ANALİZ

Mantıklı, akıIlı ve sağduyulu olarak baktığınızda Türkiye’de olup bitenleri anlamak mümkün değil.
Bir darbe bahanesiyle önceden hazırlandığı anlaşılan Olağanüstü Hal ilan ediliyor.
Ohal’le birlikte ard arda kanun hükmünde kararnameler yayınlanıyor.
Onbinlerce kişi hakkında soruşturma başlatılıyor.
Binlerce kişi tutuklanıyor.
Darbe ve terörle mücadele adı altında rejimi değiştirecek kararlar alınıyor.
Her türlü muhalefet çeşitli bahanelerle “darbeciler ve terörle mücadele” kapsamına alınarak ağır baskı ve sindirme yöntemleri uygulanıyor.
Seçilmiş milletvekilleri “intikam” hisleriyle gece yarıları evlerinden toplanıyor alel acele kurulan mahkemelerle tutuklanıyor.
Cumhuriyet gibi Cumhuriyet’le yaşıt bir gazete sudan bahanelerle basılıyor 9 gazeteci hapse atılıyor.
Twitter, Facebook, WhatsApp gibi sosyal medya araçları keyfi olarak kapatılıyor.
Dünyadan gelen tepkilere en ağır hakaretlerle cevap veriliyor.
Bunların hiçbiri akla ve mantığa uygun değil.
Ama hepsini yaşıyoruz.
Nedeni çok basit aslında; Bu iktidar Türkiye’yi yönetemediğini görüyor.
Bunun Türkiye’de aklı başında insanlar tarafından da görüldüğünü biliyor.
Başta içinde bulunduğumuz NATO, Avrupa Birliği gibi kuruluşlar olmak üzere tüm dünyanın Türkiye’deki olup bitenden nasıl rahatsız olduğunun da farkında.
İktidar bir anlamda sona geldiğinin de bilincinde.
O halde, “en iyi savunma saldırıdır” taktiğini uyguluyor.
Bu taktik son derece basit: Önce hayali iç ve dış düşmanlar yaratıyorlar. Sonra kendi başarısızlıklarınızı, beceriksizliklerinizi ve bilgisizliğinizi iç ve dış düşmanların haince saldırılarına bağlıyorlar. Neredeyse tamamını kontrol ettiği medyayı kullanarak algı yaratıyor ve beyin yıkamaya başlıyorlar. Beğenmediği herkesi “hain, terörist, FETÖ’cü, PKK’cı, üst akla bağlı aptallar” diye yaftalıyor ve günde 100 kere tekrar ederek adeta beyinlere kazıyor. Böylelikle bilgisiz ve bilinçsiz büyük kitlelerde yaratılan aşağılık duygusunu alabildiğine sömürerek “Bütün bunlar dik durduğumuz için oluyor. Dünya bizi kıskanıyor. Ülkemizi bölmek, Amerika’nın kucağına oturtmak isteyen yerli hainlerin oyunlarını bozduğumuz, çıkarlarına çomak soktuğumuz için bizi devirmek istiyorlar. Tayyip Erdoğan fobisi ile hareket ediyorlar” diyerek bu kitleleri iyice biliyorlar.
Ülkede gerginlik ve keskinlik giderek artarken arkanıza etkisiz ama kalabalık güçleri toplayarak “Milli irade arkamızda, yüzde 50’yi bırakın yüzde 60’lara çıktık” propagandası ile hem Türkiye’ye hem dünyaya korku salıyorlar.
Ülkeyi elbette artık yönetmiyorlar ama yarattıkları “fiili durum” sayesinde devletin bütün erklerine sahip oldukları için uyguladıkları tüm baskılar, hukuksuzluklar, demokrasi dışı operasyonlara karşı kimse bir şey yapamıyor.
Türkiye hızla bir kaosa doğru gidiyor. Bu kaos politikasının sürdürülebilir olmadığını elbette iktidar sahipleri de biliyor ama yaratılan gerginliğin kendilerini bir süre daha ayakta tutabileceğini, zaman kazanarak dünyanın “Bunlarla baş etmek zor, en iyisi karışmayalım, bizim isteklerimizi yerine getirdikleri sürece kendi hallerine bırakalım” deme aşamasına gelmesini bekliyorlar.
Bu nedenle dünyadan gelen tepkileri en sert ve hakarete varan açıklamalarla savuşturuyorlar ki Türkiye’deki geniş kitlelerde diğer ülkelere ve Türkiye’deki muhalefete olan öfkenin artmasını sağlıyorlar.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Kemal Batmaz, Adil Öksüz’den daha önemliymiş


