Zamanın “Gün-saat” diye ölçülere vurularak izlenen akışı durmak bilmiyor. Yılların ve ayların getirip götürdüklerine yetişilmiyor. Doğum ile ölüm arasındaki sürede yaşananlar olumlu ve olumsuz yanlarıyla insanın belleğine işliyor.
Neler izlenmiyor ki.. Yurdumuzu kurtaran, ulusal varlığımızı, yaşamımızı kazandıran cumhuriyet kurucularına saldırıları beceri sayan aymaz, bağnaz ve sapkınlar doludizgin gidiyor, birbiriyle yarışıyorlar. Yıktıkları değerlerin, çiğnedikleri ilkelerin ayırdında olmadan at koşturuyor, yarınlarda adlarından nasıl söz edileceğini, nasıl anılacaklarını düşünmüyorlar.
“Demokrasi” insanlık öğretisinin siyasal alandaki adıdır. Siyasal örgütlenme biçimi olarak devlet yönetiminin bir türüdür. Bu sözcüğü gevelemekten başka hiçbir ilgisi olmayanların, demokratlık savlarına inanmak olanaksızdır. Kişisel ve partisel egemenlik düşleyenlerin, hukuksuzluktan yararlanarak çıkar ve güç sağlamayı amaçlayanların, baskı ve şiddet peşinde koşanların, kendilerini Anayasa ve yasa yerine koyanların, başta inanç olmak üzere değişik kavram ve bağların sömürüsüne soyunanların insanlıkla ve demokrasiyle birlikteliği söz konusu olamaz. Halk dalkavukluğu yeğlenerek toplantılar yapıp nutuklar atmak demokratlığı değil düzenbazlığı gösterir.
Yeni yöneticilerin çoğunun ağzından çıkanları kulakları duymuyor. Halkı-ulusu temsil edenlerin, temsil ettiklerine karşı yukardan bakmaları, hizmet etme yerine buyruk vermeyi yeğledikleri, yasaklar ve baskılarla kişisel ve partisel egemenlik kurmaya çalıştıkları, güçleri için her yolu kullandıkları hukuk dışı bir ortam içindeyiz. Kuraltanımazlık her alanda yaşanıyor. Seçim ya da atamayla olsun kimi katlar gelenlerle değerini yitirmekte, andın namus ve onur sözü sayılması unutulmaktadır.
NEDENİ
Sakıncaların büyük çoğunluğu siyasal yapıdan kaynaklanmaktadır. Laik cumhuriyet karşıtları, devlet kurucusundan başlayarak ilkelere, kavramlara ve kurumlara kendi amaçları doğrultusunda biçim ve içerik vermek çabasıyla her şeyle oynamaktadırlar.
Aralarına bir-iki koyu AKP’li yazar alınca iktidara hoş görüneceğini sanarak yansızlığını yandaşlığa çeviren gazetelerin değişen rengi ve tutumu, burukluk yaratmakta, ilerde kullanılıp atılacaklarının ayırdında olma yetilerini yitirdikleri izlenmektedir.
Sermaye el değiştirmiş, köşebaşları tutulmuş, iktidar korkusu ve baskısı gerçekleri tersine çevirmiş, siyasal tutsaklığın boyutları ölçülemez duruma gelmiştir. Ruhsuzluk, duyarsızlık, saygısızlık ve güvensizlik gitgide yoksunluğunun acılarını yaşatmaktadır.
Devletin yüksek tutulması gereken itibarına değil, Apo’nun olmayan itibarına özen gösteren siyasetçiler, yolsuzluk ve rüşvet olaylarını gözardı ederek kişisel beklentileri ve çıkarları için oy kullananlar, giderek yaygınlaşan mezhepçilik, cemaatçilik, partizanlık, arkadan konuşma, iki yüzlülük, bilgisizlik ve arsızlık toplumu kemiriyor. İnanç sömürüsü ve demokrasi yozlaşmasıyla gelinen çizgi geleceğe ilişkin kaygıları artırmaktadır. Bilim çatısı yıkılmakta, dogmalar yeni yapılanmalarla uygarlığın üzerine çökmektedir.
OLASILIK
Sanırız kimilerinin sultanlık ve halifelik yönelişli diktacı düzen istemleri, kursaklarında kalmaktan öte onları yıkacak, değerini bilmedikleri anlaşılan lâik Atatürk cumhuriyeti kendilerini hiçleyecektir. Şamatayla, yaygarayla, ilkellik belirtisi övünmeyen, konuşmalar, saldırılar ve sözde yanıtlarla kötülükleri unutturmaları olanaksızdır. Zaman kimlerin süpürüldüğünü bir gün gösterecektir. Yalan-dolanla, babalarının çiftliği gibi ülkeyi “süreç” adıyla görüşme konusu yapanlarla, halktan gerçekleri saklayıp ödün umutlarıyla bölücüleri sevindirenlerle, kurtuluş ve kuruluş felsefesine sırtını dönenlerle birliktelik karabasandır. Kimi bayram ve günlerde yayımladıkları içtenliksiz iletilerle kendilerinden başkasını kandıramazlar.