Bir ağaç görürsünüz kimi zaman tek başına...
Dalları kurumuş...
Yaprakları dökülmüş, çiçekleri ve meyvesi yok...
Damarları bir ölünün iskelet eli gibi, toprağa geçirdiği parmakları dışarıda...

*

İçi dışı çürümüş ama bir ittireni çıkmadığı için bu vatan toprağı onu öyle dik tutar orada...
Biz buna “Dik duruş” diyoruz...

*

Yoksul ve cahil insanlar dallarına çaput bağlarlar...
Her çaput parçası bir dilek...
Para...
Oğlana iş...
İyi bir avanta...
Biraz sevap...
Cennette bir yer...

*

Ondan bir kazma sapı bile olmaz ama cahil insanların dallarına bağladıkları çaputlarla anlam kazanır odun ...
İnsanlar ondan çok şey beklerler, oysa meyvesi, çiçeği dahi insanların bağladıkları çaput parçalarıdır...
Cehaleti temsil eder...
Kaderciliğin sembolüdür...
Akılsızlığın anıtı...

*

Bugün 2 Temmuz, şairlerin, ozanların otel odalarına kapatılıp çığlık ata ata yakıldıkları Sivas katliamının yıldönümü...
Havaalanındaki katliamı lanetlerken, Sivas katliamında insanları diri diri yakanların nerede olduklarını soracak olursan...
Türkiye’yi teslim ettiniz...
Çaput bağladınız ya...

*

“....
Bilekler kan içinde, dişler
kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim
Kapansın el kapıları, bir daha
açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim...
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...

*

O gece ozanlar bunu seslendireceklerdi...
Böyle isteyen Nazım Hikmet’e bir ağaç gölgesinde mezar yeri dahi vermeyen, onu sevenleri diri diri yakan memleket...
Devam et...
Bu garabet bizim...