‘İftarlık Gazoz’, bazı dağınıklıklarına rağmen çok samimi, duygusal ve izlenmesi gereken bir film. Cem Yılmaz’ın oyunculuğunu ise asıl bu filmde görün...



1974 yılında, Muğla’nın Ula ilçesinde bir ilkokul öğrencisi olan Adem yaz tatilinde mahallenin gazoz satıcısı Cibar Kemal’in yanında çırak olarak işe başlar. Tütün tarlalarında çalışan anne-babası ve diğer büyükler, farklılıklarına rağmen birbirleriyle iyi geçinen insanlardır.
Yüksel Aksu üçüncü filmi ‘İftarlık Gazoz’da bir bilinçlenme hikayesi anlatıyor. Sadece küçük bir çocuğun büyümesiyle gelen bir bilinçlenme değil bahsettiğim. Tütün işçilerinin, uğruna deliler gibi çalıştıkları patronlarının devrimci oğlu ve arkadaşları tarafından bilinçlendirilme çabaları, kasaba imamının kendince cemaatini İslam’la bilinçlendirme çabası, Adem’in anne-babasının oğullarını doktor/mühendis olmaya yönlendirmesi, devletin resmi eğitimle vatandaşlarını ‘bilinçlendirme’ çabaları...
Adem film boyunca bu ‘bilinçlendirme’ çabalarının tamamına maruz kalıyor. Bütün büyüme hikayesi filmlerinde olduğu gibi örnek aldığı biri var elbette: devrimci Hasan Abi. Ancak tabii ki de bu sistem içinde en zararlısı ve istenmeyeni de o (!) çünkü düşünen, okuyan, vicdanlı ve iyi bir insan!


Cem Yılmaz çok iyi...


Toplumumuz her ülkenin yaşadığı bu büyük engeli bir türlü aşamadı. Köy enstitülerinin kapatılmasından 1980 darbesine, faili meçhul cinayetlerden bugünkü halimize kadar sürekli sekteye uğratılan ve yanlış yönlendirmeyle yolundan saptırılmış bu ‘bilinçlendirme’ çabaları...
‘İftarlık Gazoz’daki masum Adem bizsek eğer, babası Osman ve baba yarısı ustası Cibar da evin rızkı peşinde koşmaktan başka bir şey düşünemez olmuş şaşkın büyüklerimizdi. ‘İftarlık Gazoz’ işte bu hikayenin filmi. İçi boş komedilerle, korku filmleriyle dolu bir ortamda bu filmi yapan herkese teşekkür etmeli.
Filmin bütün oyuncuları çok iyi ama Cem Yılmaz’ın oyunculuktaki asıl tonu kesinlikle bu. Hayranı olduğu Sadri Alışık gibi en iyi performanslarını trajikomik karakterlerde çıkarıyor en çok. Küçük oyuncu Berat Efe Parlar da o güzel gözlerinin hakkını veriyor film boyunca...


Bir gazetecilik dersi


Bu sene Oscar ödüllerinde pek çok adaylık kazanan, yılın önemli filmlerinden biri ‘Spotlight’. Haberlere konu olmuş gerçek bir olaydan uyarlanan film, aynı zamanda bir araştırmacı gazetecilik dersi adeta. 2001 yılında Amerika’nın güçlü yerel gazetelerinden biri olan Boston Globe’un başına yeni bir editör gelir. Marty Baron, araştırmacı gazetecilik yaparak vurucu yazı dizileri hazırlayan ekibi Spotlight’ın ellerindeki işi bırakıp yeni bir habere odaklanmalarını ister. Haber, yıllar önce ortaya çıkmasına rağmen bir şekilde üstü çeşitli kişi ve kurumlarca kapatılmış olan şok edici taciz vakalarıdır. Ekip araştırmalarını derinleştirdikçe Boston’da görev alan birçok rahibin düzinelerce çocuğa cinsel tacizde bulunduğunu öğrenir. Görünen odur ki, kilise de her eyalette yaşanan bu gibi durumların fazla duyulmasını engelleyip rahipleri korumak amacıyla onların yerlerini değiştirmektedir.
Gerçeklerin korkmadan, cesurca üzerine gidebilen bağımsız bir medyanın ne kadar önemli ve gerekli olduğunu anlatıyor ‘Spotlight’. Bunun dışında, yüz kızartan suçlara karşı bile sistemin kendini korumak adına bizi nasıl da duyarsızlaştırmaya çalıştığını, insanların bazen kendi rahatları için başlarını nasıl da başka yerlere çevirdiklerini gösteriyor bize.


SUÇLULAR TEŞHİR EDİLMELİ


Film, büyük bir skandalı cesurca ve duygu sömürüsü yapmadan işliyor.
Michael Keaton ve Liev Schreiber başta olmak üzere bütün oyuncular gayet başarılı... İnsanlığın en büyük ayıplarından biri olan taciz ve tecavüz suçları asla affedilmemeli, üzerleri kapatılmamalı. Suçlular sonuna kadar teşhir etmeli.

Çocuklar ve sinema üzerine


31 Ocak Pazar günü, saat 15.00’te Robinson Crusoe 389’da (SALT Galata), çocuk-film-sinema ilişkisi üzerine sohbet edeceğiz. Sizleri de bekleriz…