Darbeci İslamcı Fetullah Gülen, ABD’ye sığıntı oldu. Ilımlı İslamcı Tayyip Erdoğan ise ABD’nin Ortadoğu Planı’nın eş başkanı olduğunu kendisi açıkladı. Bugün Atatürk’e sövsünler diye ellerine dergi ve önlerine TV ekranı verilenler, güçlerini, cüretlerini ve cesaretlerini bu iki kişiden; Tayyip Erdoğan ve Fetullah Gülen’den alıyorlar. Türkiye, bugün hem ABD ve hem Rusya’ ya “YPG’ye silah vermeyin...” diye yalvarır duruma düştü. Türkiye’yi bu acı veren duruma Fetullah Gülen ile Tayyip Erdoğan’ın, birbirlerine düşmeden önce, birlikte izledikleri şu son 15 yıllık tutarsız, omurgasız, hesapsız, düşüncesiz iç ve dış politikalar ile stratejileri getirdi.
ABD ile Rusya birlik oldular.
YPG’yi ağır silahlandırıyorlar.
ABD’li asker Jony ile YPG’li asker Cemil, birlikte Türk Mehmet’e kendi sınırımızda namlu göstermekte ve Rus askeri Mişa ile YPG’li Maho’da yine birlikte kendi sınırımızda Türk Mehmet’e bazuka yöneltiyorlar. Batı sınırımızda Ege’de ise adalarımıza Yunanistan savunma bakanı gelip bayrak dikiyor, denizaltı demirliyor. Yunan askeri de cesaretini, cüretini AB’den, ABD’den, Rusya’dan alıyor.
Ülkemiz yalnızlaştı.
Yalnızlaştırıldı.

*  *  *

Türkiye Devleti’nin 3 ağır topu; Genelkurmay Başkanı, MİT Başkanı ve Cumhurbaşkanı sözcüsü, çantalarında “YPG’ye verilen Amerikan ağır silahlarının PKK’ya nasıl aktarıldığını gösteren fotoğraflarla” ABD’nin başkentine gittiler. Onlar fotoğrafları göstermek için bekleme odasında sütlü kahve içerlerken ABD Başkanı YPG’ye “ağır Amerikan silahlarının verilmesi iznini” imzaladı. Türk Cumhurbaşkanı 16 Mayıs’ta Trump ile görüşmeye ve “Türkiye ile ABD’nin Ortadoğu’da birlikte hareket etmelerinin ne kadar faydalı olduğunu” anlatmaya gidecekti.
Amerikalı Trump!
6 gün bile beklemedi.
Atatürk yaşasaydı.
Trump’a gitmezdi.
Putin’e de yalvarmazdı.
Hatay’a çıkardı.

*  *  *

Atatürk öncesi Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türkiye 4 büyük dünya nehri; Tuna, Nil, Fırat, Dicle’yi içine alan bir ülkeydi. Osmanlı İmparatorluğu’nun padişahları, sadrazamları, yüksek kademe bürokratları, ordusunun komutanları, Şeyhülislamları, Medreseleri bu büyüklüğü elde tutamadı. Atatürk’ten çok önce Türkiye, Tuna ve Nil nehirlerini yitirdi. Atatürk, içinde Hatay’ın da yer aldığı Fırat ile Dicle’nin sahibi Türkiye’yi “laiklik-tam bağımsızlık-bölünmez bütünlük” sütunları üzerinde oturtup, “muhtaç olduğunuz kudret damarlarınızda mevcuttur...” diyerek emanet etti, öbür dünyaya gitti.
Bu dünyada!
Rusya ve ABD.
Yunanistan ve AB.
Fırat ile Dicle’yi de Türkiye’nin birliğinden koparmak için 100 yıldır her türlü planı içten ve dıştan uyguluyorlar. İşte şimdi bu planın son halkasını tamamladıklarına inandıkları için Amerikalı Jony ile Kürt Cemil’i, Rus Mişa ile Kürt Maho’yu omuz omuza getirip sınırlarımızdan Türk askerine namlu gösteriyorlar.
Amerikalı Trump!
Rus Putin!
Yunanlı Tsipras!
Birbirlerine kaş göz edip.
Ellerini ovuşturuyorlar.

*  *  *

Bu yüzden yapılması gereken; Atatürk’ün bıraktığı mirasa hürmeten Türkiye’yi ordusuyla, ekonomisiyle, dış politikasıyla ve “Laiklik-Tam Bağımsızlık-Bölünmez Bütünlük-Yüksek Adalet-Yüksek Hukuk-Yüksek Ahlak-Yüksek Çalışkanlık” ilkeleriyle Ortadoğu’da sözü geçen, Avrupa’da ağırlığı, Asya’da itibarı, Amerika’da saygınlığı olan bir güçlü ülke olarak tutmaktı.
Gerçeği eğip, bükmeyelim.
Gizleyip örtmeyelim.
Türkiye’yi hem ABD’ye ve hem Rusya’ya “yalvarır duruma” getiren Tayyip Erdoğan ile Fetullah Gülen’in birlikte beraberce yürüttükleri politikalar oldu. Atatürk’e, devrimlerine, ilkelerine söve sövdüre ve “Balyoz-Ergenekon” ile önce Türk Ordusu’nu diz üstüne çöktürdüler, cari açık, sıcak para, iç tüketim iştahı ve inşaat rantına vidalı büyüme ile de dış borca bağımlılığı perçinlediler.
Atatürk yaşasaydı.
Trump’a gitmezdi.
Putin’e yalvarmazdı.
Hatay’a çıkardı.
Hatay’a git, Fırat ile Dicle’nin sularını tutup avuçlayacaksın duygusunu, sevincini, mutluluğunu yaşarsın.