Sevgili okuyucularım çeşitli yazılarımda okumuşsunuzdur. İki gün önce sessiz sedasız, ezik bir biçimde veda eden, başka bir deyişle gıkını bile çıkaramadan Recep Tayyip tarafından tasfiye edilen Davutoğlu Ahmet’ten burada iki şekilde söz ederdim:
İlki, sadrazam.
İkincisi, stajyer başbakan.
Şimdi o yazılarımdan alıntı yapsam ciltler dolar.
Osmanlı’da sadrazam nedir? Padişahın kulu kölesidir. Onun mührünü koynunda taşır, günü geldiğinde kendisine ulaklar haber getirir:
“Sultanımız mührünü istiyor.”
Hiçbir kişiliği olmayan sadrazam besmele çekip mührü koynundan çıkarır, gelen çavuşlara teslim eder. Bundan sonra başına gelecekleri ise genelde bilmektedir:
Kellesi kesilecektir.
Kısacık bir örnek vereyim, Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa 1683 yılında ikinci Viyana kuşatmasını yaptı, yenilgiye uğrayıp Belgrad’a kaçtı. Sığındığı eve iki gün sonra İstanbul’dan çavuşlar geldi ve “Padişahımız mührünü istiyor” dediler. Başına geleceğini anlamıştı. Namaz kılmak için izin istedi, kıldı ve yere yatırıldı...
Oracıkta iple boğuldu.
Sadrazam Davutoğlu Ahmet’in başına gelen de budur. Gerçi 21. yüzyılda olduğumuz için onun kellesi kılıçla kesilmedi, iple boğulmadı ama sonuç aynıdır. Bir saray emriyle makamdan şutlanmıştır.

*  *  *

Yine anımsayacaksınız, bu değerli arkadaş için sık sık başka sözcükler kullandığım da olmuştur:
“Stajyer başbakan!”
İşte yakın geçmişteki cümlelerimden birkaç örnek:
“Türkiye’de kan gövdeyi götürürken, belli bölgelerde özerklik ilan edilirken, her gün şehit cenazeleri kaldırılırken, bundan sonra ne olacağını Tayyip bilmiyor, onun stajyer başbakanı Ahmet hiç bilmiyor...”
“Ahmet o makamda zaten göstermelik oturuyor. Söyleyeceği her lafta, atacağı her adımda Tayyip’in ağzının içine bakıyor. Tek başına karar verme yetkisine ve yeteneğine sahip değil...”
“Tayyip’in gölgesi altında görev yapan stajyer başbakan Davutoğlu Ahmet...”
“Eyyy Ahmet, senin için stajyer başbakan diye yazdığım zaman bazen düşünüyorum, acaba haksızlık mı ediyorum diyorum. Şimdi bir kez daha anladım ki az bile söylüyorum. Sen stajyer bile olamamışsın. İlkokul öğrencisine öğretmeni tarafından müsamerede verilen rol gibi, siyaset sahnesinde figüranlık yapıyorsun... Neden kendi ipini kendin çekiyorsun, yoksa Tayyip’ten mi korkuyorsun! Türkiye Cumhuriyeti tarihinde senin gibi gölge bir başbakan hiç görülmedi... Allah hiçbir başbakanı senin durumuna düşürmesin. Tamam mı, anladın mı canım!”
“Stajyer başbakan Davutoğlu Ahmet konuştu, sözleri fevkalade ilginç!..”

*  *  *

Kendisine ister sadrazam deyin ister stajyer başbakan... Hepsi uygun düşer.
Göstermelik bir başbakandı, kendisini Tayyip’in altında ezdirdi.
Şimdi bunları okuyunca sakın yanlış anlamayın, son olayda Recep Tayyip’in haklı olduğunu söylemiyorum.
O her zamanki Tayyip’liğini yaptı ve Ahmet’i bir kalemde saf dışı bıraktı.
Ahmet derseniz her zaman yaptığı gibi başını uysal bir çocuk gibi öne eğip kellesini padişahın ellerine teslim etti.
Aynen öve öve bitiremedikleri Osmanlı’nın sadrazamları gibi.

