Mülteci, sığınmacı, göçmen hep birbirine karıştırılır. Örneğin, ülkemizde bulunan Suriyeliler için “mülteci” denilir ama bu doğru değil. Doğrusu “sığınmacı” olduklarıdır. Sözleşmede mülteci, “ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi” olarak tanımlanıyor. Yani mültecilere; uluslararası anlaşmalarla özel statü ve hukuki koruma sağlanıyor.
Türkiye, 1951 Cenevre Mülteciler Sözleşmesi’ni coğrafi sınırlamayla kabul etmişti. Avrupa ülkeleri dışından gelenler ülkemizde “sığınmacı” kabul ediliyor. Sığınmacı, mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere deniliyor. “Göçmen” ise ülkesinden ekonomik veya diğer nedenlerle gönüllü olarak ayrılan kişi demek. Yani göçmenler ülkelerini kendi istekleri doğrultusunda terk ederken, mülteciler ülkelerini terk etme zorunda kalan ya da terk ettirilen kişilerden oluşuyor.

ONLARA ÖZEL AYRICALIK

Suriye’den ülkemize gelen 3 milyona yakın kişi de sığınmacı durumunda... Ama ülkemizdekiler artık “sığınmacı” durumundan çıkmış, Türk vatandaşlarının ötesinde haklara sahip konuma getirilmiş. Sıra, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alınmalarında... Bunun için Göç İdaresi tarafından çalışmalar yürütülüyor. Belki tamamı olmazsa bile Türk vatandaşıyla en az 3 yıllık evli olanlar, ülkemizde 5 yıldan fazla ikamet edenlerin yanı sıra önemli meslek sahibi, yatırım yapabilecek parasal gücü olanlar da “istisnai vatandaş” olarak alınabilecek.
Suriyelilere tanınan ayrıcalık kimseye tanınmıyor. Bir örnek vereyim; Ankara’daki üniversite hastanesinde bir ameliyat için Türk vatandaşından 3 bin 400 lira alınırken, Türkiye’de kaydı olmayan örneğin Kerküklü, Musullu, Telaferli Türkmen’den aynı ameliyat için 11 bin 200 lira tahsil ediliyor ama o ameliyat Suriyeliye tamamen parasız...

İSKAN İÇİN ÇALIŞMA YAPILIYOR

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, Suriye’de akrabaları var. Suriye ile sorunlar yaşamadığımız dönemlerde onlar Türkiye’ye, Türkiye’dekiler de Suriye’ye gidip gelir, bayramlarını kutlarlardı. Bugün durum farklı: Türkiye’de bulunan Suriyeliler, kaçtıkları ülkeye canları istediği zaman gidip geliyor. Günlerce Suriye’de kalıyor, sonra ülkemize dönüyor.
Bayramlarda gidiyor, kalıyor ve daha sonra dönebiliyorsa, bunlara “sığınmacı” da denilemez. Çünkü 1951 tarihli sözleşmenin hiçbir statüsü, ülkemizde bulunan Suriyeliler için geçerli değil. Ülkesinden can güvenliği nedeniyle kaçtığını bildiklerimiz, ülkelerine gidebiliyor, orada kalabiliyor, işlerini yapabiliyor. O zaman, bunların ülkemizde bulundurulmasının farklı nedenleri olabilir. Suriyelilere 300’er lira bayram harçlığı verildi. Sınıra yakın ilçelerdeki kamu bankasının ATM’leri önünde uzun kuyruklar oluşturan Suriyeliler, parasını aldıktan sonra asıl ülkeleri Suriye’ye gitti.
Bazısı geri dönmek istemiyor ama Türkiye’de kendilerine bir şeyler verileceği beklentisi içinde olmaları nedeniyle oradaki akrabalarını, komşularını da alıp ülkemize geliyor. Bazı yörelerde, Suriyelilerin iskanı için çalışma yapılıyor. Örneğin Kırıkhan’ın Gümit bölgesinde iş makineleriyle bunun hazırlığı yapılıyor.

BAKIN İRANLILARA NE YAPTIK

Saddam Hüseyin’in zulmünden kaçan 600 bini aşkın Kürt sığınmacı ülkemize gelmişti. Sınırdan geçip Uludere İlçesi’nin Işıkveren Köyü’ne gelmek istediklerinde de onlarla birlikteydim. Götürdüğümüz ekmeklerin nasıl kapışıldığına tanık oldum. Açlığın ne demek olduğunu, onların bir lokma alabilmek, ekmek kapabilmek için çamurda nasıl yuvarlandığını da gördüm.
Körfez Savaşı’ndan önce İranlı 3 bin civarında rejim muhalifi Irak’a sığınmıştı. Dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, bunlara “mülteci” sıfatı verdi. Barındıkları bölge, Körfez Savaşı sırasında uçuşa yasak bölge ilan edildi. Saddam’ın “mülteci” sıfatı verdiği İranlılar da o bölgede yaşıyordu.
ABD, bunları Saddam’a karşı kullanmak üzere eğitti. İkinci Körfez Savaşı’ndan sonra ABD, İranlı mültecilerin Türkiye’ye sığınmasını istedi. Onlar da, Irak’tan, İran’a geçiş yaptı ve İran üzerinden Türkiye’ye girmek istedi. İşte, devletimiz kararlılığını gösterdi, mevzuatımız gereği, sığındığı ülkeden, kendi ülkesine gönüllü dönenler, mülteci sıfatını kaybettiği için artık başka bir ülke tarafından sığınmacı ya da mülteci sıfatı alamayacağı için ülkemize girenleri sınır dışı etti, girmek isteyenleri de almadı.
Bu gelişmeleri bilenler, sığınmacı konumunda ülkemizde olan Suriyelilerin, istediği zaman Suriye’ye gidip geldiğini görünce, “Böyle olmaz, böyle olmamalı” demekten başka bir şey yapamıyor.