düzenleniyor.

POLİS BİLİRKİŞİNİN PEŞİNDE

Başka bir olay daha yaşanıyor. TÜBİTAK’ın görevlendirdiği bilirkişi Barış Erdoğan’a, bir savcı, “Dışarıda polisler seninle görüşmek istiyor” diyor. Barış, durumu oradaki komutana anlatıyor ve gitmek istemediğini söylüyor. Ancak, askerler “gidebileceğini” belirtiyorlar. Böylece, bilirkişiden ne istendiğini de öğrenebileceklerdi.
Barış Erdoğan, dışarıda bulunan polislerin yanına gittiğinde kameralar kendilerine yönelmişti. Barış’a, “Seninle daha çok işimiz var. Akıllı ol” diyorlardı. Barış Erdoğan, döndüğünde konuşmayı komutanlara anlattı ve yaşananlar tutanağa da geçirildi.
Kimse kimseye güvenmiyordu. Böyle bir ortamda kozmik odalarda aramalar yapıldı, tam 125 milyon sayfalık bilgisayar harddisklerinin kopyaları alındı. O günlerde savcılığa gönderilmeyen, Genelkurmay’da kasada saklanan bu disklerin savcı iki suret imajını aldırdı. İşte, TÜBİTAK’a gönderildikten sonra o bilgilerin akıbeti merak ediliyor...