Cemaatin dinci faşist darbe kalkışmasının en “esrarengiz” ismi olarak Adil Öksüz kondu önümüze.
Bu Adil Öksüz kalkışma gece Akıncı Üssü’ndeydi. Sabah yakalandı. Diğerleri gibi don gömlek bırakıldı, ellerine kelepçe takıldı. Sonra çıkarıldığı mahkeme şaşırtıcı biçimde kendisini serbest bıraktı.
O günden beri bu “esrarengiz” Adil Öksüz’ü konuşuyoruz. Her yerde aranıyor.
Kimse Öksüz’ün serbest bırakılmasına mantıklı bir açıklama getiremiyor.
Öyle ki elbette bir kanıt ortaya konamıyor ama Adil Öksüz’ün çift taraflı çalıştığı, MİT görevlisi olduğu yolunda kuşkular bile dile getirildi.
Açıkçası benim de böyle bir kuşkum var ve şimdi ortaya bir de Kemal Batmaz adı atılınca bu kuşkum daha da arttı.
Meğer o gece Adil Öksüz’le birlikte Akıncı Üssü’nde bir sivil daha yakalanmış. Kemal Batmaz adlı bu kişiye generaller bile selam duruyormuş ki görüntüleri de yayınlandı.
Bu adamın o gece yakalanıp tutuklandığı ve Sincan Cezaevi’ne konduğu anlaşıldı. Daha sonra ortaya çıkan görüntülerden hareket ederek şimdi “Bu Kemal Batmaz Adil Öksüz’den bile daha üst seviyede olabilir” diyorlar.
İşte kuşkumu artıran bu. Daha düşük seviyedeki Adil Öksüz için müthiş bir seferberlik yapılıyor ve kaşla göz arasında serbest bırakılması sağlanıyor. Demek ki arkasında önemli bir güç var.
Biz bunu hep FETÖ’nün gücü olarak düşünmüştük.
Ama ondan daha üst düzeyde olan Kemal Batmaz aylardır hapisteymiş. Peki, Adil Öksüz’ü serbest bıraktıran irade Kemal Batmaz’da niye sınıfta kalmış?
Yoksa Öksüz’ü kurtaran güç FETÖ değil de bir başkası mıydı?

KOMİK

Büyük araçlar; navigasyon cihazlarına güvenip her yola girmeyin sakın


Birkaç gece önce tatlı almak üzere evden çıkıp Beylerbeyi’ne doğru inmeye başladım. Evimizden inen geniş yol S çizerek daralıyor ve ana caddeye varıyor.
Tam en sert dönüşe vardığımda bir de ne göreyim, 20 metrelik bir TIR, neredeyse 120 derecelik ve çok dar bir dönemeçte takılıp kalmış.
Ne aşağı ne yukarı gidemiyor.
İndim, sordum. Meğer adam Ukraynalı bir şoförmüş. Yanında da Türk muavin.
Navigasyon cihazı kullanıyorlarmış. Bulundukları yerden Beylerbeyi’ne inmek için yol tarifi girmişler.
Navigasyon cihazı ne bilsin talebin bir TIR’dan geldiğini. En kestirme yolu rota olarak çizmiş. Ukraynalı şoför de o yolu takip etmiş. Daracık ve 120 derecelik viraja gelince de takılıp kalmış.
Saatler sonra vinç gelmiş de o koca TIR’ı çekmişler.
Siz siz olun, eğer büyük araç kullanıyorsanız navigasyon cihazlarının rotalarına o kadar da güvenmeyin. Bir girersiniz sonra çıkamazsınız.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Bombaları kim patlatıyor?


Diyarbakır’da bomba patlamasından sonra konan yayın yasağı sırasında valilikten bir açıklama geldi. Valilik “Bombayı PKK’nın patlattığının” düşünüldüğünü belirtiyordu.
Amaç da belliydi; HDP’li milletvekillerinin tutuklanmasına bomba ile cevap veriliyordu.
Akla ilk gelen bu doğal olarak.
Ama yine de kendi kendime sorguladım. Bomba yüklü araçta bir ton patlayıcı var. Tutuklamalar gece yarısı yapıldı. Patlama ise sabah saat 09.00 sıralarında gerçekleşti. Bu kadar süre içinde bir ton bombayı bir araca yükleyeceksiniz, patlatma düzeneği kuracaksınız, bunu yapacak adam da hazır olacak. Pek mantıklı değil. Aklıma ilk gelen “önceden planlanmış bir eylem ile tutuklamalar denk geldi” kuşkusuydu.
Ama devlet yetkilileri daha öncekilerden çok hızlı biçimde “Bunu PKK yaptı” diyordu.
Oysa dün Reuters bombalı eylemi IŞİD’in üstlendiğini açıkladı.
Buyrun bakalım, ne olacak şimdi?
Aklıma takılan bir şey daha var. Emniyet daha önceki eylemlerden hemen sonra patlamayı gerçekleştiren kişi/kişilerin kimliklerini hemen açıklardı. Oysa Diyarbakır patlamasında eylemi yapanın ne kimliğini öğrendik ve ne ölüp ölmediğini. O minibüsü getiren canlı bomba mıydı, olay yerinde öldü mü, yoksa kaçtı mı?

