Diyorlar ki...
“Kemalist Devrim... Kemalist Devrim diye yazıp duruyorsunuz; muhafazakarların CHP’de olmasına karşı mısınız?”
Bu son derece yanlış sorudur.
Öncelikle bu dil kirliliğinden kurtulmak gerekiyor. Bu yanlışlık kasıtlı olarak bilinçlere şırınga edildi.
Erkan Mumcu anlatmıştı; yaptıkları bir araştırma sonucuna göre; Refah Partisi dışında camiye en çok giden seçmene CHP sahipti!
Neoliberalizmin siyasi dayanağı “yeni muhafazakarlık” AKP ile birlikte siyasetin tüm argümanını dine indirgedi ve CHP-İslam ilişkisi konusunda çok çeşitli yalanlar piyasaya sürüldü. Örneğin...
“Seçmen CHP’lileri dinsiz görüyor; kesinlikle oy vermez!”
Bir dakika... CHP neye karşı çıktı ki...
Camiye mi?
Kuran Kursu’na mı?
İmam Hatip’e mi, İlahiyat Fakültesi’ne mi?
Kadınlara seçme- seçilme hakkı verirken “başörtülüler oy kullanamaz ve seçilemez” mi dedi?
“Başörtülü kızlar okullara giremez” mi dedi? (12 Eylül darbesinin “gardırop Atatürkçülüğü” ile karıştırmayınız lütfen...)
Aksine CHP, Halkevleri’nin kadınlara başörtüsü desteği yapmasını kongre kararı olarak benimsedi.
Bugün...
Muhafazakarlar Latin harflerine mi karşı?
Muhafazakarlar -üç-beş radikali saymazsak- Cumhuriyet devrimine mi karşı?
Neoliberalizmin payandası “yeni muhafazakar” tahakkümün sebebi, küresel ekonomik dayatmalara boyun eğdirmektir; toplumsal muhalefeti bölmektir.
Muhafazarlık kültürel, “yeni muhafazakarlık” siyasi-ekonomik tanımdır.
“Yeni muhafazakarlık”ın tanrısı serbest piyasadır/para’dır.
Bugün...
Kemalist Devrimin muhafazakar kültürel değerler ile hiçbir sorunu yoktur. Fakat, geniş kitleleri yoksullaştıran “yeni muhafazakarlık” ile sorunu vardır.
Örneğin...
Başörtülü emekçilerin sömürülmesine karşı çıkar; sigortalı olup sendikalara girme mücadelesini destekler.
Yani... Kültürel muhafazakarlık ile küresel sömürünün dayattığı “yeni muhafazakarlık” farkını bilmek gerekir.
Evet...
Kemalist Devrim’in kapısı, anti-Kapitalist Müslümanlara, Muhammet İkballere, Ali Şeratilere sonuna kadar açıktır...

Marabanın partisi


Diyorlar ki...
“Kemalist Devrim... Kemalist Devrim diye yazıp duruyorsunuz; Kürtlerin CHP’de olmasına karşı mısınız?”
Bu da son derece yanlış sorudur.
Bu soru da vahşi neoliberal ideolojinin yürüttüğü kimlik siyasetinin sonucudur.
Bu kirli dili dayatıp kabul ettirdiler ve tüm sorunları “milli kimlikler” üzerinden tartışır olduk.
Örneğin...
Kemalist Devrim dönemi; “topraksız köylü kalmayacak” şiarıyla, toprak reformu yapma, tarımsal üretimi artırmak için zirai aletler dağıtma ve köylüyü aydınlatma gibi yapılanlar üzerinden değil; sürekli gerici isyanları gündemde tutarak -şeyh-şıh iktidarını güçlendirerek- anlatılıyor! Dönemin kamu yatırımlarından tek söz bahsedilmiyor.
Bugün... Feodalizmle mücadele neden hiç telaffuz edilmiyor?
Feodalitenin iktidarına laf etmeyenler marabayı nasıl özgürleştirebilir?
Kasıtlı olarak kafa karışıklığı yaratıyorlar..
Bugün... Kürtlerin kültürel sorunu yoktur.
Ancak büyük bir yoksulluk vardır. Yoksul Kürtlerin halinin konuşulmamasını isteyenler Kürt meselesini kimlik siyasetine sıkıştırmışlardır.
Bu düğümü çözmeyi Kemalist Devrim gerçekleştirebilir. CHP yoksul Kürtlerin partisi olur.
Bu da “biz sizin kardeşiniz” demekle olmaz.
Kamucu iktisat politikalarınızla yoksul Kürt’ü kazanacaksınız. Örneğin...
Suriye sınırındaki -tüm Kıbrıs adası büyüklüğündeki- kimyasal ilaçlarla zehirlenmemiş toprağı, doğal tarım alanına açacaksınız. Yoksul Kürt köylüsünü buna ortak edeceksiniz. Vs...
Evet... Kürt meselesini PKK-feodalite ekseninden çıkaracaksınız.
Kültürel farklılıkları zenginlik gören ve kimlik siyasetini reddeden Kemalist Devrim; kolektif yaşamı kabul eden tüm özgür Kürtleri CHP çatısı altında toplar.

