Ülkemizde özellikle 1960 sonrasında sık sık sözü edilen “hukuk devleti”ne ilişkin değerlendirmeler, tanımlar ve yollamalar doyurucu bilgi verecek düzeyde olmasına karşın, siyasal alanda bu konudaki çelişkiler, tutarsızlıklar ve terslikler sürmektedir. Yürürlükteki Anayasa’nın “Cumhuriyetin nitelikleri” başlıklı 2. maddesinde öğeleri belirtilen hukuk devleti, Anayasa’nın başlangıç kısmında yinelenen hukuk düzenini gerçekleştirmekle yükümlü yapının adıdır. Bu kuruluşun gerçek ve geçerli olması için Anayasa’nın sonraki maddelerinde öngörülen kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığı başta olmak üzere güvenceye aldığı haklar ve özgürlükler konusundaki duyarlık ve özenin içtenlikle sürdürülmesi gerekir.
Hukuk, toplum düzenini sağlamak için yaptırımları belirlenerek yürürlüğe konulmuş etkin kurallardır. Hukuk devleti de tüm işlem ve eylemlerinin hukuka uygun olduğu, hukukun üstünlüğü ilkesini benimseyen, adaleti başlıca amaç bilerek çalışan devlettir. Bu konuda Anayasa Mahkemesi’nin, öbür yüksek yargı organlarının, mahkemelerin, bilim adamlarının değişik ama sonuçta birleşen tanımları, örnek kararları vardır.
Benimsenmiş ve birleşilmiştir ki hukuk devleti, hukukla yapılandırılıp çalışan, başta Anayasa, hukuka özenle uyan, hukuksuzluktan kaçınan, evrensel kurallara da bağlı kalarak insan hak ve özgürlüklerine güvence sağlayan, toplumsal barışı ve ulusal dayanışmayı, ulusal güvenliğin koşulu sayarak esenlik ve erinç için çaba gösteren çağdaş bir kurumdur.
Akılla üretilen düzenlemeler bileşkesi olan hukuk, toplumsal yararın ve güvenliğin dayanağıdır. Demokrasinin yaptırımı ve kaynağıdır. Hukuksuz demokrasi, demokrasisiz hukuk olmaz. Bir biçim ve öz olarak demokrasiye geçerlik verir. Sözde demokrasiler, hukukun sözde kaldığı, gözardı edildiği demokrasilerdir. Ulusal istencin egemenliği ve üstünlüğüyle niteliği belirlenen demokrasi, adaleti bayrak edinen bir hukuk yapısıdır. Yurttaşları her yönden eşit, demokratik değerlere sımsıkı bağlı olan hukuk devleti, kişi ve aile yönetimiyle din, mezhep ayrımına ve ayrıcalığına, din kurallarıyla yönetime olur vermeyen devlettir. Askerî Yargıtay ile Askerî Yüksek İdare Mahkemeleri kapatılıp Yargıtay içine alınırsa siyasal iktidarların el atmasıyla bozulmasından korkulur.

HUKUKÇULAR

Hukuk eğitim-öğretimi görerek hukuku, meslek edinen kişilerdir. Hukuk devletinin gücünü oluşturan, anlam ve amacını benimseten hukuk adamlarıdır. Yansızlık ve gerçekçilikle davranmayı meslek ahlâkına ödünsüz özen göstermeyi ilke edinen, adalet amacı olan hakkı, özgürlüğü, eşitliği, güvenceyi sağlamada görev yapmayı onur bilen hukukçularla hukuk devleti yaşama geçer. Siyasal iktidarın etkisinde, çizgisinde, ondan beklentileri olan nerede ve kimlerle bulunacağını, nasıl konuşacağını, kimi ve ne zaman alkışlayacağını, kim için ayağa kalkılacağını bilmeyen, beceremeyen değil sıradan kişi, hukukçu olamaz. Oturduğu kürsü, ulusunun ona özgülediği yerdir. Ona yaraşır olma çabası yoksa orada oturmaz.
Gelişigüzel, gerekçesiz kararlarla, duygusallık, yandaşlık ya da karşıtlıkla, bilgisizlikle oldubittilere imza atamaz. Dinlemesini bilecek, inceleyecek, karşılaştıracak, kendini yasa koyucu yerine koyarak adaletin sesini duyuracak, bayrağını yükseltecektir. Davanın yanlarına, avukatlarına karşı gereksiz sözler yakışıksız tutumlarla görev yaptığını sanmak yanılgısına düşmeyecektir. Cübbesinin onurunu koruyamayan hukukçu, ona yaraşır değildir.

Cübbesiz kalmayı hak eder.

Yargıç, savcı, avukat, bilim adamı, üye olsun tüm hukukçular hukuk devletinin mimarıdır. Hukuk güvencesini, kuşkusuz ve yakınmasız adaleti örnek yaşamı, davranışları ve kararlarıyla geçerli, güçlü ve saygın kılar. Siyasal kişilerle, yönetimin başındakilerle birlikte görünme, konuşup görüşme hevesi ve eğiliminden uzak, sözünü esirgemeyen, kimseye eğilmeyen, adaletin kutsallığını benimsetme çabasından başka önceliği olmayandır. Adaletten başka kimsenin adamı değildir. KHK’lerle hukuka kıydırmaz. Ortama uyup tutuklama ve ceza kararı vermez.
Darbeyi fırsat bilip bahane ederek çıkarılan kimi kanun hükmünde kararnamelerle yargıda yapılan adaletsiz ve hukuksuz düzenlemelerle partizan adımlarını kişisel yönetim doğrultusunda hızlandırıp büyüten iktidara karşı geleceğimizin sorumluluğu hukukçulardadır.
RTE’ın “Devlet başkanı, yargının da başkanıdır” sözü yanlıştır, yanılgıdır, özentidir, abartıdır, sakıncalıdır. Yıllardır yaşanan sorunlara karşın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ nun yargıda aydınlık sağlayacak son kararları umut vermektedir.