Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, terör örgütü PKK’nın Suriye’deki uzantısı
PYD/YPG’nin de dahil olduğu SDG’ye (Suriye Demokratik Güçleri) bundan böyle silah gönderilmeyeceği sözünü vermişti. Beştepe’den yapılan açıklama böyleydi. Ancak önceki gün Pentagon, SDG ile işbirliğine devam edeceklerini duyurdu.
Yani bir anlamda Beştepe’yi yalanlamış oldu!..

* * *

Pentagon’un açıklamasını okurken, yıllar önceki şu tespiti hatırladım:
“Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) başka bir ülkenin ordusuna benzemez. Halkın bağrından çıkmıştır. Yani milletin kendisidir. Silahlı Kuvvetler’deki komutanların neredeyse tümü, orta halli ya da yoksul ailelerin çocuklarıdır. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde böyle bir komutan profili yoktur.
Ayrıca zor üreten, ürettiğini satmakta zorlanan, bu nedenle zaman zaman döviz sıkıntısı yaşayan, dolayısıyla kırılgan, hatta krizlere gebe bir ekonomimiz var... Yer altı zenginlikleri dersen, petrol fışkırmıyor!.. O zaman ne kalıyor bize? Türkiye’nin stratejik önemi ve çok güçlü bir ordu...
Dünyanın geleceğinde hayati önem taşıyan enerji kaynaklarına çok yakınız. Bu zenginliklere giden yollar ülkemizden geçiyor. Buna ilaveten Türkiye, Avrupa Birliği için de sağlam bir gövde konumunda. Üstelik genç ve dinamik bir nüfusa sahip. Görülüyor ki bu coğrafyadaki bütün senaryolarda en önemli kozumuz; Türk Silahlı Kuvvetleri...
Türkiye ne elde ediyorsa, güçlü ordusu sayesinde elde ediyor. Bu gerçeğe rağmen TSK’yı sürekli olarak hedef tahtası haline getirerek yıpratmaya çalışmak, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un deyimiyle “asimetrik, psikolojik harekata tabi tutmak”, olsa olsa aymazların, kuyruk acısı bulunanların, ya da HAİNLERİN sürdürebileceği çabalardır...”

* * *

Bu tarihi ve o zaman için cesaret isteyen tespiti, yurtsever subayların Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında dalgalar halinde tutuklandığı, cadı avına dönüşen operasyonların korku imparatorluğu yarattığı 2010 yılında, Nedim Şener’in kaleme aldığı “İşte Hayatım” kitabında yapmışım!..
Nitekim kısa bir süre sonra Soner Yalçın, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu başta olmak üzere Oda TV’de çalışan meslektaşlarımız tutuklanmıştı. Onların hemen ardından Nedim Şener ve Ahmet Şık sahte delillerle demir parmaklıkların ardına gönderilmiş, en cüretkar kumpas dalgasında ise, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 26’ncı Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, tutsak komutanlar arasına dahil edilmişti!..
Böylece Türk Silahlı Kuvvetleri’nin pırıltılı kadroları tasfiye edilmiş, ordumuzun caydırıcı gücüne büyük darbe vurulmuştu. Son ve en ağır darbe ise, FETÖ’cü hainlerin 15 Temmuz gecesi gerçekleştirdikleri kalkışma ile indirilmişti!..
Çünkü o hainlerin en baştaki hedeflerinden biri, TSK’nın yurtsever, Cumhuriyet ve Atatürk’e bağlılıktan asla vazgeçmeyen kesimiydi.
Darbe girişimini de bu yapı, milletle el ele etkisiz hale getirmişti.

* * *

Demem o ki;
Ergenekon-Balyoz kumpaslarıyla başlayan, 15 Temmuz kalkışmasıyla devam eden süreçte, coğrafyamızın en güçlü ordusu Türk Silahlı Kuvvetleri’ne haince darbeler indirilmemiş, kolu kanadı kırılmamış olsa, Suriye krizi yaşanmaz, onca can kaybı verilmez, şehitlerimiz olmaz, PKK uzantıları devletleşemez, milyonlarca insan ülkemize göç etmez, minicik yavrular denizlerde boğulmaz, Pentagon dalga geçer gibi açıklamalar yapamaz, hatta ve hatta Reza Zarrab rezaleti bile bu boyuta ulaşamazdı!..
TSK’yı ve Türkiye’yi bu durumlara düşürenlere duyurulur!..