Kılıçdaroğlu’nun adayı


Fransız Devrimi Korsikalı Napolyon’u lider olarak çıkardı.
Anadolu devrimi Selanikli Mustafa Kemal’i lider olarak çıkardı.
Bu kültürel etnik kimlikleri hiç ön plana çıkmadı.
Devrimlerin düşmanı kimlik siyasetidir.
Bunu dayatan neoliberalizmin amacı da devrimleri önlemektir.
Bugün...
Türkiye’de her politik sorunu etnisite üzerinden konuşuyoruz. En büyük gericilik budur.
Tarım yok edildi, konuşamadık.
Kamu işletmeleri satıldı, konuşamadık.
İş cinayetleri çığ gibi arttı, konuşamadık.
Sendikalar bitirildi, sosyal güvenceler yok edildi, konuşamadık.
Sağlık sistemi bozuldu... Eğitim sistemi bozuldu... Gıdalar bozuldu...
Hiçbirini konuşamadık.
Kadın cinayetleri arttı... İntiharlar arttı... Fuhuş arttı... Uyuşturucu bağımlılığı arttı... Tutuklu-hükümlü sayısı arttı... Ve yoksulluk arttı...
Hiçbirini konuşamadık.
Tüm insani değerlerimiz vahşi kapitalist pazara düşürüp alınır satılır meta haline getirildi.
Sesimizi çıkaramadık.
Sadece kimlik siyaseti üzerinden tartışma yaptık/ yapıyoruz.
Bu nedenle...
“CHP’ye Kemalist Devrim heyecanı gerekiyor” dediğimizde meseleyi politik etnisiteye getiriyorlar:
- “Ama muhafazakarlar gelmez.”
- “Ama Kürtler gelmez.”
İşte bu kafa CHP’yi bu hale getirdi.
Dün olduğu gibi bugün de bu toprakların/Türkiye’nin üç vazgeçilmez devrimcisi vardır:
- Hz. Muhammet...
- Fatih Sultan Mehmet...
- Mustafa Kemal Atatürk...
Üç büyük devrimci de kimlik siyasetine boyun eğmemiştir.
Ne yazık ki...
CHP paçasını neoliberalizmin dayatması kimlik siyasetine kaptırmıştır.
Baksanıza...
Kemal Kılıçdaroğlu, yerine “etekli Kemal Derviş” Selin Sayek Böke’yi hazırlamaktadır. Sürpriz değil...
Kılıçdaroğlu 1 Kasım hezimeti gecesi şunu söyleyebilmiştir:
“CHP’de yaşanan değişim olumludur ve kararlılıkla devam edecektir.”
Bu değişim; neoliberalizmin “yeni muhafazakarlık” ve “kimlik siyaseti” hegemonyasına boyun eğen bir politikadır. Altı Ok’a karşı olmaktır.
Uzatmayayım...
Dostluklar bakidir ama CHP delegesi yolunu seçecektir:
Ya Kılıçdaroğlu-Böke/neoliberalizm yolu...
Ya da Atatürk’ün/Kemalist Devrim yolu...