ÇOK GÜLDÜM

Gençken aşıktınız ya yaşlanınca?


Bu Pazar Yıldırım Tuna’dan gelen hoş bir espriyle gülümseyelim;
Gençliğinizi düşünün. Yaşam ne kolaydı değil mi? Doktora gidip sıkıntınızı anlatıyorsunuz, sizi dinliyor. Belirtiler aynı ama tanı siz gençken başkaydı, şimdi ise bambaşka.
Elleriniz ve
ayaklarınız titriyor
Gençken: Âşıksınız..
Şimdi: Maalesef Parkinsonsunuz.

*  *  *

Sürekli
gülümsüyorsunuz
Gençken: Âşıksınız..
Şimdi: Efendim yüz felci geçirmektesiniz.

*  *  *

Unutkanlık ve
herhangi bir işe
konsantre
olamıyorsunuz
Gençken: Âşıksınız..
Şimdi: Üzülerek ifade etmek isterim ki Alzheimer hastalığına tutulmuşsunuz.

*  *  *

Sadece onu
düşünüyor, o yokken sanki o varmış gibi onun kokusunu, sesini duyuyorsunuz
Gençken: Âşıksınız..
Şimdi: Kesin teşhis: Şizofreni.

***

Uykusuzluk
çekiyorsunuz
Gençken: Âşıksınız..
Şimdi: Erkekseniz prostat, kadınsanız idrar zorlaması.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Sosyal medyayı durdurunca dünyayı durdurmuyorsunuz


İktidarın HDP’li milletvekillerine karşı başlattığı operasyonun ilk saatlerinden itibaren sosyal medyaya da kısıtlama geldi.
Güneydoğu bölgesinde zaten günlerdir internet hizmetleri neredeyse tamamen durmuş halde.
Ülkenin diğer bölgelerinde de Twitter, Facebook, WhatsApp hizmetleri engellendi.
Çünkü iktidar halkın sosyal medya üzerinden haberleşmesini istemiyor.
Çünkü iktidar halkın gerçekleri öğrenmesinden korkuyor.
Çünkü iktidar sakladığı bazı gerçeklerin yaygın biçimde öğrenilmesinin büyük planını sekteye uğratacağına inanıyor.
Çünkü iktidar sadece kendi kontrol ettiği medya araçlarıyla beyin yıkamak istiyor, bunun hiçbir noktada kesintiye uğramamasını istiyor.
İyi de nereye kadar?
Sosyal medyayı durdurduğunuzu sandığınızda dünyayı da durdurduğunuzu zannetmeniz kadar saçma bir şey olabilir mi?
Türkiye’deki servis sağlayıcıları engelleyebilirsiniz, ama internete girmenin bin çeşit yolu var. Kaç tanesini kapatabileceksiniz?
Bunları uçurumun
kenarında düşmemek
için çırpınan ama elleri sürekli kayan adamın durumuna benzetiyorum.

YENİ ÖĞRENDİM

Silivri’de yasaklı gazeteler varmış


Cemaatin dinci faşist darbe girişiminden sonra tutuklananların çoğu tıpkı cemaatçilerin daha önce Ergenekon ve Balyoz sanıklarını kapattığı Silivri Cezaevi’nde kalıyor.
Çoğunluğu elbette dinci faşist cemaat üyeleri. Aralarında hakimler, savcılar, polisler, bürokratlar, gazeteciler, işadamları var.
Yine Ohal kapsamındaki kararnameler nedeniyle tutuklanan muhalif isimler de genellikle Silivri Cezaevi’nde yatıyor. Cezaevinde de olsa tutuklulara her gün istedikleri gazete ve dergiler veriliyor, sınırlı da olsa televizyon izlemeleri sağlanıyor.
Ancak Silivri’ye gidip gelenlerden öğrendiğime göre Posta, Sözcü, Cumhuriyet, Korkusuz gazeteleri Silivri’ye sokulmuyormuş.
Nedeni belli değil. Cezaevi yönetimi öyle karar almış. Bu gazeteler yasaklıymış.