HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Rıfat Serdaroğlu birkaç dönem milletvekilliği yapmış deneyimli siyasetçilerden. 2002’deki seçimlerde merkez sağ partilerin tamamı tasfiye olunca Serdaroğlu da aktif siyasete ara vermek zorunda kalmıştı. Ancak “eski siyasetçi olmaz” diyen Serdaroğlu siyasi faaliyetini günlük yazılar yazarak ve bunları kendi bloğunda paylaşarak sürdürüyor bir süredir.
Rıfat Serdaroğlu’nun yazıları sosyal medyanın en çok okunan yazıları arasında. Bana da yazılarının çoğu Serdaroğlu’nun yazılarını paylaşanlar sayesinde geliyor.
Rıfat Serdaroğlu’nun 23 Ağustos’ta kaleme aldığı “sen tırnak bile kesemezsin” başlıklı yazısı paylaşım rekorları kırıyor.
Ben de bu yazıyı sizlerle bu köşeden paylaşmak istedim;
“Benden başka kimse racon kesemez, kesilecekse ben racon keserim” dedi, T.C Devletinin 12. Cumhurbaşkanı!
Kabadayılık ve kumarhane erbaplarının dışında “racon kesmek” deyiminin anlamını pek kimse bilmez.
Çünkü bu üslup, Türkçenin günlük kullanımında yoktur. Bu üsluba daha çok batakhanelerde, bitirimhanelerde, zorla başkalarının emeğini çalan çete elemanları arasındaki konuşmalarda rastlayabilirsiniz!
Racon kesmek; “Bir anlaşmazlığı yeraltı dünyasının kurallarına göre çözüme bağlamak” demektir.
Madem Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tarz bir üslubu tercih etti, o zaman bize de o’nun anlayacağı dilden seslenmek düşer. Amacım kimseye hakaret etmek değildir! Herkese kendi tercihine göre anlayacağı dilden seslenip düşüncelerimi anlatmaktır. Okuyucularımdan peşinen özür dilerim…
Eyy Erdoğan, sen racon kesemezsin!
Cumhurbaşkanlığı makamında oturduğun sürece sen tırnak bile kesemezsin!
Neden mi? Dinle de anla!
Oturduğun makam babanın takası değil, binlerce yıllık devlet geleneği olan Türk Devletinin Cumhurbaşkanlığı koltuğudur.
Senin görevlerin, yapabileceklerin, sorumluluk hallerin Anayasamızın 104 ve 105’inci maddelerinde yazdığı kadardır. Ne bir gram eksik ne bir gram fazla!
Anayasal görevlerinin arasında, kabadayılık, tehdit, racon kesme gibi ilkellikler yoktur.…
Haa, ne zaman Cumhurbaşkanlığı koltuğundan ayrılırsın, o zaman cesaretin yüreğin ve bileğin kadar racon kesebilirsin! Etrafındaki binlerce koruma olmadan, devletin maddi-manevi olanaklarını kullanmadan sokağa çıkabilirsen, ne istersen kesebilirsin!
Yalnız bu konuda önüne iki problem çıkabilir;
-Anaların ne delikanlılar doğurduğunu bilemezsin. “El yumruğunu yemeyen, kendini kahraman sanarmış!” Bir harbi delikanlı çıkar, senin kestiğin raconu çizer, karizmanı da yerle bir eder, seni ne Sadat ne de Sedat kurtarabilir!
-O makamdan kalkınca yasaları çiğnemeye, sağa sola korku salmaya kalkarsan, gerçek yüzünü tanımadığın “Devlet” devreye girer ve kamu düzenini sağlamak için, racon kesmeye kalkanları kulağından tuttuğu gibi Yargıcın karşısına dikiverir.…
Sen sen ol, bu tarz bayağı konuşmaları bırak! Efendi ol! Taşıdığın sorumluluğun bilincinde ol! Jöleli oğlana görev ver, günde 5 defa sana “Gururlanma Reisim, senden büyük Allah var” diye bağırsın! Sen de bir fani olduğunu ve görevinin sonuna yaklaştığını anla...

KOMİK

Bu pazarın aforizmaları


Bu hafta da İbrahim Ormancı’dan gelen aforizmalardan bir demet sunmak istiyorum sizlere. Keyifli pazarlar dilerim;
Depresyona karşı yoğurt yemek gerekmiş. Bir cacık olmayacak insanlar yüzünden depresyona giriyoruz sonra da yoğurt yemek depresyonumuzu önleyecek öyle mi?

* * *

Murat Başoğlu’nun öz yeğeni Burcu Başoğlu Kabadayı ile ilişkisinden sonra Türkçe bana yetersiz gelmeye başladı. “Oha, çüş , yuh” gibi sözcükler tepkimi anlatmaya yetmiyor çünkü!..

