10 Kasım öncesi, AKP cephesinden müthiş bir Atatürkçülük dalgası yayıldığı izlenimi yaratıldı. Geçen cuma günü, Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 79’uncu yıldönümüydü. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yurt çapında okuttuğu cuma hutbesine baktığımızda, Atatürk adı geçmiyordu. Merak edenler, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sitesinde yer alan geçen cuma hutbesinde bu durumu görebilir.

Milli Mücadele döneminde düşmanla işbirliği yapan Şeyhülislam Mustafa Sabri’nin adı Tokat’ta imam hatip lisesine verildi. Kolektif tepki karşısında hiçbir gücün direnemeyeceği de gösterildi ve tabela aynı gün indirildi.

O FETVAYA KARŞILIK

Milli Mücadele için silaha sarılmak yerine işgalciler İngiliz ve Yunan ordusuna teslimiyeti öğütleyen Mustafa Sabri’nin fetvaları, Yunan uçakları tarafından Anadolu halkı üzerine atılıyordu. Atatürk hakkında idam fetvasını Mustafa Sabri yazdı, o sırada şeyhülislamlık makamında Dürrizade bulunduğu için o yayımladı. Milli Mücadele dönemiyle ilgili araştırmalarıyla da tanıdığımız Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Avukat Hüseyin Özbek, “Şeyhülislamlıkta olduğu gibi, Mustafa Sabri ile Dürrizade hainlikte de halef seleftiler” diyor.

Gazi Mustafa Kemal hakkında şeyhülislamın idam fetvasına karşı, Anadolu’daki din adamları bunun geçerli sayılamayacağına ilişkin hazırlanan fetva, Anadolu’nun dört bir yanına ulaştırıldı ve idam kararı etkisizleştirildi.

Şeyhülislamın fetvasına karşı, başta Ankara Müftüsü ve Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Kurucusu Börekçizade Rıfat Efendi, Denizli Müftüsü Hulusi Efendi başta olmak üzere 153 müftü, müderris ve ulemanın imzaladığı fetvada, Mustafa Kemal’in mücadelesine destek olmanın her Müslüman için görev olduğu yolunda karşı fetva verdi. Hüseyin Özbek, “fetva savaşı”nda ilginç olaylar yaşandığını da anlatıyor.

O SORUNUN CEVABI ŞUDUR

“Anadolu Fetvası” olarak da bilinen fetvada nasıl bir ince yol tutturulmuş, günün koşullarında nasıl kaleme alınmış okuyalım:

- Dünyanın düzeninin sebebi olan Müslümanların Halifesi (Allah onun azametini ve hilafetini kıyamet gününe kadar uzatsın) hazretlerinin hilafet makamı ve saltanat merkezi olan İstanbul, Halife’nin rızası hilafına olarak, Müslümanların düşmanları olan devletler tarafından fiilen işgal edildi. İslam askerleri silahlarından soyulup bazıları haksız yere öldürüldü. Hilafet merkezinin korunmasını üstlenen, bütün istihkamlar, kaleler diğer harp vasıtalarını zapt ve resmi muameleleri yürütme ve Müslüman askerleri techize memur olan Bab-ı Ali ve Harbiye Nezareti’ne el konuldu. Halifeyi, milletin hakiki faydalarını temin edecek tedbirler almasından fiilen yasaklama, sıkıyönetim ilanı, Divan-ı Harpler teşkil ederek İngiliz kanunlarına uygun olarak muhakeme ve cezalandırma suretiyle Halife’nin hükmetme hakkına müdahale ve yine Halife’nin arzusu hilafına olarak Osmanlı memleketinin bir parçası olan İzmir, Adana, Maraş, Antep ve Urfa havalisine düşmanlar tarafından tecavüz edilerek, gayrimüslim vatandaşlar ile işbirliği halinde Müslümanları öldürüp, mallarını soygun ve yağma edip, namuslarına tecavüz ederek mukaddesatlarını tahkir ettikleri taktirde yukarıda açıklandığı gibi harekete maruz kalan ve esir olan gayretlerini sarf etmek bütün Müslümanlara farz olur mu?

Cevabı budur: Allah en iyisini bilir, OLUR. Düşman saldırdığı zaman onunla savaşmak herkese farzdır.

- Bu şekilde hilafetin meşru haklarını, gasbedilen gücünü geri almak ve tecavüze maruz kalan memleketleri düşmandan temizlemek için cihad edip savaşan Müslümanlar devlete isyan etmiş olurlar mı?

Cevabı budur: Allah en iyisini bilir. OLMAZLAR. “İsyancı” diye gerçek imama itaati haksız olarak tanımayan Müslüman gruba denir.

- Hilafetin gasbedilen haklarını geri almak için düşmanlara karşı açılan savaşta vefat edenler şehit, hayatta kalanlar gazi olurlar mı?

Cevabı budur: Allah en iyisini bilir, OLURLAR. Şehit şunlardır: Düşman, isyancılar ve yol kesiciler tarafından öldürülenler veya ellerinde belirli bir işaretle savaş meydanında bulunanlar, bir Müslüman’ın bir başka Müslüman’ı dinen öldürmesi gerekmeyen bir konu dolayısıyla zulmen öldürdüğü takdirde öldürülen, yine dinen öldürülmesi gerekmeyen bir konu sebebiyle bir başkasını öldürdüğü taktirde öldürülen şehittir."

Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran Atatürk’ü, hutbelerinde yok sayan Mehmet Görmez’in yerine atama yapıldığına göre yeni başkan yeni duruma göre hutbeleri gözden geçirmeli, “yok” saydıkları Atatürk’ü hatırlamalı. Hoş, siz hatırlamazsanız da millet unutmaz.