Rus uçağının düşürülmesiyle koyulaşıp ağırlaşan Ortadoğu’nun en karışık, en karanlık günlerinden geçiyoruz. Antalya’daki G-20 toplantısının ABD Başkanı OBAMA ile Rusya Başkanı PUTİN’in karşıt görüşleriyle sona ermesi, ortak bildirinin değerini ve yararını ölçmeye katkı verecektir. Paris vahşetinin köktendinci militanların insanlık dışı eylemleri olması, Müslümanlara yönelik olumsuzlukları artıracağından dünya barışının kara bir bulut içinde olduğunu söylemek yanlış olmaz. Son Rusya uygulamaları da bunu doğrulamaktadır. Türkiye’nin giderek artan yalnızlığı IŞİD’e yardım kuşkuları, MİT TIR’ları söylentileriyle ince bir çizgidedir. Terör karşıtlığı konuşmalarının inandırıcılığı tartışılan Bay RTE’nin Suriye ve Mısır yaklaşımları da tepki toplamakta, öbür çıkışları da yeterli ilgiyi görmemektedir. Siyasal bir curcuna içindeyiz. Söz düellosu ortada.
Bay RTE son konuşmalarından birinde “...geçen yıllarda devletle millet arasına mesafe koydular...” diyerek Atatürk ve İnönü ile kendinden öncekileri eleştirdi. Bu yanlış ve amaçlı eleştiri, yanıtları zorunlu kılıyor.
Atatürk ve İnönü, ümmetten ulus yapısına kavuşturulan millete devleti benimsettiler. Mesafe koymadılar. Osmanlı saraylarının koyduğu mesafeyi kaldırdılar. Halk içinde spor karşılaşmalarında, denizde, bahçelerde, kırlarda, cadde ve sokaklarla alanlarda oldular. Arkalarında koruma ordusu da yoktu. Ya şimdi? Kaçaksaray adı verilen yapı iki yanlı demir parmaklıkla çevrili. Binlerce polis ve yüzlerde kamera ile korunuyor. Bay RTE dışarı çıktığında araba kafilesi ve polis motosikletleri 50’ye yaklaşıyor. Halk içinde görünmüyor. Seçilerek çağrılan öğretmenler, özellikle muhtarlar toplantısında, alkışlar eşliğinde, istediği gibi konuşuyor. Yakında 85 bin caminin imamını da toplamaya başlarsa birkaç yıl bu tür çağrılar, alkışla yinelenen konuşmalar izlenecek. Son konuşmasında anlamını bilmeden oy verenlerle halkoyunu önererek başkanlık sistemini yinelemesi böyle.

OYSA

Bay RTE’nin andına uymadığı gerçeği ortada. Anayasa değişikliği söylemleri sürerken eylemli biçimde değiştirdiği de açık. Kendisi Kenan EVREN’in bile kullanmadığı yetkileri kullanıyor. G-20 toplantısında bile Başbakan’ın yapması gerekenleri o yaptı. Hem Cumhurbaşkanı hem Başbakan olarak alanda. Yeni kabine düzenlemesi açık.
Koruma önlemleri halktan çekinmeye, korkuya mı, yoksa değişik nedenli yakınmalara mı bağlanıyor, saptamak güç, Yandaş olmayan topluluklara katılacağını, Atatürk, İnönü, Bayar, Menderes, Demirel gibi Ankara caddelerinde yürüyeceğini görecek, duyacak mıyız bilemem. Acaba Ankara’nın Çankaya, Kızılay, Ulus, Cebeci, Yıldırım Beyazıt, Yenimahalle vb. bölgelerinin bir bölgesinde yürüyüp yurttaşların sevgi ve saygısıyla karşılanabilir mi?
Şimdi kalmadığını övünerek söylediği “mesafe”nin bugünkü durumunu görmek isteriz. Cumhurbaşkanı olarak ilgi görmesi herkesi mutlu eder.
Cumhuriyetle başlayan eşitlik, kardeşlik, yurttaşlık, Türkiye halkının oluşturduğu Türk Ulusu yapısı içinde en güzel günlerini Atatürk ve arkadaşları döneminde yaşadı. Şimdiki gibi ne köktendinci mollalar, ne siyasal mollalar topluma egemen oldu. Hukukun üstünlüğünden başka üstünlük, ayrımcılık yoktu. Şimdi arada sırada söylenen “Tek vatan, tek millet, tek bayrak, tek devlet” o yılların kazanımıdır. Gerisi lâftır. Devletin partizanlaştırıldığı Bay RTE’ye sarayında alkış tutanlardan anlaşılıyor.

KAYGI

İktidarın bağımsız yargıya saldırıları sürüyor. Kalemleri paslı ve kirli yandaşların terbiye dışı yaklaşımları bir yana siyasal sözcülerin değerlendirmeleri de çirkin. Cumhuriyet Gazetesi genel yayın müdürü ile Ankara temsilcisinin tutuklanması bu çabaların kötü sonuçlarından biri. Toplumun kulakları ve gözleri kapatılmakta, haberleşme, düşünce ve kanaat, bilgi edinme ve basın özgürlükleri sözde kalmakta, karanlık yönetim dönemi ağırlığı, ülkenin üzerine çökmektedir. Üzüntü verici durum kaygılara neden olmaktadır. İktidar, hukuk devletinin en sağlıklı güvencesi yargıya gölge düşürülmesinden özenle kaçınmalıdır.