* * *

Meksika’nın Cludad Juarez kentinde aynı anda 500 kişi mangalda et pişirip dünya rekoru kırmış. Hadi bakalım yurdumun piknikçileri. Aynı anda 5000 kişi mangalda et pişirip dünya rekorunun ayarlarını bozmaya var mısınız, yok musunuz? Ne demişler? İşte Halep, işte arşın!..

* * *

Hanım akşam yemeğinde masasında isim vermeden “Birileri bu evde benden habersiz herkese ayar vermeye kalkıyor. Raconu bizzat kendim keserim. Anlaşıldı mı?” dedi. Bir daha televizyon kumandasını alıp haberleri izlemeye tövbe ettim!..

* * *

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi , Atatürk’ün naçiz vücudu toprak olmuştur ama ağzındaki salyalarla onun aziz hatırasına saldıranlar hep çamur kalmıştır!..

* * *

ABD’de New York kentinde, Türk eğitmen Dilek Edwards çalıştığı yoga merkezinden çok güzel olduğu için kovulmuş. Dilek’ciğim acilen ülkene gel. Seni çok güzel diye baş tacı yapacak işverenler biliyorum. Kesin bilgi!..

* * *

Hava muhalefetini, Devlet Bahçeli’nin muhalefetine tercih ederim!..

* * *

ABD Devlet Başkanı Donald Trump’a adam dayanmıyormuş. Canım anlayın işte. Donald Amca, kendine kadın istiyor besbelli!..

* * *

“Hayatımı yazsam roman olur” diyenleri bazen fena halde bozup “Okuduğun son romanı anlat bana” diyesim var!..

* * *

Karanlığa küfredeceğine, haline şükret, mum ticareti yap!..

* * *

İçime bir kurt düştü. “Niye ben hep koyun gibiyim?” diye sordum kendime!..

* * *

“Bana balık verme, balık tutmayı öğret” Çin Atasözü. “Bana balık verme, olaylara balıklama dalmayı öğret.” Türk Atasözü!..

* * *

Sordum sarı çiçeğe. “Asgari ücretle bir ay nasıl geçinilir?” diye. “Abi sen de çalışmadığım yerlerden sordun be” yanıtını verdi!..

MERAK ETTİĞİ ŞEYLER

“Bedeli ne olursa olsun olsun” ne demek?


Suriye politikamızın tamamen iflas ettiği ortada. Yıllardır savunduğumuz bütün tezler çöktü. Esad’ın kesin gideceğini zannediyorduk, gitmediği gibi uzunca bir süre yerinde kalacak gibi görünüyor.
Esad rejimi artık rahat. Ülkesindeki terör unsurlarıyla çatışmıyor bile. O görev Amerika ve Rusya’da artık.
Ancak Suriye’deki durum bizi çok ilgilendiriyor. Bir taraftan hem Amerika hem Rusya’nın desteklediği PYD giderek güçlenirken öte tarafta artık iyice sıkışan radikal dinci terör örgütlerinin kaçacakları tek yer Türkiye. Bu da Türkiye’nin kâbusu elbette. İktidar her ne kadar bu radikal dincilere karşı farklı hisler içinde olsa da uluslararası konjonktür elini kolunu bağlıyor.
Bu da Erdoğan’ı öfkelendiriyor. Geçen hafta PYD konusunda yine esti gürledi ve “Kürt koridoru açılmasına asla izin verilmeyeceğini” üstüne basarak söyledikten sonra “Bu konuda bedeli ne ise ödemeye hazırız” dedi.
AKP Genel Başkanı’nın bu sözlerini elbette şaşırarak dinliyoruz ve aklımız da karışıyor bu arada. Örneğin Fırat Kalkanı operasyonu başlarken amacımızın Kürt koridorunu kesmek olduğu söylenmişti. Sonra Fırat Kalkanı’nda zafer destanı yazdığımız anlatıldı. Böylelikle 67 askerimizin şehit olması 20’den fazla tankımızın imha edilmesi falan gözlerden uzak tutuldu.
Erdoğan şimdi yine “Kürt koridoru olmaz” dediğine göre demek ki Fırat Kalkanı Kürt koridorunu önlemekte yetersiz kalmış. Ayrıca “bedeli ne olursa olsun” sözünü de anlamak mümkün değil. Ne bedeli ödeyeceğiz. Bu bedel insan kaybı mı, toprak kaybı mı yoksa silah ve mühimmat kaybı mı? Bunları bilmiyoruz. Ama Erdoğan dün Malazgirt’te yine “kefenleriniz hazır mı?” diye sorunca ister istemez korkuya kapıldım. Bedel insan canıysa göze alınan kaç kişinin canıdır. Bir mi, yüz mü, bin mi, on bin mi, yüz bin mi, milyon mu? Şu “bedeli ne olursa olsun” kaç kişidir acaba?