Yolunuz bizim semte düşerse şaşırmayın. Eminönü’nde Yeni Cami’nin hemen dibinde akşam olmuş, güneş batmış, yine de yoğun, canlı, kıpır kıpır bir kalabalık!
Nedir?
Bedava yemek dağıtılıyor!
Beleş giyecek!
İkisi de değil.
Kuyruktakiler şen şakrak, konuşuyorlar, şakalaşıyorlar, yüzlerinde bir keder, duruşlarında bir umutsuzluk yok. Hayır, hayrat için dağıtılan bir koli kutusu olsa kuyruktakiler böyle gelecekten umutlu durmazlar. Burası Milli Piyango biletlerinin satıldığı Nimet Abla gişelerinin önüdür. Diyanet’in “dini açıdan caiz değil, haramdır” fetvası verdiği  “piyango bileti” kuyruğu sabah erken saatlerde başlıyor, akşam geç saatlere kadar sürüyor.
Bilet biter, alamayız.
Böyle bir korku var.
Kuyruklar bunun için.
Devlet büyüklerinin her konuda “tüm kalbi duygularıyla inanıp” dinledikleri için her yıl daha yüksek bütçe ayırdıkları Diyanet’in “haramdır” fetvasını halk duymazdan geliyor. Nimet Abla Gişe sözcüsü “tam ve yarım biletler bitmek üzere, elinizi çabuk tutun” diye kurnaz satıcının “talep kışkırtmasını” yarattı. Halk Diyanet’e değil Nimet Abla’ya inanıyor!

* * *

Bu iktidar döneminin son 15 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan bütçe hep arttı, şiştikçe şişirildi. Tek tek bakanlık bütçeleri kıyaslandığında Diyanet, 12 bakanlık bütçesini geride bıraktı. Şu sırada Meclis’te 2018 yılı bütçe görüşmeleri var. Sunulan taslağa göre Diyanet’in payında yine yüksek artış:
Diyanet Bütçeleri:
2006: 1.4 Milyar TL.
2007: 1.7 Milyar TL.
2008: 2.1 Milyar TL.
2009: 2.6 Milyar TL.
2010: 2.7 Milyar TL.
2011: 3.4 Milyar TL.
2012: 4.3 Milyar TL.
2013: 4.9 Milyar TL.
2014: 5.7 Milyar TL.
2015: 6.0 Milyar TL.
2016: 6.5 Milyar TL.
2017: 6.8 Milyar TL.
2018: 7.8 Milyar TL .

* * *

Kabardıkça kabaran bütçeler (halktan toplanan vergiler) yine de Diyanet’in harcamalarına yetmedi. Her yıl bir de ek ödeme çıkartıldı.  Ek ödenekler de harcanarak yıllar kapatıldı. Çok harcama! Çok kadro! Buna rağmen Diyanet, ülkemiz için çok büyük darbe olan FETÖ’nün devlete, orduya, polise, MİT’e hatta Diyanet’e sızmasını adeta seyretti. Fetullah’ın camilerde, toplantılarda, TV ekranlarında;  “Allah ile görüşen kişilerden” olduğunu, Hz. Peygamber’in defalarca gelip vaazlarını dinlediğini, alnından öptüğünü, okul açacakları ülkelere önceden giderek ön hazırlık yaptığını ve  Hz. Peygamber’in “Gülen Cemaati’nin müfettişi olduğunu”, Fetullah’ın meleklere talimat verdiğini, “sol meleğe dilini tut dedim, İmam-ı Azam Ebu Hanife ile Mevlana’ya  üniversite projesi çizdirdim” diye konuştuğunu görmezden, duymazdan, bilmezden geldi.  12 bakanlıktan daha yüksek bütçesi olan Diyanet, 15 yıl bekledi. Bir önceki başkanı, görevi bırakması istendikten sonra “Fetullah’ın insanları aldatan olduğunu” ancak söyleyebildi.
İlk günden söylemeliydi.
Söyleseydi.
Fetvasına güven olabilirdi.
Eski başkan, toplumu uyarmadı, gitti. Yeni Diyanet Başkanı geldi, o da göreve yakışıksız bir yalanla başladı:  “Babam tarlada taşların arasına Kuran’ı saklayacak korkular yaşadı bu ülkede...” dedi. Oysa bu ülkede Kuran hiç yasaklanmadı. Okuyan hapse atılmadı. İşkence yapılmadı. Böyle bir korku hiç olmadı. Kuran Türkçeye tercüme edildi. Herkes okusun istendi.
Şimdi “Piyango haram” diyor.
Gişe önünde 24 saat kuyruk.