*  *  *

Şimdi ağlaşıyor, kendisini haklı çıkarmak ve mağdur olduğunu vurgulamak için atraksiyonlar yapmaya kalkışıyor.
Dün seçim bölgesi Konya’ya gidip kendi çapında şov yaptı, cuma namazı kıldı.
Ama görevinden onur kırıcı bir biçimde şutlandığında “Madem öyle işte böyle, milletvekilliğinden de istifa ediyorum” diyecek yüreğe sahip olmadığını bir kez daha göstermiş oldu.

*  *  *

Recep Tayyip’in önce Dışişleri Bakanı, sonra Başbakanı olarak görev yaptı. Bugün ülkemizin başında hangi belalar varsa, o belaların her birinde en az Tayyip kadar pay sahibidir.
Mısır, İran, Irak, Rusya gibi ülkelerle onun sayesinde papaz olduk. Basın özgürlüğü yok edildi. Ülkemiz Suriye bataklığına sürüklendi, dünyaya rezil oldu.
Terör hortladı, her gün şehit cenazesi kaldırıyoruz.
Osmanlıcılık oyunu oynadılar, Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i yok etmeyi amaçladılar. Anayasa ve yasaları, laiklik ilkesini paspas gibi çiğnediler.
Din sömürüsüne sarıldılar.
Şimdi bileti eline verilen bu arkadaş bunlar olurken neredeydi, neredeydi!
Tayyip’in altında kendisini ezdirmekle meşguldü.

*  *  *

Dünyanın herhangi bir ülkesinde darbe olduğunda ikisi birlikte ön alıp hemen piyasaya çıkardı:
“Demokratik seçimle gelenlere yapılan bu darbeyi kınıyoruz!..”
Bu anlayış doğrultusunda Mısır’la ilişkimizi bile sonlandırmayı başardılar!
Şimdi kendisine göz göre göre saray darbesi yapıldı ve resmen kovuldu.
“Eyy Cumhurbaşkanı ben bu makama seçimle geldim, seçimle giderim. Beni millet getirdi, ancak millet götürür” diyemedi.
Görev süresi boyunca hep ezikti, ağzını bir kez açamamıştı. Bundan sonra da açması mümkün olmayacak.
İstediğiniz iddiaya girerim, niçin tasfiye edildiğini kendisi bile bilmiyor.
Kader kurbanı oldu!..
Mührü cübbesinin kuşağından çıkarıp kuzu kuzu teslim etmeyi içine sindirdi.
Konuşsana eyyy sadrazam hazretleri, ağzını açsana eyyy stajyer başbakan!

*  *  *

Sevgili okuyucularım, bunları Ahmet’i kötüleyip ötekini haklı çıkarmak için yazdığımı zannetmeyin, başka bir deyişle lütfen yanlış anlamayın.
Türkiye bir tek şahsın çıkarları, kaprisleri ve başkanlık hevesleri doğrultusunda yönetiliyor. Partisinde o şahsa karşı çıkan herkes tasfiye edilmeye mahkûmdur.
“Vay efendim saray darbe yaptı, Ahmet’in arkasında durup ona sahip çıkalım” anlayışı tamamen yanlıştır.
Hem darbeye, hem de Ahmet’in geçmişteki marifetlerine (!) karşı çıkmak zorundayız.
Son yıllarda yaşadığımız bu çirkin süreçte Recep Tayyip’le Davutoğlu Ahmet eşit pay sahibidir. Siyamlı ikizler gibi birbirlerine yapışık doğmuşlardır.
Şimdi şutlayan Recep Tayyip ne ise şutlanan Davutoğlu Ahmet de odur.
İkisinin arasında milim fark yoktur.