Sevgili okurlarım, bu gece çok önemli bir final maçı var. Kazanan takım bu yıl Birinci Lig’den Süper Lig’e çıkacak üçüncü takım olacak. Çok önemli bir olay...
TRT Spor’dan izleyebilirsiniz.
Maçları izlerim ama Süper Lig’de hiçbir takımı tutmam.
Birinci Lig maçlarının neredeyse tümünü ekrandan izledim. İki takımı tutuyor ve ikisinin de ilk iki’ye girip Süper Lig’e yükselmesini istiyordum.
Yani uzaktan taraftarı olduğum iki takım var:
Göztepe ve Eskişehirspor.
Fakat olmadı.
İlk ikiye Sivas ve Malatya girmeyi başardı ve Süper Lig’e yükseldi.
Geriye sonraki dört takım kalmıştı. Göztepe, Eskişehir, Bolu ve Giresun.
Göztepe ve Eskişehir rakiplerini eleyerek Süper Lig’e yükselecek üçüncü ve son takım olmaya, final oynamaya hak kazandı.
Bu gece onlardan biri amaca ulaşacak da, acaba hangisi?

*  *  *

Göztepe İzmir’in temsilcisi. Başkanı iş adamı arkadaşım Mehmet Sepil...
İzmir takımları futbolda ne yazık ki son yıllarda somut bir başarı elde edemediler. Oysa İzmir, Göztepe dışında Karşıyaka, Altay, Altınordu gibi köklü takımlara sahip. Her biri futbolda geçmiş yıllarda nice büyük başarılara imza attılar ama sonra durdular!
Sarı kırmızılı Göztepe’nin muhteşem bir seyircisi var. Binlerce seyirci her maçta Buca stadını doldurup destek veriyor.
Hocası saygın bir isim, Yılmaz Vural.
Dolayısıyla ben bu gece Göztepe’nin kazanmasını istiyorum.

*  *  *

Öbür tarafta ise Eskişehir var. Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen sayesinde Türkiye’nin en uygar kentlerinden birine dönüşen Eskişehir, ülkemizin adeta kültür merkezi oldu.
Müzeleri, parkları, Porsuk üzerindeki köprüleri, konser ve tiyatro salonlarıyla gerçekten muhteşem bir kent.
Seyircisi derseniz, o da muhteşem.
Takımın her maçını binlerce kişi izliyor. Üstelik bir de kent bandosu var ki, her maçta tribünlerde konser veriyor.
Hocası yine saygın bir isim, arkadaşım Mustafa Denizli.
Dolayısıyla ben bu gece Eskişehir’in kazanmasını istiyorum.

*  *  *

Şimdi diyeceksiniz ki “Yaa kardeşim açık konuş, sen hangisinin kazanmasını istiyorsun?..”
Gönlüm bu iki seçkin ve saygın takımdan yana ve eşit!..
Sonuç ne olursa olsun, bu gece kazanan adına sevineceğim, kaybeden adına üzüleceğim.
İki takımıma da başarılar
diliyorum.

Atatürk ve futbol


Birkaç gün önce Mehmet Perinçek’in ilginç bir kitabını okuyordum:
“Türk-Rus Diplomasisinden Gizli Sayfalar.” (Kaynak Yayınları.)
İyi Rusça bilen araştırmacı Perinçek Rus arşivlerine girmiş, Türkiye ile ilgili olan ve bugüne kadar gün yüzü görmemiş belgeleri ortaya çıkarmış.
Belgeler özellikle Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in ilk yıllarına ilişkin.
Başlıklardan biri de şöyle:
“Türk-Sovyet ilişkilerinde Futbol nasıl bir rol oynadı?”

*  *  *

Gündüz Kılıç (Baba Gündüz) Galatasaray ve milli takımın efsane futbolcusu. (1918-1980)
Bizim milli takım Atatürk döneminde, 1936 yılında bir Rusya seferi yapıyor.
Orada beş maç yapıyoruz, beş yenilgi alıyoruz.
Hele son yenilgi tam bir hezimet!..
9-1 yeniliyoruz.
Takımda yer alan oyunculardan biri Baba Gündüz.
Baba aynı zamanda Atatürk’ün en yakın dostlarından biri olan Kılıç Ali’nin oğlu, rahmetli gazeteci abimiz Altemur Kılıç’ın kardeşi.

*  *  *

Şimdi kitaptan ilginç bir olay!..
Bizim kafile bu yenilgilerden sonra Türkiye’ye dönüyor ve günün birinde Atatürk, Baba Gündüz’ü kabul ediyor.
Aradan yıllar geçtikten sonra Baba Gündüz bu olayı bir yazısında şöyle anlatıyor:
“O sıralarda milli futbol takımımız Halkevleri takımı adı altında Rusya’da beş altı maç yapmıştı.
Maçların çoğunda fena sonuçlar almıştık. Yaşımın pek genç olmasına rağmen kadroda ben de vardım.
Rusya yenilgileri, ülkesinde olup biten her şeyle ilgilenen Atatürk’ün gözünden kaçmamıştı.
Bana ilk sorusu “Neden yenildiniz?” oldu.
Kemküm ederek bir şeyler söylemeye çalıştım.
Atatürk pek üstelemeden ikinci sorusunu sordu:
“Peki bu yenilgiler seni çok üzdü mü?”
Son derece üzüldüğümü anlatmaya çalışırken bir el hareketiyle beni susturup kendisi konuştu...”

*  *  *

Bundan sonrası çok ilginç... Herkese ders olacak nitelikteki sözleriyle Atatürk şöyle diyor:
“Dünyada yenilmeyen kimse, yenilmeyen ordu, yenilmeyen takım, yenilmeyen kumandan yoktur. Yenildikten sonra üzülmek de doğaldır. Ancak bu üzüntü insanın maneviyatını yok edecek, onu çökertecek seviyeye varmamalıdır.
Yenilen hemen toparlanmalı, kendisini yeneni yenmek için olanca gücüyle ve azmiyle daha çok çalışmalıdır.”

*  *  *

Baba Gündüz yazısını sürdürüyor:
“Sonra, futbolun nasıl oynandığını anlatmamı istedi. Hemen kağıt kalem aldım ve o zamanki deyimiyle müdafileri (bekleri), muavinleri (orta saha oyuncularını) ve muhacimleri (forvet oyuncularını) yerlerine yerleştirip onların görevlerini ve ana kurallar ile hedeflerini anlattım...”
Bunun üzerine Atatürk şöyle diyor:
“Yahu desene, sizin oyun da bizim harp oyunları gibi bir şey. Sizin işiniz de strateji bilgisi ve kurmay kafası ister.”

*  *  *

Sevgili okurlarım, bu pazar günü artık siyaset yazmak istemedim. Bugün FETÖ metö, baskınlar, gözaltılar, tutuklamalar, her gün yaşadığımız haksızlıkları ve adaletsizlikleri yazmak içimden gelmedi.
O yüzden yazıma futbolla başladım, futbolla bitirdim.
Acaba iyi mi ettim!