Sevgili okurlarım, gün geçmiyor ki Suriye’den yeni şehit haberleri gelmesin. Önceki gün son şehitlerimizle birlikte bu sayı 50’yi geçti.
İsmini cismini daha önce duymadığımız, haritadaki yerini bilmediğimiz topraklarda askerlerimiz şehit düşüyor, bazıları yaralanıyor.
Bu, Türkiye’yi yönetenler adına bir skandaldır.
Ne işi var benim pırıl pırıl Mehmetçiğimin oralarda?
Ülkemize yapılan bir saldırı mı vardı da oralara asker gönderdik!
Ya Rabbim bu nasıl iştir, bu nasıl bir aymazlık ve sorumsuzluktur!
Bu şehitlerin hesabını kim verecektir?

*  *  *

Türkiye’ye hiçbir zararı olmayan, kötülük yapmayan, terör ihraç etmeyen, Esad rejimini devirmek için boylarından büyük işlere giriştiklerini şimdi daha net görüyoruz.
Sıradan vatandaş kimliğimle kaç yıldır bu konuda en az 50 yazı yazdım, bizi yöneten aymazlara hitap etmeye çalıştım:
“Yapmayın etmeyin, eylemeyin. Bu iş Türkiye’nin başını belaya sokar. İstenmeyen olaylar olur. Esad yıpranırsa Suriye ile olan 911 kilometrelik sınırımıza terör örgütleri yerleşir...”
Falcı, müneccim falan değildim ama dediklerim ne yazık ki aynen çıktı. Keşke yanılmış olsaydım.
Suriye’yi Osmanlı’da olduğu gibi yeniden bir vilayetimiz yapacaklardı!
Birkaç hafta içerisinde cuma namazını Şam’da kılacaklardı!
Sonrasını biliyorsunuz. Uçaklar düşürüldü, Rusya, Irak, Mısır, İran gibi ülkelerle yine durup dururken ve bir hiç uğruna papaz olduk.

*  *  *

Adına IŞİD denilen, PKK denilen terör örgütleri sınırımızın dibine kadar gelip kendi paçavralarını diktiler, egemenlik ilan ettiler.
Bizim aymazlar Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye üçlüsü tarafından beslenen, bir çapulcular sürüsünden ve profesyonel teröristlerden oluşan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) isimli güruha her türlü desteği verdi.
Merkezleri İstanbul’da ve bizim paralarımızla iş yapıyorlar...
Ve Türkiye’yi yönetenler, affedilmesi asla mümkün olmayan acayip işlere imza attılar.
Suriye’deki çatışmalar sonrasında bizim Genelkurmay açıklama yapıyordu:
“Esad güçleri ile dün çıkan çatışmalarda 10 ÖSO mensubu şehit olmuştur!”
“Şehit” kavramını bile böylesine ucuzlatıp ayağa düşürdüler.

*  *  *

Gün geldi, tanklarımızı, toplarımızı ve Mehmetçiği Suriye topraklarına soktular.
Şimdi her gün şehit haberleri geliyor.
En son beş şehit!..
Bu neyin nesidir kardeşim, amaçlanan nedir?
Orada, o yabancı topraklarda bu hükümet neyin peşinde?
Bir anlatsalar da öğrensek.
Türkiye Cumhuriyeti’ni Ortadoğu bataklığına sokanlar bu olanların hesabını Türk Milleti’ne vermekle yükümlüdür ama kimin hesabını kimden soracaksınız.
Bugüne kadar hangi konuda hesap verdiler ki bunun hesabını versinler!

*  *  *

O yabancı topraklarda görev yapan, sakat kalan, ya da şehit düşen Mehmetçik onların çocukları değil.
“Saldım çayıra Mevlâm kayıra” anlayışıyla oralara gönderilen asker evlatlarımız.
Acıları geride kalan ailelerini yakıyor.
Hükümet ise pişkin! Zira onların yakınları arasında şehit düşen kimse yok.
Suriye’ye girdiler, ülkemize korkunç bir kumar oynattılar.
Üstelik milyarlarca dolar kaybettiğimiz bir kumar.
Bu kumar masasında bugüne kadar en ufak bir kazancımız bile olmadı ve bundan sonra da olmayacak. Hep zarardayız...
Hem de öyle bir zarar ki, telafisi asla mümkün değil.
Ne işimiz var bizim Suriye’de, ne işimiz var?

Göreve iade edilmiş, hayırlı olsun!


Sevgili okurlarım, cuma günkü yazımda FETÖ’den tutuklanan bir Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyesinin, Zülfikar Tekirdağ’ın mahkeme ifadesini (ismini vermeden) sizlere iletmiştim.
Nurcu olduğunu, Saidi Nursi’nin yolundan yürüdüğünü, Recep Tayyip Bey’i çok yakından tanıdığını, birbirlerine karşılıklı ziyaretlerde bulunduklarını, dünya liderimizin cep telefonu numarasının kendisinde olduğunu falan ayrıntılarıyla anlatıyordu.
Üstelik bu yakın ilişkileri pekiştirmek için olsa gerek, ifadesinde şöyle diyordu:
“Sayın cumhurbaşkanımızın uygun görmesiyle ben Yargıtay üyeliğine geldim. Biz sadece sayın cumhurbaşkanımızın işaretiyle hareket ettik... Paralel yapıyla ilgim olmamasına rağmen cumhurbaşkanımıza haber ilettim: ‘Eğer benimle ilgili bir tereddüdü, bir problemi varsa, hiç emekliliği hak etmediğim halde ben (Yargıtay üyeliğinden) istifa edebilirim’ dedim.
Kendisinin de ‘Hayır, biz Zülfikâr’dan memnunuz. Keşke hepsi Zülfikâr gibi olsaydı’ cümleleri bana iletildi...
Tutukluluğumun kaldırılmasını arz ederim.”
İfade tarihi Ağustos 2016... 15 Temmuz olayından hemen sonra.

*  *  *

Yüksek yargının çok değerli bir üyesi!.. Hem de Saidi Nursi’nin izinden yürüyen bir Nurcu.
Üstelik sayın dünya liderimizin yakın dostu. Savunmasında onu referans gösteriyor!
Böylesine değerli, hem de sayın Recep Bey’in böylesine yakını olan bir hukuk adamının nasıl tutuklu olduğunu doğrusu hiç anlamamıştım!
Dün öğrendim ki, Zülfikâr Tekirdağ beyefendi meğer aralık ayında tahliye edilmiş...
Ve HSYK tarafından Yargıtay üyeliğine iade edilmiş!
Vallaha bir yanda çok sevindim, diğer yanda ise jet hızıyla tahliye edildiğini bilmediğim için, sizleri yanılttığımdan dolayı çok üzüldüm!
Darısı halen cezaevlerinde olan, ancak sayın dünya liderimizle yakınlığı bulunmadığı için onu referans gösteremeyen on binlerce asker ve sivil tutuklunun ve özellikle de yargı mensuplarının başına!