Üç arkadaşımız; Mediha Olgun, Yonca Yücekaleli, Gökmen Ulu, sorguları bitti, mahkemeye çıkacaklardı. Onları alkışlamak, serbest kalınca da kucaklayıp sarılmak için dün sabah erken saatlerde İstanbul’da Adliye Sarayı önünde toplandık. Bazı okurlar da duymuşlar, geldiler. Edip Akbayram dostum ve diğer sanatçı dostlarımız destek için oradaydı. CHP milletvekilleri ile İstanbul Barosu’ndan hukuk insanları da bizimleydi.
Adalet bekliyorduk.
Serbest bırakılacaklardı.
Çatı iddianamede “SÖZCÜ’nün FETÖ ile bağlantılı olduğuna dair hiçbir kanıt ve belgeye rastlanmamıştır” diye yazan cümle vardı.
Ortada kanıt, belge yok.
Arkadaşlarımızın mahkemeye getirilmeleri uzadı, ben yazımı yetiştirmek için erken ayrıldım. Atılan çamuru destekleyecek bir belge, bir kanıt, bir belirti, en ufak bir yakınlık olmadığı halde niçin SÖZCÜ’ye “Fetullah bağlantılı” iddiasını yapıştırmaya kalktılar?
Susturmak istiyorlar.
Sadece çok keskin muhalefet yapan, ses getiren, sonuç alan, insanlara umut ışığı olmaya çalışan, hayır oylarının yüzde 49.6’ya ulaşmasında payı da olan bir gazete olduğu için değil ve Atatürkçülük çizgisinin yılmaz savunuculuğunu yapan bir yayın yaptığı için de değil, asıl kök sebepten ötürü SÖZCÜ’yü biçmek istiyorlar.

*  *  *

Kök sebep:
Arsızlığa kılıç çekmektir.
SÖZCÜ, “arsızlığı seçmeyen bir gazete” çıkarıp, çok yüksek sayıda okura ulaşmanın yolunu, yöntemini, sistemini, modelini yeniden canlandıran ve gösteren bir gazete olmayı başardığı için onu bitirmek istiyorlar. SÖZCÜ’yü biçerek “arsız gazeteciliği devam ettirmeyi” hedeflediler.
Kalemi satmak, arsızlıktır.
Bir gazete yaşamak için başka yollardan dolaylı ve dolaysız parasal destek alıyorsa o gazete arsızlaşır. Kalemini iktidara, işadamlarına,
egemen güçlere satar.
Daha somut anlatayım:
SÖZCÜ’nün üzerinde bugün satış fiyatı olarak 1 TL yazıyor. Okur 1 TL’yi verir gazeteyi alır. Bu 1 TL ile gazetenin basılıp okurun eline gelmesi için gerekli olan:
Kağıt parası.
Boya, mürekkep parası.
Baskı parası.
Yazar, muhabirlerin maaşı.
Tüm çalışanların aylığı.
Matbaa binalarının kirası.
Yazı işleri binasının kirası.
Dağıtım şirketinin payı.
Gazete bayiinin payı.
Devletin vergi payı.
Gazete patronun kâr payı.
Hepsi bu 1 liradan karşılanır.
Yani “gazete ekonomisi” öyle ayarlanmalıdır ki, gazete okurundan elde ettiği o 1 liraların içinden, yukarıda sıraladığım bütün giderlerini karşılasın, iktidarlara, holdinglere, bankalara, tarikatlara, cemaatlere, egemenlere muhtaç olmasın.
Muhtaçlık arsızlık doğurur.
SÖZCÜ, arsızlaşmadı.
Önce okurları sayesinde ve sonra da kârlı çalışan bir gazete ekonomisini kuran genç patronu sayesinde arsızlığa kılıç çekti. Türk gazeteciliğinin gerçekten dördüncü kuvvet, hür basın olabilmesi için SÖZCÜ modelinin bütün gazetelerimize ve TV’lere örnek olması gerekiyordu. O zaman gazeteler ve TV’ler, iktidara besleme olmaya, işadamlarının, holdinglerin, bankaların, egemenlerin, tarikatların, fetullahların, cemaatlerin borazanı olmaya ihtiyaç duymadan gerçeği ve sadece gerçeği yazan, yayınlayan hür basın olacaklardı.

*  *  *

SÖZCÜ, hür basın oldu.
Arsızlaşmadan gazetecilik yaptı.
Örnek olmaya başlıyordu.
Zaman içinde diğer gazeteler de SÖZCÜ’nün yolunu benimseyecek, arsızlıktan kurtulacaktı. İktidarlar, egemenler, tarikatlar, cemaatler satın alacakları borazan bulamayacaktı. Bundan korkuldu. Onun için
SÖZCÜ’yü biçmek istediler.
Bir SÖZCÜ biçilir.
Bin SÖZCÜ yeşerir.